|

Solan bahçenin son bülbülüydü

95 yaşında vefat eden Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’yı dostları, öğrencileri ve eşi anlattı. Yalçın Çetinkaya: “Solan bahçenin son bülbülüydü.” Metin Eriş: , “Güzel Türkçesi mi yoksa mûsikî bilgisi mi onu dinlemeyi güzelleştiriyordu diye daima kendime sormuşumdur. “ Sinan Sipahi: “Yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan meşk zincirleri onun şahsında birleşmişti.” Ayten Yavaşca: “Dile kolay 61 yıllık hayat arkadaşım, can yoldaşım, her şeyim.”

Latife Beyza Turgut
04:00 - 2/01/2022 Pazar
Güncelleme: 14:01 - 3/01/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
Alâeddin Yavaşça
Alâeddin Yavaşça

Enver Hanım'la Hacı Cemil Efendi'nin evlatlarının en küçüğü, “son kesen” Alâeddin Yavaşca 1 Mart 1926'da, “Ben koyu Kilisliyim, koyu Kilisli olarak yaşadım, koyu Kilisli olarak bu yaşlara geldim ve koyu Kilisli olarak Allah’a ısmarladık diyeceğim” sözleriyle anlattığı Kilis’te dünyaya gelir. Duyduğu ilk dünya sesi, Hacı Cemil Efendi'nin usul ve erkanı ile kulağına okunan ezandır. Süt çocukluğu evresinde çokça ağlayan Alâeddin’i susturabilecek tek ses yine babası Hacı Cemil Efendi’nin musikiye merakından aldığı bir gramofonda çalan Tanburi Cemil Bey’in bir plak serisidir. Alâeddin ağlarken babası gramofona bir plak koyar, Tanburi Cemil Bey’i duyan Alâeddin susar. Plak bitip de musiki kesilince Alâeddin tekrar ağlar, babası plağı tekrar koyar. Musiki ile henüz beşiğinde tanışan Alâeddin Yavaşca’nın plaklardan ezberine aldığı eserler, Cemaleddin abisinin okuduğu şarkılar, Salime ablasının çaldığı ud ile biyoloji hocası Zihni Çelikalp’ten aldığı Batı müziği eğitimi onun ilk gözağrıları olur. Böylece çocukluk yıllarından taşıyarak geldiği mûsikî bağlılığı, gönlünde kopmaz bir şekilde yer edinir.


İDEALİNE KAVUŞTU

  • Alaeddin Yavaşca'nın başarılarında, musikinin hekimliğine, hekimliğinin de musikiye büyük katkıları olduğu aşikardır. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisasını almasıdır. Kendisi, "Dede Efendi'nin ruhunun yardımı ve aracılığı, bana bu imkanı hazırlamıştır" der. Mehmet Eryılmaz’ın yönetmenliğinde çekilen “Dünden Yarına Musiki İnsanlarımız” belgeselinde olayı tatlı diliyle bize nakleder. Alaeddin Yavaşca bir toplantıda Prof. Tevfik Remzi Kazancıgil önünde şarkı söyleyince meşk sonrasında hocası onu odasına çağırır, “Senin hekimliğinin inkişafı yanında musiki istidadının da körelmemesi, himaye edilmesi lazım. Kadın doğumcu olmak istersen bu himayeyi benden görürsün” der. Bir ihtisas yapma arzusuyla tıbbiyeyi bitirmek üzere olan Alâeddin Yavaşca, Dede Efendi’yi icrası vesilesiyle uzmanlığa alınır. Tam kırk yıl süren hekimlik hayatını 1990’da noktalarken, “İdealime kavuştum” der Alâeddin Yavaşca, hem meslekte hem musikide.

