|

Toplumsal hürriyetin tarihi adımları

İngiliz tarihçi ve siyaset adamı Lord Acton VBKY’den çıkan “Özgürlüğün Tarihi Üzerine İki Deneme” isimli kitapta, toplumsal hürriyetin köklerine iniyor ve özgürlüğün dönüşme süreçlerine odaklanıyor. Kitapta Platon’dan John Locke’a kadar onlarca isimden anekdotlara yer veren Acton’a göre özgürlük, en yüksek siyasal amacın ta kendisi.

04:00 - 15/01/2021 Cuma
Güncelleme: 04:46 - 15/01/2021 Cuma
Yeni Şafak
Lord Acton
Lord Acton
ÖMER ÇEŞİT

Özgürlük düşüncesinin ve anlayışının temelleri M.Ö. ilk yüzyıllarda atıldı. Tarih boyunca değişti, dönüştü; sert mücadelelerin odağında konumlandı. Yeri geldi mi desteklenirken, bazı medeniyetlerde özü farklılaştırılarak araç olarak kullanıldı. Özgürlük fikri birçok yüzyılda kitleleri coşturdu, yönlendirdi, tıpkı politik anlaşmazlıklar nedeniyle yaşanan İngiliz İç Savaşı’ndaki gibi toplumsal hareketlerin merkezi haline geldi. Özgürlük mefhumu farklı tarihsel dönemlerde, toplumları farklı şekillerde etkiledi. Antik Yunan’da yükselen özgürlüğü Roma’da üst sınıflar ironik bir biçimde kalkan şeklinde kullandı. Orta Çağ’da kiliseyle birlikte biçim değiştirdi, Rönesans’ta hemen her alanda başkaldırıyla iç içe geçti, kilisenin akabinde feodal düzenin karşısına dikildi… VakıfBank Kültür Yayınları’nın Türkçede ilk kez yayımladığı “Özgürlüğün Tarihi Üzerine İki Deneme” adındaki kitapta İngiliz tarihçi ve siyaset adamı Lord Acton, özgürlük fikrini tarihi kırılmalarını sıralayarak aktarıyor. Anlatımında ‘neydi, nasıl ve ne oldu?’ metodolojisini kullanan Acton, anekdotlardan faydalanıyor, Platon, Julius Caesar, Aristoteles, Sokrates, Herakleitos, Locke ve Cicero gibi daha onlarca isme atıfta bulunuyor.

ÖZGÜRLÜĞÜN TEMELİNE DOĞRU


1834’te Napoli’de doğan Lord Acton, 19’uncu yüzyıl İngiliz düşünce tarihinin önemli isimlerinden biri olarak öne çıkıyor. Yaşamı boyunca yüzlerce makale yazan Acton, gazeteci, editör ve yazar olarak uzun yıllar boyunca yazı hayatını sürdürdü. Alman, İtalyan ve İngiliz aristokrasisine mensup Katolik bir ailenin ferdiydi, Münih’te ilahiyat, felsefe ve tarih okudu. Lordlar Kamarası’nda da görev yapan Acton, dönemin başbakanı William Gladstone’a danışmanlık hizmetinde bulundu. Kraliçe Victoria’nın, Oxford, Cambridge ve Münih üniversitelerinin verdiği onursal ödüllerin sahibi olan Acton’ın iki bölümden oluşan kitabının ilk kısmı, antik dönemleri merkezine alırken, ikinci kısmı kilise ve feodal düzenin bakış açısıyla beraber dönüşen özgürlük kavramına yoğunlaşıyor. Acton, kitabın temelinde özgürlüğün yüksek siyasal bir amacın aracı olmadığını, kendisinin en yüksek siyasal amaç olduğunu vurguluyor.

ATUNA ŞİDDETTEN SAKINDI

Kitapta anlatmaya özgürlük fikrinin Atina’da doğduğunun belirterek başlayan Acton, Milattan 600 yıl önce mutlakıyetin sınırsız bir hâkimiyete sahip olduğunu ve Doğu’da rahiplerin ve orduların değişmeyen nüfuzuyla desteklendiğini belirterek, hemen ardından yaşananları anlatıyor: “Eğitimli müfessirler gerektiren kutsal kitapların bulunmadığı Batı’da ise ruhban sınıfı üstünlük kazanamadı ve krallar devrilince, onların yetkileri doğuştan aristokratlara geçti. Bunu, kuşaklar boyunca sınıfın sınıfa acımasız egemenliği, zenginin yoksulu, âlimin cahili ezmesi izledi. Bu egemenliğin ruhu, siyasal hasımlarının kanını içmeyi hasretle beklediğini açıkça söyleyen dahi ve ince zevkli bir adamın, aristokrat şair Theognis’in sözlerinde müthiş bir yankı buldu. Birçok kentin halkı bu zalimlerden kurtulmak için devrimci gaspçıların tiranlığına sığındı. Bu çare kötülüğe yeni şekil ve enerji kazandırdı. Bu tiranlar, on dördüncü yüzyılda kendilerini İtalyan kentlerinin efendileri yapanlar gibi, çoğunlukla şaşırtıcı yetenekleri ve meziyetleri olan insanlardı; eşit yasalarla ve iktidar paylaşımıyla güvence altına alınan haklar hiçbir yerde yoktu. Dünyayı bu evrensel rezaletten en yetenekli ulus kurtardı. Diğer kentler gibi ayrıcalıklı bir sınıf tarafından ezilen ve şaşkına çevrilen Atina şiddetten sakındı.”

TOPRAK AĞALARI GÜÇ KAZANIRKEN

Acton’a Platon ve Aristoteles rehbersiz özgürlüğü değil, akıllı yönetimi seven filozofların başında geliyor. Kötü yönlendirilmiş özgürlük mücadelesinin feci sonuçlarını görmüş ve bunun için çabalamamanın, basiretli bir biçimde insanları müreffeh ve mutlu yapmaya uyarlanmış güçlü bir yönetime razı olmanın daha iyi olduğuna karar vermişler… Mevzunun Orta Çağ’a gelindiğinde bambaşka bir boyut kazandığını söyleyen Acton, ilk zamanlarda kitlelere seslenen ve özgürlük ilkesine yaslanan Hristiyanlık inancının hükümdarlara başvurup, güçlü nüfuzunu otoritenin kefesine koyduğunun bilgisini veriyor. “… Dinsel temel bilgilerini zar zor edinen barbarlar, çocuksu bir bağlılık hissiyle, zihni Kutsal Kitap, Cicero, Aziz Augustinus ile dolu insanlara yöneldi” diyen Acton, bu fikir hareketini dönemin gelişmeleriyle yorumluyor. Kilise, yeni kurulan devletlerden daha güçlü ve kutsaldı. Bundan dolayı ruhban sınıfı yeni yönetimlerde söz sahibi oldu, dahası, vergiden, asliye sulh hâkimliğinden ve siyasi yöneticilikten muaf tutuldu. Sonraki yüzyıllarda feodalizmin, toprağın her şeyin ölçüsü ve efendisi yaptığının altını çizen Acton, kırılmaları şöyle sıralıyor: “Toprağın ürününden başka bir zenginlik kaynağına sahip olmayan insanlar, açlıktan ölmemek için toprak ağasına bağımlı oldular; böylece toprak ağasının gücü, bireyin özgürlüğünden ve devletin otoritesinden üstün oldu.”

#Lord Acton
#Cicero
#Platon
3 yıl önce