|

Suçlu yoksa ben miyim?

Mehmet Konuk’un Tünel romanı bir yarışma programı etrafında gelişen olaylar dizisinden yola çıkıyor ve şu soruya cevap arıyor: Suçlu kim? Roman bittiğinde bir okur olarak siz de şu soruyu kendinize soruyorsunuz: Yoksa ben miyim?

18:52 - 14/07/2021 Çarşamba
Güncelleme: 18:56 - 14/07/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Tünel, Mehmet Konuk, Çınaraltı Yayıncılık 2021, 200 sayfa.
Tünel, Mehmet Konuk, Çınaraltı Yayıncılık 2021, 200 sayfa.
FERAHFEZA ERDOĞAN

Mehmet Konuk’un Tünel romanı, distopya türünde yazılmış bir eser. Bu türde yazılan her roman gibi bize en çok çaresizlik duygusunu hissettiriyor.

Kitap, onu okurken sanki yanımızda oturan yaşlı bir teyze varmış da her iki cümlede bir bizi dürtükleyip “vah, vah!” ediyormuşçasına rahatsızlık veriyor. Bu durum kitabın başarısıdır elbette. Tünel’i okumak isteyen herkes o yaşlı teyzeyi alttan almayı da bilmeli.

Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerdeyiz. Romana “Beyaz” isimli ana karakterimizin gözünden bakıyoruz. Bu ismin masumiyeti, saflığı temsilen konulduğunu düşünebiliriz zira Beyaz, ismiyle müstesna bir karakter.

Romanın sayfalarını biraz da karıştıralım hadi:

Organizatörler tarafından “Tünel” isimli bir televizyon programı yapılıyor. Bu programda, kaçırılıp mahkûm edilen ve bir tünel kazmaya zorlanan insanlar ve bunlara gardiyanlık eden “rengo”lar var. Rengolar da mahkûmlar da halkın arasından seçilen sıradan insanlar aslında. Mahkûmlar, tünel kazmaya zorlanıyor ve aç bırakılıyor; bir isimleri dahi yok, sayı ve harflerden oluşan kodları var. Rengolar onlara fiziki ve psikolojik şiddet uyguluyor, organizatörler programı yönetiyor ve rengolara bu gücü veriyor. Siyasiler ve medyaysa bir şey yapmıyor, aksine program üzerinden para kazanıyorlar. Bütün bu olanlar da televizyonda canlı olarak yayınlanıyor.

Bir halka eksik: İzleyiciler, evet biz izleyiciler… Kitapta en büyük sorumluluğun izleyicilerde olduğu vurgulanıyor. Çünkü bu tiyatronun(!) hepsi, onlar izlemeyi tercih ettiği için oynanıyor. Bu da akıllara Thomas Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur.” sözünü getiriyor.

PSİKOLOJİK TAHLİLLER

Kendisi de uzman psikolojik danışman olan romanın yazarı Mehmet Konuk’un pek çok psikoloji deneyini Tünel’de zekice harmanladığını, kurgunun içine dâhil ettiğini fark ediyoruz. Mesela Stanford Hapishane Deneyi bunlardan biri. Bu deney bize “Güç yozlaştırır mı?” sorusunu sorduruyor ister istemez. Eserde de gördüğümüz üzere evet yozlaştırıyor. Romandaki mahkûmlar ve rengolar da tıpkı deneydeki gibi halkın içinden çıkmış sıradan insanlar, gerçek birer suçlu ya da gardiyan değiller. Rengolar şiddet uyguladıkları kişilerin masum olduklarını biliyor. Peki, neden bir şey yapmıyorlar? Onun cevabı da Milgram Deneyi’nde saklı. Bu deney, insanların otoriteye nasıl boyun eğdiğini anlatır. Daha doğrusu gerçekleştirilen olay, vicdanla çelişse dahi, sorumluluğu bir başkası aldığı takdirde duruma müdahale edilmeyip gidişata nasıl ayak uydurulduğunu gösterir Milgram Deneyi bize. Tıpkı rengoların sorumluluğun organizatörlerde olduğunu düşünlerinde aldıkları tavır gibi. Organizatörler ise olayı zaten halk izlediği için, halk da siyasilerin ve medyanın bu duruma sessiz kaldığını gördüğü için kimse sorumluluğun kendilerinde olduğunu düşünmüyor ve herkes topu birbirlerine atıyor.

Yazarın da kitabın kapağında altını çizdiği gibi “En büyük mesuliyet, reddetmesi çok kolayken bir gösteriyi seyretmeyi kabul edene aittir!”

Kitabı bitirdikten sonra bir süre kapağa bakarak şunu düşünüyorsunuz: “Suçlu kim? Yoksa ben miyim?”

#Mehmet Konuk
#Tünel
#Thomas Hobbes
3 yıl önce