MEŞK HALKASININ SON ZİNCİRİ

Meşk geleneği, bir eğitim ahlakıdır. Alâeddin Yavaşca, kendine has üslubu ortaya koymakla geleneği devam ettirdiği için meşk zincirinin son halkasıdır. O her zaman şöyle düşünmüştür:

“Bu bilgi bana hocamdan aktarıldı. Allah’ın emanetidir, en iyi bilen Allah’tır, ben Allah’ın dilediği kadar bilirim. Bildiğimi de benden talep eden kişiye sonuna kadar, ne biliyorsam aktarmakla mükellefim.” Alâeddin Yavaşca’ya göre talebe, hocasını sevmeli ve hocasına inanmalıdır. Kazım Uz'dan meşkeden Sadeddin Kaynak, Hacı Kerami Efendi'den meşkeden Zeki Arif Ataergin ve Hanende Ethem Nuri Bey'den meşkeden Münir Nureddin Selçuk, Alaeddin Yavaşca'nın istifade ettiği hocalarıdır. Bu beraberliklerin getirdiği meşk meclisleri onun musikisindeki gelişmenin temellerinden biridir.

Ona göre meşk, musikinin aşkla bütünleşen gelişmesinin sebebidir. Bunca gönül yolculuğundan sonra yalnızca icracılıkla yetinmez ve 654 besteye de imzasını atar. İnsanının ruhunu musiki sanatının derinliklerinde arayan bir yapının son temsilcilerinden Alâeddin Yavaşca, müzik dünyasında sadece sesinin güzelliğinin yansıması ile değil, güfte ve besteleriyle bütünleşen ufkunda öğrendiklerini veren öğretici vasfıyla da öne çıkar.


TÜRK MUSİKİSİNİN ÇINARI

  • Onbeş yılı aşkın bir süre boyunca Alâeddin Yavaşca hocayı yakından tanıma ve önemli zamanlarını kendisiyle paylaşma fırsatı bularak 450 sayfalık biyografisini kaleme alan Hasan Oral Şen, kitabında Alâeddin Yavaşca’dan şöyle bahseder: “Alaeddin Yavaşca Türk kültür ve sanatının temel direklerinden biri olan musikimizde; dünün göz kamaştıran parıltılarını, bugünlere ve yarınlara üstün musiki zevki ve kabiliyetiyle taşımıştır. Türk Musikisi'nin bugününü, geçmişle gelecek arasında kolay geçilebilecek bir köprü haline getirmeyi büyük bir maharetle başarmıştır. Kökünü tarihin derinliklerine salmış, oradan beslenen ve ömrü asırlarla ancak ifade edilebilen Türk Musikisi çınarının hem ulu bir gövdesi, hem de çok yeni sürgün vermiş bir dalı olabilmiştir.”

Alâeddin Yavaşça bir gün Cengiz Solakoğlu’nu yanına çağırır ve yaşamı boyunca biriktirdiği mütevazi mal varlığı ile 654 eserinin telif hakkını TEGV’e bağışlamak istediğini şöyle ifade eder, “Ben inançlı bir ailenin çocuğu olarak Kilis’te dünyaya geldim. Şu veya bu nedenle inancımın gereğini tam anlamıyla yerine getirdiğim söylenemez.
Bazı eksikliklerim oldu ama biliyorum ve inanıyorum ki yüce Allah insana ve topluma hizmet edenleri affeder, bağışlar. Ben de hekim ve müzisyen olarak Türk toplumuna ve Türk kültürüne hizmet ettim.
Şimdi mütevazi birikimimi çocukların eğitimi için bağışlayacağım ve ben yarın fani dünyadan göç ettikten sonra da kabrimde huzur içinde olacağım.”

Alâeddin Yavaşca bir gün Cengiz Solakoğlu’nu yanına çağırır ve yaşamı boyunca biriktirdiği mütevazi mal varlığı ile 654 eserinin telif hakkını TEGV’e bağışlamak istediğini şöyle ifade eder, “Ben inançlı bir ailenin çocuğu olarak Kilis’te dünyaya geldim. Şu veya bu nedenle inancımın gereğini tam anlamıyla yerine getirdiğim söylenemez. Bazı eksikliklerim oldu ama biliyorum ve inanıyorum ki yüce Allah insana ve topluma hizmet edenleri affeder, bağışlar. Ben de hekim ve müzisyen olarak Türk toplumuna ve Türk kültürüne hizmet ettim. Şimdi mütevazi birikimimi çocukların eğitimi için bağışlayacağım ve ben yarın fani dünyadan göç ettikten sonra da kabrimde huzur içinde olacağım.”

