|

Suriye’nin elini bırakmayalım

Yanıbaşımızdaki insanlık dramı devam ediyor. Biz kendi hayatlarımızın koşuşturmacası içinde kaybolup gitmişken, Suriye’de bir çocuk gözlerini çadırda açıyor, ev biliyor. Bir genç kız karnesini, aldığı takdir belgesini özenle saklıyor. Bir anne güneşin sıcağından çocuklarını nasıl koruyacağını düşünüyor. Onlar zor şartlar altında olsa da yaşamaya devam ediyor ve vakıflarıyla, kurumlarıyla ellerini tutan bir ülke var, Türkiye. O elleri bırakmamamız lazım.

Emeti Saruhan
00:20 - 11/07/2021 Sunday
Güncelleme: 11:53 - 12/08/2021 Thursday
Yeni Şafak
Suriye'deki kamptan bir kare...
Suriye'deki kamptan bir kare...
EMETİ SARUHAN - GAZETECİ

Geçtiğimiz Ramazan ayında bir grup gazeteci olarak Suriye’deki kampları ziyaret etmeyi planlamıştık. Ancak pandemi şartları izin vermeyince, geçen hafta gerçekleştirebildik bu arzumuzu. Fırat Kalkanı Bölgesi’ne Türkiye Diyanet Vakfı’nın ev sahipliğinde, bölgede yıllardır yardım faaliyetleri yürüten Tülay Gökçimen’in refakatinde geçtik.

İlk olarak Öncüpınar Sınır Kapısı’nın hemen yanı başındaki Diyanet Vakfı Lojistik Merkezi’ni ziyaret ettik. Burada çadırkentlerde yaşayan Suriyeliler için günlük 15 bin kişilik sıcak yemek ve 170 bin ekmek pişiriliyor. Her biri biner kişilik yemek alan kazanlar kaynarken, bir yandan da ekmek fırınının bantları üzerinde mis gibi lavaş ekmekler dönüyor. Başta somun ekmek yapılıyormuş burada. Ancak Suriyelilerin bu ekmeklere aşina olmadığı ve yiyemediği görülünce yerel ekmek türüne dönülmüş. Ekmek ustası Suriyeli, bu sayede yerel tat yakalanıyor. Bir tır un bu fabrikaya ancak bir hafta yetiyor. Bantlarda dönen ekmeklerden birkaçını yakalayıp bölüşüyoruz sıcak sıcak. Gerçekten iyi.

KURBAN GERÇEK İHTİYAÇ SAHİBİNE GİDİYOR

Yemek malzemeleri muntazam şekilde depolanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Suriye Koordinatörü Abdulkadir Bekiroğlu herhangi bir ihtiyaç halinde, Diyanet Vakfı’nın şubelerinden destek istediklerini anlatıyor. Burada bir soğuk hava deposu yaptırarak etlerin depolanmasını sağlamışlar. Abdulkadir Bey, kurban bağışlarının önemine vurgu yapıyor. Kesilen kurbanların etlerini depolayarak tam da ihtiyaç sahiplerine ulaştırdıkları belirtiyor.

Sınırı geçmeye hazırlanıyoruz. Güvenlik güçleri bize eşlik ediyor. Sınırı geçmeden tanışıyoruz, az da olsa risk söz konusu olduğunu anlatıp, bizden görüş alanlarının dışına çıkmamamızı, göz temasını kaybetmememizi istiyorlar. Tüm ziyaretlerimiz boyunca bize eşlik ediyor, hiç yalnız bırakmıyorlar.

TÜM İHTİYAÇLAR İÇİN SAHADA

Sınırın öte yanına geçince birden hava değişiyor. 2-3 km mesafede her şey nasıl bu kadar farklı olabilir diye düşünüyorum. Sanki her şeyin üstü bir toz tabakasıyla kaplı. Diyanet Vakfı’nın sınır ötesindeki merkezine uğrayıp bölgedeki çalışmalarla ilgili bilgi alıyoruz. Vakıf, bölgede 3600’ü tamamlanmış, 8000’i inşa halinde, 15 bini de projelendirilmiş toplam 23 bin 600 briket ev yapıyor. Briket evlerin ne kadar önemli olduğunu ise daha sonra gün içinde yaptığımız kamp ziyaretlerinde gördük. Çadır ve briket ev gerçekten ayrı iki dünya gibi. Diyanet bir yandan da dini yönden hizmet veriyor. Kur’an kursları, Kur’an halkaları açıyor, camiler yapıyor ve sahih bilginin öğrenilmesi konusunda görev alıyor.

Burada bize hazırlanmış bir Suriye kahvaltısı buluyoruz. Felafel, humus, ful, zahterli çörek, süzme yoğurt… Bir yandan lezzetleri tadarken bir yandan savaş öncesi Suriye’yi görememiş olmamıza üzülüyoruz.

SAVAŞ EN ÇOK ÇOCUKLARI VURUYOR

Ziyaretlerimizde ilk durağımız bölgede düzenli hizmet veren tek çocuk fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi olan Tomurcuklar Rehabilitasyon Merkezi. Anne ve babaların savaşın yaralarını taşımaları çocukları da etkiliyor maalesef. Artık Suriyeli çocuklarda otizm 4 kat fazla görülüyor. Bu merkezde işitme testleri de yapılıyor. Patlayan bombalar nedeniyle her 10 çocuktan 4’ünde işitme kaybı olduğu söyleniyor. Çocuklar ve anneleriyle sohbetimiz gönüllü tercüme yapan arkadaşlarımız sayesinde oluyor. Ama aslında anlaşmak için gönül dili yetiyor. Balonları havaya atıp, salıncakları sallıyoruz. Onlar da bize meyve suları, çikolatalar ikram ediyorlar. Diyanet Vakfı çocuklara hediyeler dağıtıyor, annelere yardımlar yapılıyor.

