Sinema çok güçlü bir araçtır. Toplumda var olan ve dile getirilemeyen bir çok sorunu ve problemi düzgün bir şekilde sunabilir ve çözüm üretebilir. Mesela vücudumuzda iyileştirmemiz gereken bir iltihap var ve bunu iyileştirmenin farklı yolları vardır. Sinema da aynı şekilde bir yarayı iyileştirmek için farklı yollar arayan bir araçtır diyebiliriz. Problemleri farklı şekilde sunmanın yollarını arar.
- Öncelikle yaşadığım topluma bakarım. Bugünkü camiamızda toplumun öncelikli sorunu ne, aile mevzusunda mı sıkıntılar var? Gençlik ile ilgili sorunlar mı öne çıkıyor? İş alanında mı sıkıntılar yaşanıyor? Toplum ve aile meselelerinde öne çıkan bazı sorunlar neler? Bu alanda uzmanlarla araştırmalarımı yaparım. Kütüphanede ya da halkın içinde onlarla muhabbet ederek araştırmalarımı derinleştiririm. Böylelikle yavaş yavaş hikayem gün yüzüne çıkmaya başlar. Film yaparken öncelikli kaygım insan ve toplumdur, içinde bulunduğumuz sosyal hayattır. Bu yüzden toplumsal olarak hata veren unsurlar neler onlara odaklanırım.
Film yaparken benim için filmin bütçesi önemlidir. Filmi çekerken bütçenin dışına çıkmamak için masrafı belli bir sınırda tutmak için çok çabalıyorum ki bütçeyi tutturabileyim maddi sorunlarla boğuşmayayım. Bir diğer mesele yapımcısı yönetmeni ve senaryo yazarı olduğum filmlerimin üretilme sürecinde finansmana destek sağlayacak kişi ya da kurumların benim kaygıma ortak olmasını beklerim. Belki de bu yüzden dört beş yılda bir film yapabiliyorum. Yani beni en çok yoran konu iktisadi sorunlardır.
- Öncelikle şunu söyleyeyim ki İran İslam İnkılabı‘yla kadın yönetmenlerin önü daha da açılmıştır. Şu anda 200'den fazla kısa film alanında eser veren kadın yönetmenimiz ve uzun metrajlı film yapan en az 5-6 önemli kadın yönetmenimiz bulunuyor ve bu yönetmenlerimiz dünya çapında ödül almış yönetmenlerimizdir.
TIP FAKÜLTESİNİ BIRAKIP SİNEMAYA YÖNELDİM
Elbette film yapmak ve sinema alanında faaliyet göstermek benim için çok kolay değildi. Tıp fakültesini kazanmıştım. Fakat devam etmek istemedim tıp eğitimine. Daha sonra Sinema TV fakültesini kazandım. Bir çok zorlukla birlikte bu alanda çalışmaya başladım ve ilk kadın sinema yönetmeni ünvanlıyla bu alanda var oldum.
- Ben halktan ayrı bir birey değilim. Toplumun canını yakan bir sorun benim de canımı yakar. Bütün bunlar varken sadece eğlendiren, insanları oyalayan film yapamam. Benim için toplumun ihtiyaçları önemli halkın kaygıları önceliklidir. Kendi sinema zevklerim için onların ihtiyaçlarını gözardı edemem.
Benim bakış açıma göre festivaller karar verici merci değildir. Asıl olan halkın ihtiyaçlarıdır. Filmlerimi halkın ihtiyaçlarına, dert ettikleri konulara göre belirler çekerim. Bu benim için mühim bir mesele. Mesela Şşş! Kızlar Bağırmaz filmim. Hiç kimse bu filmimde konu edindiğim çocuk istismarı hakkında film yapacak kadar cesur değildi. Bu konuda film de yapılmamıştı. Hatta Malatya Film Festivali’nde filmim ödül aldığında bu bizim ülkemiz için de çok önemli bir sorun gelin burada da bu konuyu işleyen bir film yapalım diye teklif getirmişlerdi. O zamandan beri Türkiye’de film yapma arzusu var bende.
NURİ BİLGE FİLMLERİNİ TAKİP EDERİM
- Nuri Bilge Ceylan sinemasını takip etmeye çalışıyorum. Öğrencilik yıllarımda Yılmaz Güney’in Yol filmini izlemiş oldukça etkilenmiştim. Halkın sorunlarıyla ilgilenen çözüm yolları arayan filmler etkilemiştir beni.
Türkiye'deki dizi sektörünü takip etmeye çalışıyorum. Evet, İran’da Türk dizilerinin izlenme oranları çok yüksek. Fakat bir konuda eleştirmek istiyorum.
