|

Tefekkür ederek yeniden doğaya dönelim: İmanımızı doğaya dönerek yenileyelim

İki ayı aşkın süredir evdeyiz. Evde geçirdiğimiz sürede yapılacak en büyük ibadetin tefekkür olabileceğini hatırlatan ilahiyatçı Prof. Dr. İlhami Güler, yaşadığımız günleri Allah’ı anarak geçirmenin önemine değiniyor. Yaşadıklarımızı “Bu, insanlık için büyük bir şans” diye değerlendiren Güler, sözlerine şöyle devam ediyor: “Gelecekte sahici anlamda bir imanın ve ahlakın doğabilmesinin koşulu, insanın tekrar doğaya dönebilmesine ve yeniden düşünmeyi başlatmasıyla mümkündür.”

Semiha Kavak
04:00 - 31/05/2020 Pazar
Güncelleme: 14:29 - 31/05/2020 Pazar
Yeni Şafak
Prof. Dr. İlhami Güler
Prof. Dr. İlhami Güler

Dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgını insanlığın geleceğini yeni değerler üzerinde kurmayı gündeme getirdi. Öyle anlaşılıyor ki, bu durum hem geçmiş ve günü gözden geçirmeyi, hem de geleceği sağlam zeminler üzerinde kurmayı zorunlu kılacak. AÜ İlâhiyat Fakültesi öğretim görevlilerinden Prof. Dr. İlhami Güler içinde bulunduğumuz süreçten yola çıkarak, yaşadıklarımızdan çıkaracağımız dersleri ve üzerimize düşen görevleri hatırlatırken dünya nereye gidiyor, gelecek tasavvurumuz ne olmalı gibi soruların da cevabını verdi.

Bir cümleniz şöyle başlıyor; “Dindarların Rüşd ve Hikmet sorunu, dinsizlerin ve diğerlerinin de İstikamet ve Hidayet sorunu vardır. Her iki kesim de genellikle sorunlarını göremezler.” Yaşadığımız koronavirüs salgınını dikkate alırsak sizce bu iki grubun bu pandemide göremedikleri nelerdir?

Türkçede güzel bir söz vardır: “El (yabancı) ile gelen kara gün, düğün-bayramdır.” Bu söz, insanların felaket günlerinde dayanışmasını, zorluğu aşmak için işbirliğini, birbirine yardımını, düşmanlıkları, kırgınlıkları atmayı, affetmeyi, yeniden başlamayı, el ele vermeyi… ima eder. İnsan olmanın zayıflığının doğurduğu insiyaki bir birleşme duygusudur. Ülkemizde oluşan kimlik ayrışmasını Corona pandemisi ortadan kaldıramadı. İnsan olma kapasitemiz(medenilik) açısından çok hayal kırıcı bir durum.

Küresel bir etki oluşturan bulaşıcı hastalıkların, öldürücü virüslerin nedenleriyle ilgili teolojik bir bağ kurulabilir mi? Bu konuda insani ve İslami yaklaşım nasıl olmalı?

Bu tip pandemiler, insanlık tarihi kadar eskidir. Bunları Tanrı’nın “tetiklemesi” veya insanların günahkârlığından mütevellit Tanrı’nın insanlara “saldığı” bir ceza olarak görmek İslam(Kur’an) açısından anlamsızdır. Bunlar(virüsler) deprem, sakat doğumlar, kuraklık, kıtlık, gibi Ekosistemin “yapısal” unsurları. Yani Dünya/hayat dizayn edilirken insanın “deneneceği” düşünülerek/öngörülerek (Fitne-Bela-İmtihan) acı, ızdırap, zorluk, sıkıntı, zarar, mihnet, meşakkat (şerr/kötülük) ve nimetler, mal, enginlik, refah, haz, mutluluk, neşe… birlikte yaratılmıştır.(90/4,21/35, 2/155-56) Denenmede insandan beklenen sorumluluk, nimetlere şükretmesi; zorluklar karşısında da onları azaltmaya-aşmaya çalışırken isyan etmeyip sabretmesidir (direnç/direniş). Zorluklar ile kolaylıklar birlikte ve iç içedir (95/5-6). İnsanların, ahlaken yanlış icraatlar yaparak (kubuh) Allah’ın kurmuş olduğu ekolojik dengeyi bozmaları (fesat=İklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, temiz su kaynaklarının kirletilmesi, GDO…vs) ayrı bir kötülük kaynağıdır(30/41,2/205). Allah, bu dengenin bozulmamasını tavsiye etmiştir(55/7). Virüslerin yaşam dünyası, hayvanlar alemi olduğu halde; onların insanlığa bulaşması, insanlar aracılığı ile olmaktadır.

