|

Tasvirsiz İstanbul

Kahraman Tazeoğlu
00:00 - 19/12/2009 Cumartesi
Güncelleme: 22:48 - 18/12/2009 Cuma
Yeni Şafak
Tasvirsiz İstanbul
Tasvirsiz İstanbul

Yazıyorum, inadına bükülüyor kelimeler kalemimin çeperinde. Sana mensup akıl dışı tümcelerde günler geçiriyorum İstanbul.

Sesin duyulur gibi oluyor uykudan uykuya geçitlerin bulanıklığında.

Nerde olduğunu bilmediğim İstanbul sabahlarında olduğun yere açıyorum gözlerimi… Yine yoksun diye bitireceğim geceye, düş kırıklığı topluyorum seni şair yapan sokaklardan…

Buradan geçmiştir belkisinin işe yaramaz ihtimaliyle umuduma yürüyorum. Tabanımda izinsiz kaldırımı kalmadı İstanbul'un. Bir şehir bu kadar taşır seni ve bu kadar saklar! Yoksun…

Ayrılığın inandıkça bir yalan oluyor İstanbul. Öz ve öz olsa firak lisanımıza uymazdı, anlamazdım. Yadin dururdum terk ettiğin şehirlerin girişinde. Söylediklerinin eli oluyorum oysa. Dilim haricindekilere paralel. Lügatine teğet geçiyor. "daha yakın"lığım, senin en uzağın...

Genişliğini bilmediğin yönündeki kör dolanışın, İstanbul'un çok acılı bakışlarında sıkışıp kalıyor. Özlüyorum... Tamamı özlem aşkımın en yanık ayinlerinde İstanbul kuma, İstanbul bedil, İstanbul naçar...

Ben gibi değil mi artık içindeki ben? Çok mu ileri gittim İstanbul? Ve ertesiz mi bıraktım bu aşkı?

Sen dururken, ben yaşıyorum.

Simetrik midir bu eylemler taraflarımızın algılayışında?

Ben geri çektim öfkemi. Sen de kır küskünlüğünün nifak saçan dallarını. Affedilmez kusur işlenmedi bizde. Kırgınlığım özüneydi. Sana alındım ben. Alındım sevdiğime…

Bir kentin ufuk çizgisinde bitmediğini anlamak için "gitmek" değilmiş gerekli olan. Büyümek de istermiş sınırları görebilmek.

Büyüdük! Büyüdükçe büyüdü dünyamız ve daha da yükseldi tel örgülerimiz. Bir gün "aşarım" dedin… bir gün "aşarım" diyorum.

Kendi geleceğimizi ütopyalarla ipotek altına alıyoruz ve "yapacaklarımız" dolu yarınımıza şimdiden "düş" gözüyle bakıyoruz. Büyüdükçe korkak mı oluyoruz? Büyüdükçe alışıp sınırlarımıza tel örgülere mi yeniliyoruz? Yoksa onlara sevdalanıyor muyuz?

Duvar örülü kapıların gerisinde özgürce büyüdük ama anlamadık, anlamadım büyüdükçe büyüyen esirliğimizi, azalan özgürlüğümüzü! Kaçmak adına yapabildiğimiz en büyük firar bir yüreğe sığınmak oldu işte. Kaçtığımızı sandık oysa tutsak düştük bir aşka! Gönüllü esaretimizde unuttuk yeryüzünün uzaklarının da olduğunu. Unuttuk başkalarını.

Başkalaştığımıza inandığımız aşkta en önce inandıklarımızı reddettik.

Ben senin kaçmak istediğinde açabileceğin ve sonrasında dünyanın yüzüne çarpıp gidebileceğin bir kapıyım İstanbul! Gel aç ve kaç!

Zamanın geçer gibi yaptığı anlarda anıları daha çok hatırlıyorum. Gülüşünden sözlerine ellerimden gözlerine uzanan resmiyetsiz boğaz törenlerinde harlanıyor aklın.

Varlığına yeksan değil yokluğunun tasvirsiz İstanbul'u...

14 yıl önce