|

Teröre karşı gençleri sanat korur

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Şeref Ateş, Türkiye’den güvenli bölgeye göçün başladığını dile getiriyor ve ekliyor: “Burada güvenin tesisi için kültürel faaliyetler çok önemli.”

Ayşe Olgun
00:00 - 26/09/2021 dimanche
Güncelleme: 05:57 - 25/09/2021 samedi
Yeni Şafak
Yunus Emre Enstitüsü Azez’den sonra Afrin’e de şube açtı.
Yunus Emre Enstitüsü Azez’den sonra Afrin’e de şube açtı.

Geçtiğimiz hafta Yunus Emre Enstitüsü Başkanı (YEE) Prof.Dr. Şeref Ateş ve beraberindeki akademik heyetle Gaziantep’te buluştuk. Önce Afrin’de yeni merkezin açılışı yapıydı ardından da Azez’de bir bir sergi açıldı. Sınırda geniş güvenlik önlemleri arasında yaklaşık iki-üç saatlik bir yolculuğun ardında sabah 10.00 sularında Afrin’deytik. Bu benim Suriye topraklarına ikinci gelişimdi. İlkini tam 18 yıl önce Hatay Otobüs Terminali’nden kalkan Şam otobüsüyle yapmıştım. O günden bugüne çok şey değişmişti. Savaşın ardından yeniden günlük hayata tutunmaya çalışan halk bizi Afrin’deki YEE binası önünde karşıladı. Suriyeli öğrenciler ve akademisyenler Yunus Emre Enstitüsü’nün bu önemli gününe tanıklık etmek istiyordu.Onlarla tanışıp sohbet ettik. Savaş yüzünden okulu bırakıp Sakarya’ya çalışmaya giden Zeynep Abdullah geçen yıl Afrin’e dönmüş. Yunus Emre Estitüsü’nün açılmasını heyecanla bekleyen gençlerden sadece birisi. Ülkesindeki gençler için bir şeyler yapmak istiyor. Onun tercümanlığında Yunus Emre Enstitüsü’nde Türkçe öğrenmek için gün sayan iki gençle daha sohbet ettik. Mustafa Bekir Afrin’de müzik öğretmenliği yapıyor. Türkçe öğrenmek için merkeze kaydını yaptırmış. Muhammed Muhammed ise altı ay İstanbul’da yaşamış. Şimdi Arfin’de Kürtçe öğretmenliği yapıyor. Şubenin açılışından sonra “Hatırladıkça Biz Oluruz” sergisi için Azez’e gittik. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Şeref Ateş’le dönüşte bu kısa geziyi konuştuk.


- Azez’den sonra bu yıl da Afrin’de şubenizi açtınız. Kültürel çalışmaların bölge halkına katkıları hangi yönde oluyor?

Cumhurbaşkanımız tarafından özellikle bu üç bölgede, Zeytindalı ile başlayan “güvenli bölge”de kültürel faaliyetler yapmamız istendi. Dolayısıyla biz de geçen sene eylülde Azez’deki merkezimizi açtık. Merkezi açtıktan sonra baktık ki hakikaten bu güvenli bölgede çok yoğun bir Türkçe öğretim talebi var. Daha önceden Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak okullarda Türkçe öğretimi başlamış fakat öğretmenlerin Türkçe yeterlilikleri yok. Onun için de bir sınav ve eğitim programı hazırladık. Hocalar üzerinden ailelere ve çocuklara ulaşmayı hedefledik. Böyle baktığınızda 110 bin çocuk güvenli bölgede Türkçe öğreniyor. Şu ana kadar 1200 öğretmeni de yetiştirdik.


