|

Stalin'in 'sosyalist cenneti'nden canını zor kurtaran yoldaşlar

70 ve 80'lerde ülkesinin sinemasındaki yeni dalga hareketine öncülük eden, son çeyrek yüzyıldır da ABD'yi mesken tutup Hollywood stüdyoları hesabına filmler çekmekte olan saygın Avustralyalı yönetmen Peter Weir, yeni çalışması 'Özgürlük Yolu'nda belli ölçüde soğuk savaş döneminin köşeli sinema diline teslim olmakla birlikte, özellikle yüksek zenaatkârlığıyla göz dolduran ilgiye değer bir yapıta imza atmış.

Ali Murat Güven
00:00 - 25/06/2011 Cumartesi
Güncelleme: 23:02 - 24/06/2011 Cuma
Yeni Şafak
Stalin'in 'sosyalist cenneti'nden canını zor kurta
Stalin'in 'sosyalist cenneti'nden canını zor kurta
alimuratg@yahoo.com

ÖZGÜRLÜK YOLU / THE WAY BACK

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2010, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Politik-Tarihsel Drama / 133 dakika
Gösterim Formatı:
35 mm standart sinema filmi
Perdedeki Resim Oranı:
2.35:1
(Geniş perde-Widescreen)
Türkiye'de Gösterime Sunulan Kopya Sayısı:
1
Yönetmen:
Peter Weir
Senarist:
(Polonyalı subay Slawomir Rawicz'in “Uzun Yürüyüş” adlı otobiyografik kitabından esinlenmeyle)
Keith R. Clarke ve Peter Weir
Görüntü Yönetmeni:
Russell Boyd
Özgün Müzik Bestecisi:
Burkhard von Dallwitz
Kurgucu:
Lee Smith
Yapım Tasarımcısı:
John Stoddart
Sanat Yönetmeni:
Kes Bonnet
Kostüm Tasarımcısı:
Wendy Stites
Makyaj Tasarımcısı:
Edouard F. Henriques
Saç Tasarımcısı:
Yolanda Toussieng
Oyuncular:
Colin Farrell (Valka), Ed Harris (Smith), Saoirse Ronan (Irena), Mark Strong (Khabarov), Jim Sturgess (Janusz), Sally Edwards (Janusz'un karısı), Dragos Bucur (Zoran), Igor Gnezdilov (Bohdan), Dejan Angelow (Andrei), Gustaf Skarsgard (Voss), Alexandru Potocean (Tomasz), Sebastian Urzendowsky (Kazik)
İthalatçı Şirket:
Medyavizyon Film
Dağıtıcı Şirket:
Medyavizyon Film
İçerik Uyarıları:
Film boyunca, Stalin dönemi Sovyet diktatörlüğü tarafından toplama kampına atılan, orada insanlık dışı uygulamalarla karşı karşıya kalan, sonrasında ise kamptan kaçarak hem fiziksel hem de ruhsal açıdan son derece yıkıcı bir kurtuluş yolculuğuna çıkan bir grup kahramanın trajedisini izliyoruz. Böylesine “ağır” bir ana tema ilkokul çağındaki çocukların algı düzeyine göre fazlasıyla zorlayıcı olduğundan, 13 yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım olarak gözükmemektedir.
Ailece izlenebilir mi?
/ ŞARTLI EVET
(Ailenin küçük üyelerinin 13 yaşından daha büyük olması şartıyla)
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:
Yeni Şafak-Sinema Yıldız Puanı:
* * *
Yıldız Puanın Açılımı:
“Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer...”

::::::::::::::::::::