“Akıbet göçtü
Yavaşca Alem-i manaya
Ruhunu teslim eyledi ol ulu mevlaya”
mısralarını mezar taşında yer edilmesini vasiyet eden Alâeddin Yavaşca’nın için AKM içinde yer alan müzik platformunda Yavaşca'nın anısını yaşatmak için bir köşe hazırlanacağını da söylemekten memnuniyet duyuyoruz…

Prof. Yalçın Çetinkaya: SOLAN BAHÇENİN SON BÜLBÜLÜ İDİ

Alâeddin Yavaşca hocamızı altmışlı yılların sonlarında, TRT radyosundaki icrâlarıyla tanıma fırsatı buldum, onun mükemmel icrâsı sayesinde kulağım ve kalbim mûsikîmize ısındı… Alâeddin Yavaşca ismi, çocukluğumu da yanıbaşıma getiriveren bir semboldür benim için. Türk mûsikîsine olan ilgi ve kalbî sıcaklığımın en önemli şahsiyetlerinden biri hiç şüphesiz Alâeddin Yavaşca hocamızdır. Bestekârlıkla birlikte hem hânende veya hem de sâzende olarak icrâcılık, İstanbul mûsikî geleneğinin gerektirdiği müzisyen vasıflarındandır. Köklü İstanbul mûsikî geleneğinde yetişmiş –hemen hemen - bütün bestekârlar, geleneğin îcâblarına uygun olarak icrânın içinde olmuşlardır.

  • Alâeddin Yavaşca’yı anlamak için bestekârı şekillendiren “İstanbul mûsikî geleneği”nin nasıl bir gelenek ve ne gibi özelliklere sahip olduğunu daha iyi anlamak gerekmektedir. Münir Nureddin Selçuk ve Hâfız Sâdeddin Kaynak gibi hem bestekâr ve hem de hânende olarak Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, böylesine köklü bir mûsikî geleneğinin son temsilcisiydi. Mûsikî eğitimine tam anlamıyla meşk usûlü ile ve hocası merhum Zeki Ârif Ataergin’in dizleri dibinde, kabiliyetini ortaya koyarak başlamış, İbnulemin Mahmud Kemal İnal, daha sonra da Hakkı Sühâ Gezgin ve Doktor Selâhaddin Tanur’un ev toplantı ve meşkleriyle, feyz aldığı Nuri Halil Poyraz, Mesud Cemil, Münir Nureddin Selçuk ve Hâfız Sâdeddin Kaynak ile gelişip kemâle ermiştir.

Bu zincir tâkib edildiği zaman başlangıcının Dede Efendi’ye kadar uzadığı görülecektir. Alâeddin Yavaşca, Merâgî'den, Itrî'den, III. Selim'den, Dede Efendi'nden süzülüp gelen eşsiz İstanbul mûsikî kültür ve geleneğinin, kendi bestecilik ve icrâcılık tarz ve üslûbunu oluşturabilmiş son ve yegâne temsilcisiydi. O, gelenekle bugünü birbirine bağlayan bir köprü idi. Sevgili Alâeddin Yavaşca hocamız dilden dile dolaşan eserleriyle, bilgi ve tecrübesiyle, öğrencileriyle, tabibliğiyle, beyefendiliğiyle yüksek kalitedeki bestekârlığı ve sanatkârlığı ile kendisini zaten isbat ettiği gibi, ömrünü mûsikî kültürümüze vakfetmiş örnek bir şahsiyet idi. Mûsikî kültürümüzün ruhunu kaybetmeye yüz tuttuğu, sanatçılık vasıflarını taşımayan kimselerin sanatçı geçindiği, daha da acısı kendisinde mûsikî kabiliyeti vehmeden herkesin ortaya atılıverdiği böylesine muhteşem bir kültür mîrâsımızın câhil ve menfaatperest ellerde heder edildiği dönemlerde Alâeddin Yavaşca hocamızın önemi belirginleşiyor bence. Yaptığı mükemmel bestelerinden söz etmeye kalksak, onun için ayrı birkaç yazı yazmamız gerekir ama, şu bir gerçek ki, sevgili Alâeddin Yavaşca hocamız, artık solmaya yüz tutmuş bu bahçenin son bülbülüydü. Vefâtı, mûsikî kültürümüz için çok büyük bir kayıptır. Şarkısında da ifâde ettiği gibi; “Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok” Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Dr. Metin Eriş: TÜRK MÛSİKÎSİNDE KLÂSİK BİR HANÇERE VE BESTEKÂR

