|

Sükünet ve huzur mekanı Büyük Ada

Sessiz sokaklar, dik yokuşlar, rüzgârın uğultusu, kuşların cıvıltısı, sâhildeki dalgaların sesine karışan martı, kuş ve böcek sesleri, bisikletler, faytonlar, Bizans moru begonvillerle, altın sarısı mimozalarla süslenmiş prensesler gibi evler, asırlık çamlar altında târihî manastırlar, kiliseler, balık lokantaları ve muhteşem günbatımı manzarasıyla Büyükada...

Mahmut Sami Şimşek
00:00 - 9/08/2009 Sunday
Güncelleme: 22:30 - 8/08/2009 Saturday
Yeni Şafak
Sükünet ve huzur mekanı Büyük Ada
Sükünet ve huzur mekanı Büyük Ada

İstanbul'un buhranlı havâsından bir an olsun kurtulup, huzur atmosferinde rûhumuzu dinlendirmek üzere adalara gidiyoruz bu hafta sonu. Kabataş'tan biniyorum ada vapuruna. Dilenci vapuru gibi, her gördüğümüz iskelede dura dura ilerliyoruz adalara doğru. Hedefimiz Büyükada. Rumcada "büyük" anlamına gelen Prinkipos idi Bizans'taki adı. Büyükada, ada sırasının en sonunda. Büyükada'dan sonra gelen Sedef Adası, hem küçük bir ada olması, hem de büyük bir kısmının özel mülk olması sebebiyle çok fazla rağbet görmüyor.


MARMARA'NIN GİZEMLİ DİYARI

Adanın en büyük ve en eski oteli Splendit solumuzda, Anadolu Kulübü sağımızda, ilerliyoruz 23 Nisan Caddesi boyunca. Çankaya Caddesi'ne çıkmadan önce gördüğüm ermeni Katolik kilisenin hemen yanındaki beyaz ahşap köşkün fotoğrafını çekiyorum. Bahçesindeki eflâtun renkli begonvillerle oldukça zarif bir görüntü arz ediyor. Yazarlara, şâirlere ilham veren kuytu köşeleri, sessiz ve ıssız sokakları, görkemli manastırları, birbirinden zarif peri gibi köşkleri, ahşap kır kahveleri, deniz kokulu balık lokantaları, martıların ve dalgaların sesiyle âhenk içinde meltem uğultuları, büyülü güzellikteki mehtapları, hüzün veren Büyükada'nın Marmara'nın gizemli bir diyârı olduğunu her hâliyle görebiliyorsunuz. Yol boyunca faytonumuzdaki atların kap kap kap ayak sesleri, insanın içinde öyle hoş ve serin duygular oluşturuyor...


TROÇKİ'NİN SÜRGÜN YERİ

Seferoğlu tesislerini de geçtikten sonra beyaz bir köşkün önünde atları durduruyor arabacı ve arkasını dönerek: "Efendim, diyor. Şu solumuzdaki beyaz köşkte 'Hatırla Sevgili' dizisi çekildi. Sağımızdaki de Con Paşa Köşkü." Ahşabı dantel gibi işleyerek neredeyse nakış nakış örmüşler bu binayı. Şimdilerde restorasyon hâlinde. "Burada beni biraz bekler misiniz?" deyip iniyorum faytondan. Con Paşa Köşkü'nün hemen yanında Hamlacı Sokak var, yokuş aşağı denize doğru inen. Sokakla berâber iniyorum aşağıya. Burada da târihî bir köşk var. Stalin'in sürgüne gönderdiği, Kızılordu'nun kurucusu, muhâlif lider Leon Trotsky ( Troçki ) köşkü. O dönemler Türkiye ile arası iyi olan Rusya, muhâlif lîderini adalara sürgün ediyor. Troçki evvelâ Arap İzzet Paşa Köşkü'nde ikâmet ediyor. 1929–33 târihleri arasında 4 yıl Büyükada'da eşi Natalya ve oğlu Lyova ile birlikte sürgün hayâtı yaşayan Troçki, kitap da yazıyor burada, balık da tutuyor. 1940 da Meksika'da Stalin'in emriyle gerçekleştiği düşünülen bir suikastte başına kazma ile vurularak öldürülüyor. Troçki'nin köşkü şimdilerde harâbe. Bahçe kapısı kilitli ve çalılıklarla dolu. Neyse, burada fazla oyalandık. Arabacı sokağın başında beni bekliyor.