BÖLGEYE YOĞUN GÖÇ VAR

Gördük ki kültür inşası, kültürel zihinsel inşa çok daha kıymetli. Türkçeyi öğrenenler Türk kültürüne yaklaşan onunla tanışmak isteyen gençler bize daha yakın oluyorlar. Burada tabi Türkiye’nin iç politikası için çok kıymetli başka bir şey de Azez, Afrin başta olmak üzere her ay burada olağanüstü bir gelişme var. İnşaatlar, altyapı, üretim, küçük atölyeler… Ve insanlar buradaki hayatın daha güvenli olduğunu gördükçe artık Türkiye’den de gelmeye başladılar.

- Buradaki hayata uyumları hususunda neler yapıyorsunuz?

Burada güvenin tesisi için kültürel faaliyetler çok önemli. Bu yüzden özellikle savaş bölgelerinde eğitimin devam etmesi, üniversitelerin açık olması çok kıymetli. Teröre karşı en büyük koruma eğitim ve kültür. Bu toprakların çözümünü de bu topraklardan çıkarması gerekiyor. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler olsun başka uluslararası kuruluşlar, toprağa kimliğe yabancı çözüm önerilerini getirdiklerinde bu kalıcı barışı getirmiyor. Dolayısıyla bizim de kendi tarihimizdeki örneklere bakarak daha modern, günümüze uyarlanabilecek birliktelikler oluşturmamız gerekiyor. Bu topraklar yüzyıllardır farklı kimlikleri, dinleri barındıran ve aynı zamanda onlara üretim imkanı sağlayan bir çevre oluşturuyor. Biz bu misyonu kültürel boyutuyla sağlamak üzere Yunus Emre Enstitüsü olarak Cumhurbaşkanlığımızın talimatı üzerine burada yaygın bir şekilde faaliyetlere başladık. Bölgede ilk ve tek kütüphane yine enstitüde var. Şu an 10 bin kitap var biz 10 bin de Arapça kitap da sipariş verdik inşallah 20 bin kitap olacak. Oradaki atölye çalışmaları müzik, resim, el sanatlar bunlar da kültürün bedene yansımaları. Elin, gözün, zihnin bunlarla uğraşması tabi ki daha empati sahibi hoşgörü sahibi insanların yetişmesine vesile olacak. Benim özellikle iktisadi açıdan da bakıldığında bölge çok verimli bir alan. Tarih boyunca da Halep ipeğinden tutun da Halep sabununa kadar Osmanlı topraklarında da ün kazanmış hatta Avrupa’da da bilinen bir coğrafya. Buradaki halka yeniden düşünme, kendi kaderin belirleme, terörden ve çatışmadan uzak barış içerisinde bir üretim ortamı oluşturma konusunda destek oluyoruz. Buradaki en büyük destek zihinsel destek. Burada hayalini kurdukları geleceği tasarlayabilirler. Sembolik olarak Azez’deki merkezimiz eski Baas partisinin merkezi. Bize tahsis ettiler ki bu kültürel farkındalık da oluşsun.


YENİ DURAĞIMIZ NİJERYA

- Sırada hangi ülkeler var? Yeni şubeniz ne zaman açılacak?