Milliyetçiler Derneği, Kültür Ocağı, Aydınlar Ocağı gibi çeşitli kurumlarda hizmet verirken çevreme giren pek çok ünlü isim arasında Alâeddin Yavaşca’yı da bulmuştum. Bâzı toplantılarda berâber oluyor, bilhassa mûsikî ve sanat çalışmalarında Alâeddin Bey, geniş bilgi ve görgüsünden istifâde etmek üzere yapmış olduğumuz dâvetlere icâbet ediyorlardı. Çok sık olmasa da bir araya geldiğimiz bu sohbet toplantılarında çeşitli konular konuşulurken bâzen ortam eski günlere, hâtırâlara ve tanıdık yakın çevreye gelirdi. İşte o zaman Alâeddin hocanın anlattıkları benim açımdan daha bir tat kazanıverirdi.


Zîra gençlik ve de yetişme yıllarında öylesine müstesnâ isimlerle bir arada olma şansını yakalamıştı ki. Onlardan bâzı hâtırâlar nakletmesi, mükemmel ve dikkatli Türkçesi ile insanı tıpkı onun sesinden herhangi bir beste dinler gibi başka ufuklara doğru alıp götürürdü. Bu nokta gariptir ama beni, dâima beni, güzel Türkçesinin mi yoksa mûsikî bilgisinin mi onu dinlemeyi daha güzelleştiriyordu sualiyle karşı karşıya getirmiştir. Doğrusu tam mânâsıyla ifâdelendirmekte zorluk çekeceğim bir soru olmuştur bu. Ama şurası muhakkak ki Alâeddin Yavaşca’nın sohbetlerinde bulunmak her zaman ayrı bir güzellik taşırdı.

Türk Mûsikîsi Konservatuarı ve oradaki dostlara KOÇAV’da Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’yı anlatmaya çalışıyordum. Mûsikîmize hizmet veren müstesnâ bâzı isimleri anmak ne kadarda önemliydi. İşte bu günlerde görüşmelerimiz ve karşılaşmalarımız sıklaşmıştı. Anma çalışmalarımızdan Nevzad Atlığ ile ilgili olan üzerinde dururken, Nevzad hocanın vazgeçemediği dost çemberinde Alâeddin Yavaşca’nın olması ayrı bir şans olmuştu. Nevzad Atlığ’ın 50’nci Sanat Yıldönümü toplantısında ricamızı kırmayıp kendisinden beklenileni yerine getirecekti. Fakat tören günü yaklaşırken üzüntüyle öğrendiğimse Alâeddin Yavaşca’nın ağır bir ameliyat geçirdiği, büyük ihtimâlle toplantıya katılamayacağı idi. Üzüntüm iki açıdandı. Birincisi Alâeddin Yavaşca’nın ameliyâtı ciddî idi. İkincisi, hem Nevzad Atlığ hem Alâeddin Yavaşca, ikisi de, bu törende birlikte olmayı o kadar çok istiyorlardı ki! Nevzad Atlığ’ın 50’nci Sanat Yıldönümü toplantısı günü gelip çatmıştı.