FİLMİN KONUSU:
Eylül 1939
… Alman diktatörü
Adolf Hitler
Polonya
'yı batı tarafından girerek kısmen işgal eder. Bu işgali, bir kaç gün sonra Sovyet diktatörü
Joseph Stalin
'in doğu tarafından yaptığı işgal izleyecektir. Böylelikle
Polonya
savaş hâlindeki iki büyük güç tarafından paylaşılır, direniş sergileyen onbinlerce Polonyalı asker ve sivil de her iki ülkedeki toplama kamplarına gönderilir.
Bu büyük imha operasyonundan kahramanımız
Janusz
'un payına ise
Sibirya
'daki korkunç bir hapishane düşecektir. Ülkesindeyken karısına işkence yapılan ve baskı altında anti-komünist olduğuna dair bir itirafname imzalamaya zorlanan
Janusz
,
Sibirya
'da iki yıl kadar esir tutulduktan sonra,
1941
kışında bölgede patlak veren bir kar fırtınasından yararlanarak kamptan kaçar. Yanında da kendisi gibi gemileri yakmış, her biri farklı milletler ve mesleklerden
6
kişilik bir erkek topluluğu daha vardır. Yolda bu kafileye
17
yaşında bir kız eklenir. Özgürlüğe doğru yürümeye başlayan
8
insan,
Sibirya
'dan
Gobi Çölü
'ne, oradan
Tibet
'e,
Himalayalar
'a ve en nihayet
Hindistan
'a kadar uzanan
6 bin 500 kilometrelik
cehennemî bir yol katedeceklerdir. Aylar süren bu vahşi yürüyüş sona erdiğinde, soluğu yeterek özgürlüğe kavuşabilenler ise aralarından yalnızca
3
kişidir.

::::::::::::::::::::