Bu sene Afrika’da bir yoğunluğumuz var, son olarak Ruanda’da bir merkez açtık. Orası bir taraftan faaliyetlerine başlıyor diğer taraftan Ruanda’nın devlet üniversitesi rektörünü ve ekibini Türkiye’ye davet ettik. Türkiye’deki muhatapları ile görüştürdük ve bir çok anlaşma imzaladılar. Ruanda, küçük olmasına rağmen Afrika’da çatışma ve soykırım anlamında talihsiz bir geçmişi olan bir ülke fakat buna rağmen çok pozitif bir model geliştirmiş bir ülke. Dünyanın birçok yerinde de örnek alınabilecek bir şey. Barış içerisinde yaşama kültürü geliştirilince de kalkınma da artmış ve adeta Afrika’nın İsviçresi olma yolunda ilerliyor. Ruanda’daki merkezden sonra Nijerya’da da bir merkez açtık. İnşallah Cumhurbaşkanımızın ziyareti sırasında da resmi açılışı yapmayı ümit ediyoruz. Onun dışında Libya’da yine talep var, Türkçe öğretimi ve kültür merkezi konusunda bu talebi değerlendiriyoruz. Yalnızca Türkçe öğretimi değil, Libya’da talep daha üst düzeyde. Okullarda Türkçenin yabancı dil olarak okutulması talebi de var. Bu Türkiye’nin hem yakın hem de uzak çevresinde gösterdiği aktif dış politikadan kaynaklanıyor. Çünkü bu dış politika sayesinde kültürel olarak, dil olarak Türkiye ile yakınlaşmak istiyor ülkeler. Yunus Emre Enstitüsü de bu noktada devreye giriyor. Diğer taraftan Türkiye’de Türkoloji ve Türk sanatları konusunda eğitim alan gençler için de büyük imkan sağlıyor. Bu salgın döneminde biz uzaktan Türkçe öğretimini yaygın hale getirdik. Dünyanın 103 ülkesinden 100 binden fazla öğrenci şu anda haftada 6 saat enstitüden ders alıyor.


- Buradaki üniversitelerle ortak bir protokol imzaladınız. Neler yapmayı planlıyorsunuz?

Özellikle Şam Üniversitesi ve Halep Ünversitelerinde Türkoloji bölümleri açıldı. Bu Türkoloji bölümlerinin Türkçe öğretmen yetiştirme meselesini burada yerinde çözmesi gerekiyor. Çünkü yüz binlerce insan burada Türkçe öğrenme isteğinde. Bu talebe karşılık vermek gerekiyor. Biz dünyanın her tarafında yaptığımız gibi üniversitelerde Türkolojiyi destekleme, bilimsel olarak buradaki üniversitelerle iş birliğini sağlamada Yunus Emre Enstitüsü katkılarını sunacak.


BÖLGEDEKİ SANATÇILARIN ENVANTERİNİ ÇIKARIYORUZ

- Afrin’deki merkezinizin bölgeye katkıları neler olacak? Eğitime başladınız mı?

Biz şu anda da orada eğitim veriyoruz. Oradaki ihtiyacı da karşılamaya çalışıyoruz. Fakat Afrin eskiden beridir büyük bir şehir. Azez savaşla birlikte güvenli olmayan bölgelerden gelenlerle birlikte büyük bir nüfusa sahip oldu. Ama Afrin tarihsel olarak da büyük bir şehir, bir kültürü bir medeniyeti var. Afrin’de de ikinci merkezimizi açarak orada da kültür-sanat faaliyetleri inşallah farklı çalışmalarla devam ettireceğiz. Biz güvenli bölgede yer alan sanatçıların da envanterini çıkarıyoruz onlarla birlikte çalışıyoruz. Müzik eğitiminden tutun da sanatın tüm dallarında kreatif üretim yapabilme kapasitelerini artırıyoruz.Özellikle medya, tasarım eğitimlerinde de gördük ki insanların çok ihtiyacı var. Burada savaş tehlikesi olsa da normal hayat devam ediyor. Burada güvenlik arttıkça Türkiye’den geri dönüşler de artıyor. Türkiye’nin uluslararası görüşmelerinde de Suriye’deki güvenli bölge önemli bir madde. Tabi ki eskisi gibi olmaz ama halkın herhangi bir çatışmaya mahal vermeden bir çözüm üretmesi gerekiyor. Bu anlamda da Türkiye’nin hem diplomatik hem de fiili olarak alanda büyük avantajları var. Türkiye’ye ve Türk insanına olan güven burada üst seviyede. İnşallah bu coğrafyanın çözümü yine burada bulunacaktır diye ümit ediyorum.


#​Yunus Emre Enstitüsü
#Prof. Dr. Şeref Ateş
#Türkiye
#Azez
#Suriye
il y a 3 ans