|

Suudi Arabistan ve BAE’nin Kızıldeniz stratejisi

04:00 - 29/04/2019 Pazartesi
Güncelleme: 17:29 - 29/04/2019 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
KAAN DEVECİOĞLU
AFRİKA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

Bu yazı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) son yıllardaki Sudan özelinde Kızıldeniz jeopolitiği bağlamındaki yaklaşımlarını anlamlandırmayı amaç edinmektedir. Bu çerçevede analizde Sudan’daki kriz ortamının öncesinde ve sonrasında yaşanan süreç bağlamında söz konusu ülkelerin niçin Sudan’a yakınlaştıkları ve bölgesel çıkarlarının ne olduğu; buna karşılık Sudan’ın çıkarlarının neler olabileceği göz önüne alınarak tartışılacaktır.

Sudanlıların 2018 yılının son ayından itibaren yaşadıkları ekonomik sıkıntıları sokağa yansıtmalarını takip eden süreçte ordunun yönetime el koyması ve bu bağlamda Sudan halkının sivil yönetime geçiş için mevcut askeri yönetime baskı kurmasıyla ülkede yönetimsel anlamda ciddi bir çıkmaza girilmiş durumdadır. Bu bağlamda Suudi Arabistan ve BAE gibi bölgesel güçlerin ortaklığında geçtiğimiz hafta Suudilerin mevcut askeri yönetime 3 miyar dolarlık bir yardım sözü vermesinden söz konusu kriz ortamını kendi lehine kullanma eğiliminde oldukları anlaşılmaktadır. Bu bağlamda konuyu daha iyi anlamlandırabilmek açısından, Suudi Arabistan ve BAE yaklaşımını Sudan özelinde Kızıldeniz jeopolitiği üzerinden okuyarak, söz konusu ülkelerin bölgesel kazanımlarını da göz önüne alarak daha geniş bir perspektifle ele almak daha faydalı olacaktır.

İÇ DENİZ YAPMA PLANI

Suudi Arabistan ve BAE ortaklığının Kızıldeniz’i bir iç deniz haline getirme ideali, Arap isyanları sürecinde de etkili olmuş ve Mısır yönetimi Sudan, Somali, Eritre, Cibuti, Ürdün ve Yemen üzerinde kurduğu baskıyla söz konusu planlama ekseninde ikili ve çoklu temas çizgilerini sürdürmektedir. Bu bağlamda Suudi Arabistan bölgedeki bahse konu ülkelerle birlikte Aralık 2018’de “Kızıldeniz Birliğini” kurmuştur.

Suudi ve BAE ortaklığının Kızıldeniz’deki söz konusu stratejisi, güvenlik ve ekonomik çıkarlarını maksimize etme bağlamında iki ayrı perspektifle sıralanabilir. Birincisi, Türkiye, Katar ve İran’ın özellikle Sudan özelinde Doğu Afrika bölgesinde politik nüfuzunu kırmak ve bunun yerine Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ortaklığını güçlendirmek; ikincisi ise Mısır’ın Sisi sonrası süreçte bölgesel anlamda yaşadığı güç boşluklarını kullanarak liderlik rolünü üstlenmek ve bu bağlamda kazanacağı cezbedici liderlik rolüyle petrol gelirlerinin düşmesi sonucunda oluşacak ekonomik gerilemeyi Kızıldeniz’de kurmayı planladığı turizm yatırımlarıyla ikame etmektir.

Sudan, 2011 yılında bölünmesinden sonra sahip olduğu petrol gelirlerinin yaklaşık yüzde 70’ini kaybetmiş ve bu durum aşamalı olarak ülkeyi ekonomik bir darboğaza sürüklemiştir. El-Beşir rejimi, ekonomide ve bu yüzden siyasi yönetimde de oluşan boşluğu doldurmakta güçlük çekmiştir. 2018 yılının Aralık ayında başlayan protestolara öncülük eden Sudan Meslek Odaları Birliği, el-Beşir rejiminin ülke yönetiminde klientalist yapılanma diyebileceğimiz yolsuzluk, adam kayırmacılık ve nihayetinde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kendisine iktidarı devretmesi çağrısında bulunmuş ve 4 ay boyunca dalgalı seviyelerde süren protestolar nihayetinde askerin yönetime el koymasıyla iktidardan el çektirilmiştir. Bu süreçte Suudi Arabistan ve BAE ortaklığının el-Beşir rejimine yönelik olarak konjonktürel durumlara göre değişen tavrı iki ayrı adımda ele alınabilir.

İSRAİL İSTİHBARATINDAN YARDIM

Suudi Arabistan ve BAE ortaklığının birinci adımı protestoların ilk günlerinde el-Beşir rejimine destek vermekle oldu. Nitekim 2018 yılının henüz başlarında Suudi yönetimi Sudan’a yaklaşık 2 milyar dolarlık bir yardım gerçekleştirmişti. Bu bağlamda mevcut kazanımlarını kaybetmek istemeyen Suudi yönetimi, el-Beşir rejiminin devamını korumak istedi. Ancak ülke ekonomisindeki gerilemenin durdurulamamasıyla birlikte protestocu halkın eylemlerine devam etmesi ve 6 Nisan’da gösterilerin en üst seviyeye ulaşması, halkın taleplerinin ülkenin kritik noktalarındaki yöneticileri nezdinde de karşılık bulmaya başlamasına yol açtı. Bu bağlamda Suudi ve BAE yönetimi ilk olarak İsrail istihbaratının yardımı ve sonrasında ABD’nin de desteğiyle protestocu halkın saflarında yer alarak el-Beşir rejimini düşürmeye ve yerine kendi eksenlerinde bir yöneticinin getirilmesine çaba sarf ettiler. Nitekim başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. En son görev yeri Suudi koordinasyonunda Yemen’de İran destekli Husilere karşı savaşta Sudan askeri kuvvetlerinin komutanı olan askeri geçiş yönetimin başındaki General Abdulfettah Abdulrahman el-Burhan ve onun başa geçmesinden sonra yaşanan istifalar söz konusu süreci okurken bize önemli ip uçlarını da beraberinde sunmaktadır. Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz hafta Sudan askeri geçiş yönetimine yapmayı taahhüt ettiği 3 milyar dolarlık yardımı da bu minvalde okuyabiliriz.

Genel olarak Suudi Arabistan ve BAE’nin Sudan özelinde Kızıldeniz jeopolitiği stratejisi değerlendirildiğinde söz konusu ülkelerin varlığının el-Beşir yönetimi sürecinde ve sonrasında da var olmasından dolayı tavırlarının konjonktürel çıkarlarına göre şekillendiğini söyleyebiliriz. Bu durumun nedeni olarak ise iki temel sebepten bahsedebiliriz. Birincisi, Suudi ve BAE’nin bölgesel güvenlik ve ekonomik çıkarları bağlamında Kızıldeniz’deki konumlarını güçlendirmesi ve ikinci olarak da bu bağlamda Sudan yönetimini kendi eksenine alarak ülkede yükselen Türkiye ve Katar bloğunu engellemek olarak açıklayabiliriz. Bu bağlamda söz konusu ülkeler tarafından Sudan’a yapılan kaynak aktarımlarını bölgesel çıkarlarını şekillendirme noktasında kendi eksenlerinde hareket eden/edebilecek bir yönetime sahip olmak olarak okuyabilmemizin yanında, Sudan’ında ülkesini mevcut ekonomik ve siyasi dar boğazdan çıkarma isteğinde olacağından dolayı söz konusu yardımı kabul edeceği düşünülebilir.

#Suudi Arabistan
#BAE
#Sudan
5 yıl önce