ADA'NIN EN GÜZEL YERİ: DİL BURNU

Tekrar atlıyorum faytona. Nizam Caddesi'nin sağ tarafında, masmavi denize yemyeşil uzanan Dil Burnu ve hemen yanında Yörük Ali Plajı. Adada günbatımının en iyi izlenebildiği yer olan Dil Burnu'nda, "Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi. Dil'de yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi." şarkısını duyar gibi oluyor insan. Nizam Caddesi boyunca ormanların içinden ilerliyoruz. En tepede Birlik Meydanı ve Lunapark Gazinosu var. Yol üstünde ise şıklar Gazinosu…Halid Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu romanında Nihal ve Behlül'ün kavuştuğu şıklar Tepesi, çam ve reçine kokuları eşliğinde uzun yürüyüşler yapmayı, ıssız patikalarda yalnız kalıp rüzgârın sesini dinlemeyi özleyenler için en uygun mekân. Aya Nikola Kilisesi'nin biraz ilerisinde, bahçeli, iki katlı, pembe pervazlı beyaz ev, Reşat Nuri Güntekin'e âit. Şu an müze olan bu evde, Marmara Denizi'ni seyrederek, nice romanlarını, hikâyelerini yazmıştı Reşat Nuri. Hamidiye Câmii'ni de geçince turumuz tamamlanmış oluyor. Faytondan inme zamânı. Fakat benim gezim bitmedi. Zîrâ adanın en önemli 2 tepesi beni bekliyor.


Hamidiye camii

İlk durak Hamidiye Câmii. Sultan Hamid'in şahlara lâyık bu şâhâne câmii, oldukça hoş bir mîmârî tarzda inşâ edilmiş. 1 senede yapılan bu câmi denize dimdik inen Ada Camii Sokağı'nın başında. Adanın ikinci yüksek tepesindeki Eski Rum Yetimhânesi'ne doğru tırmanıyorum dik yokuşları. Kadıyoran Caddesi'nden çıkıyorum. İleride asfalt yol bitiyor ve patika toprak yol başlıyor. Ormanın içinde kıvrım kıvrım ilerleyen ve ilerledikçe yükselen bu toprak patika yolun ismi şıklar Yolu. Sessiz ve ıssız yol boyunca yapayalnız gidiyorum. Nihâyet devâsâ ve ürkütücü yapısıyla Rum Yetimhânesi ağaçların arasından karabasan gibi çıkıveriyor birden karşıma. Dünyanın ikinci büyük ahşap binâsı olan Eski Rum Yetimhânesi, Sultan 2. Abdülhamid döneminde bir Fransız şirketi tarafından otel olarak yapılmış. Boyu 102 m. yüksekliği 24 m. olan devâsâ binâ, Meşhur mîmar Alexander Wallaury'in eseri. Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Fener Rum Ortodox Patrikhânesi arasında paylaşılamayan yetimhâne, 1964 ten beri 45 senedir boş. Adanın en yüksek tepesi Yüce Tepe ( 202 m. ). Aya Yorgi Manastırı da o tepede, her taraftan görünen orman yangın kulesi de... Aya Yorgi Manastırı, Hristiyan inancı sebebiyle, putperestler tarafından başı kesilerek öldürülmüş Romalı bir askere ithâfen yapılmış olsa da, her yıl 6 Mayısta her dinden ve her milletten ziyâretçinin akınına uğruyor. Adanın en yüksek tepesindeki Aya Yorgi Manastırı'ndan sonra 2. yüksek tepesindeki Hristos Manastırı'ndayız şimdide. 6 Ağustos, Hristos Manastırı'nın yortu ( tören ) günü bağ bozumunu sembolize ediyor. O gün ziyâretçilere papaz tarafından üzüm ikrâm edilirmiş bir zamanlar. Artık Büyükada'ya vedâ etme vakti. İstanbul'a doğru gece karanlığında yol alan vapurumuzdan adalara tekrar son bir defâ dönüp bakıyorum. Bembeyaz ve parlak dolunay, Heybeliada'nın üzerinde ışıldıyor. Mehtap bu gece de Heybeli'de.


Kırbaç Nal Fayton sesleri

Coşkuyla, sevinçle, heyecanla, ve bir de vapurla yaklaşıyoruz iskeleye. Halatlar iskeleye bağlanıp ahşap köprüler atılınca iniyoruz vapurdan. Minyatürlere benzeyen kubbeli târihî iskelenin üstündeki Osmanlıca yazıyı okuyorum: Büyük Ada. Mîmârının, Vedat Tek olduğu tahmin ediliyor. İskelenin karşısındaki zarif saat kulesi, meydanın tam ortasında. Onun hemen yan tarafında da faytoncular meydanı var. Dileyen faytona biniyor, dileyen bisiklete. İkişer atın çektiği faytonlar, yolcuları aldıkça hareket ediyorlar. Deh sesleri, kırbaç sesleri, nal sesleri, fayton sesleri birbirine karışıyor. Yorgun faytoncuların sürdüğü, bezgin atların çektiği birbirinden süslü rengârenk faytonlar çıkıyorlar sırayla ada sokaklarına.



15 years ago