TÜRK DİZİLERİNDE AİLE TAHRİP EDİLİYOR
- Türk dizilerinde aile konusu maalesef çok fazla tahrip ediliyor. İhanet, yasak aşk, birbirinin ardından iş çevirmeler, yalan dolanlar. Toplumda ailenin yeri ve de ailede annenin rolünü göremiyoruz bu dizilerde. Kadınlar giyinip kuşanıp poz vermeden öteye geçemiyor maalesef. Aile kavramının değersizleştirildiğine şahit oluyoruz. Kadın toplumu ve geleceği kuran varlıklar olarak değil de giyinip kuşanıp , poz atan kişilikler olarak boy gösteriyor dizilerde. Bir tek aileyi merkeze alması açısından Yaprak Dökümü dizisini beğenmiştim.
Anne ve baba rol modeli iyi işlenmişti dizide. Çocuklar bir hata yaptığında annenin o hataları gizlemeye çalışması ve birden sonra yalan üstüne yalan söylenmesiyle baba rölü arka plana atılmıştı. Baba rölünün bu şekilde silikleştirilerek, anne rolünün bu şekilde olumsuz gösterilerek geleceğimiz ne olur, çocuklar bizden ne öğrenecek, kültürümüzü çocuklara nasıl aksettireceğiz? Bunu dizide görüyorduk. Oysa bizim kültürümüzde de anne ve babanın rolü önemlidir. Türkiye yurt dışında sinema üzerinde filmleriyle değil daha çok bu dizileriyle tanınıyor. Oysa dizilerde kadın geleceği kuran ve şekillendiren kişiler olarak değil de ihanet ve fesatı yaygınlaştıran kişiler olarak işleniyor. Mesela İran’da Aşk-ı Memnu çok izleniyordu. Ama hangi konuyu işliyor, hikaye nasıl başlıyor nerede son buluyor? Belki cazip ve sürükleyici bir konu olabilir fakat toplumun temellerini sarsacak tehlikeler içerdiğinden münasip değildi. İzlediklerimden “Vatanım Sensin” dizisini ise çok beğenmiştim bu anlamda. Aile, vatan, ülke kavramlarının işlendiği, savunulduğu ve başarılı oyuncuların göze çarptığı bir yapımdı.
- İran ve Türkiye ortak bir kültür ve tarihe sahip. Halklar birbirine çok yakın. Birlikte çok güzel ortak eserler verebilir. Yıllardır Türkiye ile ortak projelerde yer almak istediğimi her platformda dile getirdim. Ticari filmlerin ötesinde ortak kültürel değerlerin işlendiği belgesel, dizi ya da sinema filmleri çekilebilir. Her iki ülke oyuncularının yer aldığı hatta çevre komşu ülkelerden de oyuncuların yer alabileceği mesela Afganistan’dan da oyuncuların davet edileceği ortak filmler çekebiliriz. Çünkü bu hikaye hepimizin, bu topraklara ait kaygılar, ortak toplumsal ve ailevi sorunlar, Korona vakası öncesi ve sonrası olaylar hepimizin yaşadığı şeyler. Dünyada meydana gelen ve ülkelerimizi etkileyen olayların konu edildiği ortak yapımlara imza atabiliriz.
GENÇLERİMİZİ KORE FİLMLERİNDEN KORUMALIYIZ
Dünyada Güney Kore K-pop akımı var evet. Özellikle 11-14 yaş aralığında çocukları etkisi altına almış durumda. Bu konuda bir ara araştırma yaptım nasıl çocuklarımızı etkiliyorlar diye. Sizin ülkenizde de fanları var biliyorum. Kendini sev, kendinle konuş ve sadece kendini kabul et söylemi öne çıkıyor. Ailenin sevgisinden mahrum çocukları bir çeşit içlerine almış durumdalar. Bu grupların sembollerini üstlerinde taşıyan, kız erkek fark etmeden okullarda onlar gibi saçlarını kısaltan, Korece öğrenmeye çalışan gençler var. Bu konuyu çok araştırdım. Bu konuda ortak belgesel film çekebiliriz. Dünyaya karşı uyanık olmak zorundayız. Bunun için de öncelikle çocukların gençlerin sorunlarını anlamalıyız. Ailenin yeri nedir, çocuklarımız kendine güven noktasında neden zayıflar, kırılganlar? Bu grupların psikolojik olarak tesiri ne kadar fazla. Mesela intihar vakalarının gençler arasında arttığını görüyoruz. Güncel meseleleri takip etmeliyiz. Dünya hangi yönde ilerliyorsa geri kalmamalı ama yaşanan sorunları da iyi ve doğru tespit edebilmeliyiz. Anne ve babalar bu konuda eğitim almalıdır. Çocukları neyin etkisinde kaldığını anne baba olarak bilmek gerekir. Yine internette bir tıkla çocuklar nerelere ulaşıyor nasıl ulaşıyor. Benim zihnim hep bunlarla meşgul. Bu sorunlara sinemayla nasıl destek verebiliriz ona bakıyorum. Üzerinde çokca düşündüğüm bir konudur.