Bir de baktık ki, daha 15 gün önce ameliyattan kalkan Alâeddin Yavaşca eşiyle birlikte salondaydılar. Sevinmiştik, ama tabiatıyla programa çok önceden dâhil edilmiş olsalar da, onu hastalık dolayısıyla zorlayacak “icrâ” ricâsında bulunamazdık. Program tam noktalanma safhasına gelmişti ki Nevzad Atlığ ile Alâeddin Yavaşca’nın gözlerinin aynı noktada buluşmasından kaynaklandığı muhakkak bir elektriklenmeyle, Yavaşca’nın yerinden hafifçe kalkarak sahneye doğru yürümeye başladığını görecektik. Şaşırmıştık, ama herhâlde Nevzad Atlığ ile ilgili bir, iki hâtırâsını dile getirecek, diye düşünmüştüm! Kendisine biraz yardımcı olarak sahneye çıkmasını sağladım. Fakat o, öylesine vefâ ve sevgi yüklü bir insandı ki sahneye çıkınca, saz heyetine dönerek dostu için okumak istediği besteyi dile getirecekti. Sâdece 15 gün önce ağır bir ameliyattan kalkmış olan Alâeddin Yavaşca, normal zamanlarda bile insan aklına durgunluk verecek bir derûnîlik içerisinde sahnede âdeta şakıyordu. Üç beste okudu, o gece, arkadaşı Nevzad Atlığ için. Yıllardır kendilerine çeşitli sebeplerle hayranlık duyduğum bir insanın, bir başka veçhesini daha tanımıştım. Türk mûsikîsine hizmet edenlere duyduğu hayranlıktı bu.

Prof. Dr. Mustafa Tahralı: SESİNE MUHABBET KUŞU DİLLENDİ

Allah rahmet eylesin Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca hoca ile ilk tanışmam, kendisinin bestelemesi için hazırladığım 12 makamlı Segâh Kâr-ı Nâtık güftesini bestelemesi vesîlesyle 1994 yılı Kasım'ında oldu. Bestenin notası elime geçince, kendisini telefonda arayıp "Hocam, gönlünüze, elinize sağlık. Teşekkür ederim. Bestenizi notaya bakıp okuyamam. Acaba bir gün Konservatuar'a gelsem benim için seslendirir misiniz?" diye sordum. Hoca lutfedip kabul etti ve 1994 Kasım'ının ilk günlerinin birinde Maçka'da Konservatuar'daki odasında buluşmak üzere randevu verdi. Randevu günü ve saatinde Hoca'yı buldum.

O gün hava birdenbire soğumuş, binanın kaloriferi de o gün yanmamıştı. Bina ve sınıflar soğuktu. Hoca yanında kanun çalan bir talebesi ve elinde içinde "muhabbet kuşu" olan kafesle birlikte boş bir sınıfa girdik. Kafesi uygun bir yere yerleştirdikten sonra, talebesinin kānunu eşliğinde Segâh Kâr-ı Nâtık'ını seslendirdi. Soğuktan olacak herhalde kuşun hiç sesi hemen hemen çıkmamıştı. Hoca ikinci defa okumaya başlayınca "muhabbet kuşu" da dillendi, şakımaya başladı, âdeta Hoca'ya eşlik etti. Her iki seslendirmesini yanımda götürdüğüm kasetli teybe Hoca'dan izin alıp kaydettim. İcrâ bitince "Güftede makam sayısı daha fazla olsa iyi olurdu, ama bu da az sayılmaz" dedi. Bunun üzerine ben de içimden daha çok makamlı ikinci bir kâr-ı nâtık güftesi hazırlamaya niyetlendim. Teşekkür edip yanlarından ayrıldım.


Rahmetli Hoca'nın soğuk bir günde ve soğuk bir sınıfta, verdiği söz yerine getirilmiş olsun diye, bestesini sırf benim için iki kere seslendirmiş olmasını unutamam. Bu takdire şâyan bir davranış güzelliği, bir hocalık örneği, bir tevâzu örneği idi. On beş-yirmi gün sonra hazırladığım 24 makamlı Dügâh Kâr-ı Nâtık güftesini kendisine ulaştırdım. Memnun oldu. Kısa zamanda besteledi. CRR Konser Salonunda talebeleriyle birlikte seslendirdi yıllar sonra, Dr. Gönül Paçacı Tuncay yönetiminde İstanbul Üniversitesi OMAR Türk Müziği İcrâ Heyeti tarafından hazırlanan "Alâeddin Yavaşca İstanbul Üniversitesi Armağanı" adlı içinde Hoca'nın 7 eseri bulunan bir albümde 30 dakika kadar süren ilk eser olarak seslendirildi. Bizlere bu "Armağan"ı, Hoca'dan bir hâtırayı kazandıran OMAR'a bu vesîle ile teşekkür etmek isterim. Ses sanatkârı, bestekâr ve hoca olarak son 60-70 yılda mûsikîmize büyük hizmetleri ve katkısı olan Hoca'yı tekrar rahmet ve minnetle anarım.