BİR GECEDE DEĞİŞEN HAYATLAR

Kamplardaki çocuklarla buluşmak için sabırsızlanıyoruz. Kefercenne kampı açık alana kurulmuş çadırlardan oluşuyor. Kampta koşullar zorlu. Gider gitmez etrafımızı çocuklar sarıyor. Onlara bu yaz sıcağında küçük bir sürprizimiz var; dondurma. Bir yandan dondurmalar yenirken, kızların saçları taranıyor, tokalar takılıyor. Kızların en çok yüzünü güldüren etkinlik bu. Bir yandan balonlar ortaya çıkıyor. Şekerler, çikolatalar dağıtılıyor. Upuzun bir ipin etrafında çocuklarla büyükler buluşuyor. İki taraftan çekilen bu ip, çocukların içinde saklı olan kahkahaları çekip çıkarıyor sanki.

Onlar şen şakrak oynarken biz de çadırları ziyaret ediyoruz. Çadır deyince güneşin, yağmurun, rüzgarın etkilerine açık küçük bir oda düşünün. Banyo yok, mutfak yok, ayrı oda yok. Her ihtiyacınızı o küçük alanda karşılamak zorundasınız. 10-15 kişinin yaşadığı çadırlarda mahremiyet problemi bir yana, kişisel yaşam alanının olmaması da sıkıntılı. Çadır sakinleri, evlerinin üstüne bombalar düşünce bir gecede her şeylerini geride bırakıp buraya sığındıklarını anlatıyor. Kimi bulabildiği kumaşlarla kıyafetler dikip satmaya çalışıyor, kimi yetiştirdiği salatalıkları… Gördüklerimiz vatanın ne demek olduğunu, başımızın üstünde bir çatı olmasının ne denli büyük bir nimet olduğunu hatırlatıyor. Çocuklarla vedalaşıp, Azez Vatan Hastanesi’ne doğru yola çıkıyoruz.

BAYRAK NEREDEYSE VATAN ORASIDIR

Türkiye Sağlık Bakanlığı’na bağlı Azez Vatan Hastanesi 450 personeli ve 75 uzman doktoruyla bölgeye hizmet veriyor. 2020 yılında açılan hastanenin yeni doğan ve yetişkin yoğun bakım servisleri de var. Hastanenin yöneticisi Ümit Korkmaz, Türkiye’nin hizmet için orada olduğunun altını çiziyor. Başta Türkiye’den gelen personelle yerel çalışanlar arasında uyum sorunu olmuş ama zamanla halledilmiş. Abdulkadir Bey de Ümit Bey de “bayrağımızın dalgalandığı yer vatanımızdır” şiarıyla çalışıyorlar. Ümit Bey sadece hastane yöneticisi değil sanki Türkiye’nin temsilcisi gibi burada. Yerel halkla sıcak ilişkiler kurmuş, kimi zaman taziyeye kimi zaman düğüne katılmış. Gençlerle arkadaşlık kurmuş. Hastanenin yerinde tedavi ile Türkiye’ye yığılmayı önlediğini, burada her türlü tedaviyi yapabildiklerini söylüyor. Tek eksikleri tomografi cihazı. O da tamamlanırsa dört dörtlük bir hastane olacak.

Hastanede bir de Abdulkadir Bekiroğlu’nun çabalarıyla manevi destek projesi hayata geçirilmiş. Programa dahil edilen görevliler aldıkları eğitimden sonra hastanede ihtiyaç duyan hastalara manevi açıdan destek ve telkinlerde bulunuyorlar. Her gün ziyaret edip gönüllerini alıyorlar. Bazı hastaların yanında ona destek olacak bir ailesinin olmadığını düşününce programın önemi anlaşılıyor.

Bundan sonra ziyaret ettiğimiz briket evlerden kurulu kamp, çadır kamptan daha konforlu bir yaşam alanı sunuyor sakinlerine. 2 odaları, banyoları ve hatta küçük bir avluları var. Elbette kendi evleriyle karşılaştırılmaz fakat çadır kamptaki şartlardan daha iyi olduğu da tartışılamaz bir gerçek.

SURİYE’NİN YENİ NESLİ YETİŞİYOR

Bir Kur’an kursunu da ziyaret ederek hafızlığa çalışan çocukları görme imkanına erişiyoruz. Savaş öncesinde halkın dini ihtiyaçlarına erişiminin kısıtlı olduğunu öğreniyoruz. Öyle ki savaş gibi bir musibetin, şimdi dinlerini rahatça öğrenme gibi bir hayra kapı açtığından bahsediliyor.

Musibet deyince, Suriye’de korona vakaları çok az görülüyormuş. Doktorlar da bu konuda şaşkınmış. Tabi biz kendimizce “Güneşle çok içli dışlı olma sonucu yüksek D vitaminine sahiptirler” gibi akıl yürütmelerde bulunduk. Suriyeliler ise bu durumu esprili bir şekilde “Allah her belayı bize verecek değil ya” sözleriyle değerlendiriyorlarmış.

Sahadaki tüm bu çabaları görünce insanın göğsü kabarıyor, çünkü bu hizmetlere ne kadar çok ihtiyaç olduğunu idrak ediyorsunuz. Çaresiz insanlara çare, sahipsiz insanlara sığınak olmuşuz. Üstelik bunu sömürge mantığıyla değil, halka hizmet hakka hizmet düsturuyla yapıyoruz. Hiç bir şey olmasa bile bu gurur bize yeter.

#Suriye
#Kurban
#Bayram
#Savaş
3 years ago