HALKA HİZMET, HAKKA HİZMETTİR
  • Koronavirüs salgını her şeye hazırlıklı olduğunu sandığımız ABD ve Avrupa’yı perişan etti. Bundan çok büyük yaralar alacağı düşünülen Türkiye’de ise başarılı bir mücadele var ve üstelik bu ülkelerin yanısıra dünyanın birçok ülkesine yardım ediyoruz. Buradan baktığımızda Türkiye›yi gelecek adına, insanlık adına ümitvar görebilir miyiz?
  • Anadolu’nun bin yıldan fazla olan Müslüman kimliği, sağlığı “ticari” bir unsur görme yerine; onu halka” hizmet” olarak görmüştür. (Halka hizmet, Hakka hizmettir.) Dünyaya yaptığı yardımlar da, yine bu merhametin/rahmetin neticesidir. Medeniyet, salt teknoloji ve maharet değil; vicdan ve merhamettir. Birinci tür uygarlık anlayışı, bu pandemi günlerinde görüldüğü gibi, sınıfta kalmıştır.
Devletlerin yetkililerinden sıkça duyduğumuz bir söz var: “Koronavirüs sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” Bu söz size neyi çağrıştırıyor, yeni dönemde sizce neler değişecek?

Çok güzel bir ata sözü vardır: “Her musibet, bir nasihattir; ne musibet tükenir, ne de nasihat.” Ben, fazla bir şeylerin değişebileceğine inanmıyorum. Tanrı’nın ölümünden (Nietzsche), tutulmasından (M:Buber), göçüp gitmesinden (Hölderlin), unutulmasından (Kur’an) sonra Avrupa’nın öncülüğünde gezegenimizin topoğrafyası yani altyapı/endüstri devrimi ve üstyapı/aydınlanma-pozitivizm olarak oldukça değişti. Tanrı’nın evinden(Tabiat-Ekosistem) kendi ellerimizle icat ettiğimiz yeni bir eve taşındık(Teknoloji): “Tanrı, merkebi yaratmıştı; Almanlar Mercedes’i.” Buna uygun ekonomik sistem(Kapitalizm) ve siyasal sistem(Ulus-Devlet) geliştirildi. Tanrı’nın rahmeti-inayeti, lütfu, rızkı, inamı, ihsanı… olan(Ayât) bir dünyadan ipekböceği kozasının aynısı (Heidegger’in kavramsallaştırması ile “Ge-stell”=çepeçevre kuşatan) olan kendi ellerimizle icat ettiğimiz evlere(Tecno-city) taşındık. Doğaya dönemediğimiz sürece de Tanrı’ya(dine) dönemeyeceğiz. Hıristıyanlığın Tanrı’yı ve Ruhu yanlış kavramsallaştırmasının bedelini, Tanrı’yı ve Ruhumuzu kaybederek ödüyoruz (Modernite-Postmodernite).

Dünya din adına ortaya çıkan birçok Batıl inançların işgali altında. Bu tablo karşısında kimi felsefeciler dinin öneminin tamamen azalacağını iddia ediyorlar. Sizce gelecekte dinin toplumda etkisi ne olacak? Din adına şanslı olabilecek şey var mı, varsa nedir?

Din(iman-ahlak), doğanın/ayetlerin içinde yaşarken insanın tedebbür, tefekkür, tezekkür, taakkul, tafakkuh etmesi ve ibret alması ile mümkün olmuştur. Hak dinin(İbrahimi Monoteizm=Yahudilik-Hıristıyanlık ve İslam) ve batıl/insani dinilerin(Hinduizm-Budizm) doğuş zemini buydu. Şimdi bu zemin “Teknoloji” tarafından örtüldü. Gelecekte sahici anlamda bir imanın ve ahlakın(dinin) doğabilmesinin koşulu, insanın tekrar doğaya dönebilmesine ve bahsetmiş olduğumuz “düşünme”yi başlatmasına bağlıdır. İnsan, Kur’an’ın vurguladığı gibi elleri ile kazandığının “rehin”i olmuştur. Yani tutuklanmıştır(74/38,52/21).

AHLAKİ DÜŞÜNMEYE İHTİYACIMIZ VAR
Müslümanlar, günümüz penceresinden dünyanın gidişatını nasıl okumalı, üzerlerine düşen görevler nelerdir?

Müslümanlar, ilahi dinin tahrif edilmemiş kaynağına(Kur’an’a) sahipler. Bu, insanlık için büyük bir şans. Ancak Müslümanların içinde bulunduğu ahlaki teolojik durum, şu ayetin tasvir ettiği Kitap Ehli(Yahudiler ve Hıristiyanlar) ile aynı durumdadır: “İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve kendilerine inen haktan/hakikatten dolayı kalplerinin ürpermesi zamanı gelmedi mi? Onlar, kendilerinden önce kitap verilenler(Yahudiler ve Hıristiyanlar) gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçince kalpleri katılaştı ve çoğu da fasık kimselerdir.”(57/16) Yani Müslümanların üzerinden de uzun zaman(1400 sene) geçince, onlar da, kendilerinden öncekiler ile aynı duruma düştüler. Doğaya dönmeyi ve Kur’an’ın tavsiyelerine (başta şükreden ahlaki düşünmeyi başlatma) uymayı kabul ederlerse, insanlığa hidayet rehberi olabilirler. Kastettiğim düşünme, meraktan doğan Felsefi ve Bilimsel düşünme değil. Onun sayesinde bu duruma geldik.(“Bilim düşünmez; bilim hesap eder.” Heidegger). Kastettiğim düşünme Kur’an’ın öğütlediği hayretten doğan şükreden düşünme.