Sinan Sipahi: ÜSTADLA OLMAK BÜYÜK ŞANS

Doksan beş yaşında hayata veda eden Alâeddin Yavaşca tarz ve tavır konusunda Münir Nurettin Selçuk, Zeki Arif Ataergin,Sadeddin Kaynak ve önemli bestekârlardan faydalanması sonucunda edindiği musiki zevkini, klasik musikinin önemli eserlerinin de tesiriyle birleştirmiş ve bu zevki kendi hamuruyla yoğurup tarz ve tavrını oluşturmuştur. Bu, aynı zamanda, kendisinden sonraki insanların da takip ettiği ve edeceği bir tavır, üslup olmuştur. Klasik çizgiden taviz vermeyen Yavaşca icracılığı, besteleri, yetiştirdiği öğrencilerle musikimizi geleceğe taşıyan isimlerden birisi olmuştur. Yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan meşk zincirleri onun şahsında birleşmişti. Büyük üstadla aynı çağda yaşamış olmak büyük şans. Allah rahmet eylesin…


Ayten Yavaşca: ISLIKLA YAPILAN BESTELERİN SONU

Öncelikle, Yavaşca’nın sıkıntılı günlerinde her türlü desteğini veren Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendiye ve görevlendirdiği dostlara, Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy Beyefendiye teşekkür ederim.

Acılı günümüzde, son görevimizde yanımızda olup destek verdiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Bilindiği gibi yaşlılığa bağlı sıkıntıların başlangıç tarihi olan 1 Ağustos 2017 tarihinden itibaren Koç Üniversitesi Hastanesi’nde kalmaktaydık. Hastanemiz, devlet sanatçısına nasıl hizmet verilmesi gerektiğinin örneğini hiçbir bedel almaksızın vermiştir. Bütün personel tarafından büyük bir hassasiyetle bebeğe bakar gibi bakılan, son günlerini huzur içinde geçirmesini sağlayan hastane başhekimimiz Prof. Dr. Erdal Aksoy nezdinde, başta primer doktorumuz Mahir Kapmaz olmak üzere tüm hekim ve hastane çalışanlarına teşekkür ederiz. Bize bu imkânı sunan İnan Kıraç beyefendiye de özellikle minnettar olduğumuzu belirtmek isterim. Tabi ki Cengiz Solakoğlu beyefendiye de.. Ona, ismine yakışır bir bakımı sağladığınız için müteşekkiriz, sağ olunuz, var olunuz…

Hep birlikte onunla bir devrin kapandığına şahit oluyoruz, duygularımız çok yoğun.

Onsuz her şey çok zor olacak.

Birbirimize günaydın deyip güne birlikte başlayamayacağımızı biliyorum.

En sıcak havada bile ceketini çıkarmayan, kravatını çözmeyen, çok nazik insan yok artık.

Artık evden çıkarken de iki yanağımdan öpemeyecek, o gelince iki yanağından öpüp onu karşılayamayacağım.

Islıkla yapılan besteler de olmayacak.

Dile kolay 61 yıllık hayat arkadaşım, can yoldaşım, her şeyim…yok artık.

Mehpare çelik bizim için onlar “Mütemmim cüz”dür derdi.

Ama şimdi…

(Eşi Ayten Yavaşca’nın cenaze töreni konuşmasından alıntıdır)


#Metin Eriş
#Alâeddin Yavaşça
#Yalçın Çetinkaya
#Ayten Yavaşça
2 yıl önce