Kendisi her ne kadar,
1968
'den 1980'lerin başlarına kadar çektiği sinema ve televizyon filmleriyle ülkesi
Avustralya
'da yeni dalga sinema hareketini başlatan öncü yönetmenlerden birine dönüşse de Türk izleyicilerinin
Peter Weir
'i tanımaları
“bizden”
bir hikâyeye el atmasına, yani
1981
tarihli
“Gelibolu”
ya
(Gallipoli)
dayanıyor. Aynı zamanda günümüzün önemli Hollywood yıldızlarından birini dönüşmüş durumdaki hemşehrisi
Mel Gibson
'un da uluslararası vitrine çıktığı ilk yapım olan
“Gelibolu”
nin içtenliği, tarafsızlığı ve
1915-Çanakkale Savaşı
'nın -çatışmaların bütün taraflarında- yol açtığı acımasız insan kıyımını kaba hamasete saplanmaksızın sorgulayan namuslu tavrı, bu sanatçının o günden beri ülkemiz sinemaseverlerinin yakın takibinde yer almasını sağladı.
Sonrasında ise
“Tanık”
(Witness, 1985)
,
“Sivrisinek Sahili”
(Mosquito Coast, 1986)
,
“Ölü Ozanlar Derneği”
(Dead Poets Society, 1989)
,
“Yeşil Kart”
(Green Card, 1990)
,
“Truman'ın Hayatı”
(The Truman Show, 1998)
gibi her biri çok beğenilip ses getiren filmlerle popülaritesini küresel ölçekte iyice perçinleyecekti
Weir
… Buna karşılık
2003
'de çektiği, o da geride kalan zaman içinde
“açık deniz serüveni”
alt-türünde bir modern zaman klasiğine dönüşen
“Usta ve Komutan”
dan sonra
(Master and Commander: The Far Side of the World)
, her nedendir bilinmez, Avustralyalı usta derin bir sessizliğe gömüldü. Onun, üretken bir yönetmen için oldukça uzun sayılabilecek bu
8
yıllık moladan sonra geri dönüş filmi olarak sinema çevrelerinde heyecanla karşılanan
“Özgürlük Yolu”
, sırf bu açıdan bile peşin bir ilgiyi hak etmekte…
Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında
Polonya
'nın
Almanya
ve
SSCB
tarafından karşılıklı işgaliyle esir edilen, ardından da
Sibirya
'ya gönderilen onbinlerce Leh subayından biri,
Slawomir Rawicz
'in, esaretten kaçıp
İngiltere
'ye yerleştikten sonra -yazar
Ronald Downing
'in yardımlarıyla- kaleme aldığı hatıralarından uyarlanmış. Ancak, hemen belirtelim ki
Büyük Britanya
'da ilk kez
1956
yılında yayımlanan, müthiş bir ilgiyle karşılandığı için de kısa sürede
25
dile çevrilip dünya çapında
yarım milyon nüsha
satan
“Uzun Yürüyüş”
(The Long Walk)
adlı bu
“otobiyografik”
eser, piyasaya çıktığı tarihten itibaren daima sert tartışmaların odağında yer aldı. Kitabın etkilerinden rahatsız olan dönemin Sovyet yönetimi, İkinci Dünya Savaşı'nda ellerinde
Rawicz
adlı bir savaş esiri bulunmakla birlikte, hatıratta anlatılanların hiç bir zaman yaşanmadığını, mâlûm kişinin iyi bir satış rakamı elde edebilmek için kitabında kurguyla gerçeği birbirine harmanladığını ve esir kampından kaçtıktan sonra
Hindistan'a hiç gitmediğini
ileri sürdü. İşin ilginç yanı, Sovyet yetkililerin bu açıklamaları, aynı dönemde bölgede etkili olan İngiliz makamları tarafından da doğrulanacaktı. Savaş kayıtları,
Rawicz
'in kaçtıktan sonra
Hindistan
'a değil
İran
'a doğru ilerlediğini gösteriyordu. Ardından,
Mayıs-2009'
da
Witold Gliński
adlı bir başka Polonyalı savaş gâzisi ortaya çıkarak kitapta anlatılanların çoğunun kendi kaçış serüveni olduğunu,
Rawicz
'in bunları kendisinden dinleyip sinsice sahiplendiğini iddia etti. Fakat, söz konusu iddia da tam olarak kanıtlanamadı.
Bütün bu tartışmaların ortaya çıkardığı gerçek şu ki
Rawicz
'in kitabında şu ya da bu oranda bir
“sulandırma”
mevcut… Zaten, yönetmen
Weir
de bunun farkında olduğu için dürüstlükten ödün vermemiş ve filminin girişine
“Gerçek bir olaydan uyarlanmıştır”
(Based on a true story)
ibaresi yerine
“Gerçek bir olaydan esinlenmiştir”
(Inspired on a true story)
ibaresini uygun görmüş. En azından, İngiliz yönetmen
Alan Parker
'ın vaktiyle Amerikalı uyuşturucu kaçakçısı mahkûm
Billy Hayes
'in Türk cezaevleriyle ilgili yazdığı
“Geceyarısı Ekspresi”
(Midnight Express)
kitabından uyarladığı, uyarlarken de fazla ateşli senaristi
Oliver Stone
ile elele vererek kitapta anlatılanların
yüzde 50
'sini kendince egzajere ettiği filminin girişindeki
“Gerçek bir olaydan uyarlama”
yazısından çok daha haysiyetli bir davranış bu!
Sinemada sıklıkla aşağılanan bir milletin mensubu olarak, hangi devlete karşı sergilenirse sergilensin, bu tür
“katıksız kötü ülke-katıksız iyi kahraman”
hikâyelerine çok kesin bir alerjim var. Hattâ, bir anti-komünist olarak, ölesiye nefret ettiğim
Sovyetler Birliği
aleyhine çekilenlere bile… Ancak,
Stalin
adlı diktatörün tarihin kayıtlarına geçen ve artık hükmü çoktan verilmiş
(Ruslar'ın kendisi tarafından bile!)
zulümlerini süte sokup çıkartarak aklamak da mümkün değil… O yüzden,
Weir
'in kar fırtınalarından çöllere uzanan etkileyici doğa görüntüleri ve güçlü oyunculuklarla bezenmiş bu yapıtını trajik bir hatıranın beyazperdede yeniden canlandırması değil de kurmacanın ağırlıkta olduğu bir
“özgürlüğe koşan mahkûm serüveni”
şeklinde ele almak, bu bakış açısıyla izlemek çok daha sağlıklı olacaktır.
5
yeni filmin gösterime girdiği bir hafta sonunun tartışmasız en iyi seçeneği… Fakat, bir süredir Türk sinema dağıtım sistemini ele geçiren tuhaf ötesi yaklaşımın bu gösteride de aynen sürdüğünü ve tıpkı geçen haftaki kaliteli
Ken Loach
filmi
“Tehlikeli Yol”
gibi
Weir
'in
“Özgürlük Yolu”
nun da koskoca
Türkiye
'de yalnızca
İstanbul
'da ve o da
bir tek kopyayla
gösterime sunulduğunu hayretle izliyoruz. Sanırım, adında
“yol”
sözcüğü bulunan filmlerin ülkemizdeki kaderi bu!

* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *
(4 Yıldız)
Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.
* * * 1/2
(3,5 Yıldız)
Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.
* * *
(3 Yıldız)
Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…
* * 1/2
(2,5 Yıldız)
Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.
* *
(2 Yıldız)
Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.
* 1/2
(1,5 Yıldız)
Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.
*
(1 Yıldız)
Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!

13 yıl önce