Her şey kendi düzleminde gerçek anlamını bulur
  • İlahi ve batıl dinlerin toplamı üzerinden baktığımızda yeryüzünde din denilen çok sayıda olgu var. Bunların ağına takılmamak ve tevhidî dine ulaşmak için üzerimize düşen görevler nedir?
  • Mevcut kutsal kitapları tek tek incelediğimizde veya Kur’an’dan Peygamberlerin tümünün çağrısının ortak paydasına baktığımızda gördüğümüz şey, insanların içinde doğmuş oldukları tarih-toplum ve kültüre taklit(dogmatik) yolu ile teslim olmadan, vicdanları ile bu yapıları sorgulayarak, başkalarının sözlerini dinleyerek bir hakikate varma çabası göstermeleridir. Evrensel kurtuluşun iki koşulu olduğuna inanıyorum: “-Hasbi(samimi) olmak. 2-Muhasibi(eleştirel-critical olmak). Bu iki koşulu gerçekleştirdikten sonra velev ki hakikat bulunmamış olsun, Tanrı’nın, insana bir şey diyemeyeceğine inanıyorum: “Onun rahmeti her şeyi kuşatmıştır.” (7/156,40/7)

İnsan nankörlükten vazgeçmeli


Dünyanın bugünkü durumuna baktığımızda dinin geleceği açısından güzele yönelik neler söylenebilir?

“Sünnetullah” dediğimiz ve Allah ile insanlığın arasındaki ahlaki ilişkiyi değişmez(35/43,48/23) ahlaki yasalara bağlayan ve ilk adımı da insana bırakan (Kör, Allah’a nasıl bakarsa; Allah da, köre öyle bakar.) sisteme göre, insan Allah’a dönmedikçe, Allah da kendini insanın gözüne sokmayacaktır. Tanrı hakkında “Tutulma”, “Göçüp-gitme” “Öldürme”, “Unutma”… insanın tutumlarıdır. İnsan, bu nankörlükten vazgeçip ona yöneldiğinde, “O, şahdamarımızdan bize daha yakındır.” (50/16)

Düzen toslayınca değişir

  • İnsanlığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
  • Hiç iyi görmüyorum. Batı’nın son üç yüz yıldır gezegenimizi ve insanlığı içine soktuğu cendere (sekülerizm/nerden gelip nere gittiğini bilememe, sınırsız üretim-sınırsız tüketim/kapitalizm, güç istenci, teknolojik kapatılma, pozitivizm, Ruh’un Zekâya dönüşmesi, Post-insan veya robotlar çağı(Homo Deus), postmodernizm/nihilizm…) devam ediyor ve bir yere toslamadan da durma(vukufiyet) ve geri dönme(tövbe) pek mümkün görünmüyor. Yine de klasik duayı tekrar edelim: “Allah, sonumuzu hayreylesin.”

Deizm tepki olarak doğmuştur

Genel tabloya bakıldığında deizm dinlere tepkiselliğin odağı gözüküyor. Bu sizce çağın kaderi mi? “Ateizm olacağına deizm olsun” diyenlerle ilgili neler demek istersiniz?

Deizm, vaktiyle Hıristıyanlığın/Kilisenin çürümüşlüğüne bir tepki olarak doğmuştu. Şimdi de Türkiye’de ve İslam dünyasında mevcut Şii-Sünni-Selefi-Tasavvufi mezhepsel/teolojik çürümüşlüğe bir tepki olarak gelişmektedir. “Allah’ı gereği gibi takdir edememek” (6/91,22/74) ten doğmuş bir sonuçtur. Allah’ın insanlıkla olan ahlaki ilişkisini ikna edici bir dil ile insanlığa anlatacak bir yeni yoruma ihtiyaç vardır. Eş’ariliğin tasvir ettiği “Hikmetinden sual olunmayan” Kadir-i mutlak, Alim-i mutlak ve Mürid-i mutlak(Kaderci) Sünni tasavvur artık kitleleri tatmin etmemektedir.

Tefekkür bu günlerin en güzel ibadeti

  • İlk kez bir Ramazan’ı, camisiz, teravisiz, bayram sabahını namazsız geçirdik. Bu ramazan bayramını bambaşka bir atmosfer içerisinde idrak ettik. Bu durumu bir müslüman olarak nasıl hayatımızda yorumlamamız gereriyor. Bundan sonrası için neler yapmalıyız?
  • İslam dini(Kur’an), insanlık tarihinde ilk defa mabet ve din adamı zorunlu olmadan Tanrı’ya ibadet edilebileceği devrimini yapmıştır. Din adamı zorunlu değildir. Mabetsiz de ibadet yapılabilir (“Yeryüzü mescittir.” Hadis). “Onlar, ayaktayken, otururken ve yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler ve : “Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın, seni tenzih ederiz, bizi azaptan koru.” diye dua ederler.”(3/191). Alın size Corona günleri için bir ibadet biçimi.
#Prof. Dr. İlhami Güler
#Tefekkür
#İman
#Dünya
#Koronavirüs
4 yıl önce