|

Tutkuyla geçen bir ömür “Safa Önal”

92 yaşında vefat eden Yeşilçam’ın mihenk taşlarından Safa Önal’ın hayatının ara sokaklarında Ne kadar Gamlı Bu Akşam Vakti /Safa Önal Kitabı ile dolaşıyoruz. Tutkuyla geçen bir ömrün izlerini okuyoruz.

04:00 - 15/08/2023 Salı
Güncelleme: 00:14 - 15/08/2023 Salı
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Rabia Bulut

Her vefat haberiyle bir bir eksiliyoruz. Ortak hafızamızın yapı taşları gidiyor. Geriye onların bıraktığı eserler kalıyor. O eserlerle mirasları yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde yazdığı senaryolarla Guiness Rekorlar Kitabı’na giren senarist, yönetmen ve yazar Safa Önal vefat etti. Birçok filmiyle hayatımıza dokunmuş Safa Bey’e vedamızı Sinematik köşesinde Ne kadar Gamlı Bu Akşam Vakti “Safa Önal Kitabı” ile yapalım dedik. İlk baskısını 2007 yılında yapan nehir söyleşi kitabı 2017 yılında Profil Kitap’tan ikinci baskısını yapıyor. Yazdığı 395 senaryo ile bir dünya rekoru kıran Safa Önal’ın hayat hikâyesinin anlatıldığı kitabın ikinci baskıda kalması da ayrı bir dipnottur. Trajikomik hallerimize dair girersek çıkamayacağımız için biz nehir söyleşi kitabına geri dönelim.

Gazeteci Yasemin Arpa’nın gerçekleştirdiği nehir söyleşi kitabı adını Ahmet Haşim’in Bahçe adlı şiirinden alıyor. Bizi Safa Önal’ın hayatının ücra yerlerine götürüyor. Sinemamızın arka sokaklarının keşfini sunuyor. Aynı zamandada Önal’ın hangi filmlerini acaba izledim diye de düşündürüyor. Önal ailesinin ilk çocuğu. Türkiye’nin çeşitli illerinde geçiyor çocukluğu. Sonrasında İstanbul Nişantaşı’nda yatılı ortaokul hayatı başlıyor. Ortaokul hayatı onun için bir dönüm noktası oluşturuyor. Daimi dostlarından Ayhan Işık’la orada tanışıyor olması onlardan biri. Küçük bir çocukken okumaya ayrı bir tutkusu olduğunu belirtiyor. Dünyanın En Güzel Gemisi adlı hikâye kitabının önsözünü yazan dostu Peyami Safa ile ilk karşılaşmasıda öyle oluyor. Bu karşılaşmadan kastı yüz yüze bir karşılaşma değil. Bir tanıdıklarının evinde Gençliğimiz romanını görüyor. O romanı parça parça okumak için o eve sık sık gidip geliyor. Okuma tutkusunun nüveleri de bu şekilde ortaya çıkıyor. “Ben, 11-12 yaşında okumaya başlamışım. Erken bir okuma fırlamasıydım ben, bir okuma piçiydim erken.(s.66)” diyerek okumanın ondaki yerini açıklıkla belirtiyor. Aynı zamandada o hızlı senaryo üretiminin kaynağının ne olduğunu da okudukça görüyorsunuz. Hassas bir ruh olan Safa Önal hem yaşadıklarıyla hem çevresini gözlemlemesiyle hem de okuma tutkusuyla aslında geleceğine doğru yavaş yavaş gidiyor.

HER ŞEYİN BAŞLANGICI OKUMA TUTKUSU

Ortaokuldan sonra lise zamanları geliyor. Ama söyleşi tamamen kronolojik bir sırada gitmiyor. Safa Bey bazı cevaplarda anılarının kalabalığı arasında başka yerlere uğruyor. Yasemin Arpa’da o uğradığı yerlerin derinlerine inip sonrasında ana konuma geri dönüyor. Okuma tutkusunun yanına yazma tutkusuda ekleniyor. Yazma eylemi onun için durdurulamaz bir şey oluyor. Babası onun yazıyla haşır neşir olmasını istemiyor. Ama Safa Önal durmuyor. Hikâyeler yazıyor. Yazdıklarının yayınlanmaya başlamasıyla hayatına yavaş yavaş Babıâli dünyası girmeye başlıyor. Yelpaze Dergisi’nde yazı müdürü olarak başlıyor. Sekiz yıl süren bu yazı müdürlüğü serüveninde bir çevresi oluşuyor. Dostluklar kuruluyor. Önal’ın işini severek yaptığını okurken hissetmemek mümkün değil. Aynı zamandada günümüzde neleri kaybettiğimiz bir kez daha ortaya çıkıyor. O döneme, arkadaşlarına dair vefasını ise “Bak vefalıyımdır, yani duyar ve koşarım, iki günlük arkadaşım da olsa Babıâli’ye kıyamam, kıyamam onlara, onlar beni çok duygulandırır.(s.132)” diyerek anlatıyor. Safa Bey’in hayatının ara sokaklarında dolaşırken aynı zamanda da bir İstanbul turuna çıkıyoruz. Ama o İstanbul bizim bildiğimiz İstanbul değil. Önal’da her anlatışında o yerlerin kalmadığını belirtiyor. Zamanın içinde kendi anlarının, yaşanmışlıklarının kaybolduğuna şahit olmakta ayrı bir üzüntü olarak ona kalıyor. Hikâyeler yazıyor, dergi çıkarıyor, gazetelerde tefrika romanları yayınlanıyor. Peki Önal’ın sinemayla, senaryo ile yolu nasıl kesişiyor?

ÖNCE EDEBİYAT SONRA SİNEMA

“Hiçbir zaman sinemacı olacağım, senaryo yazacağım, film çekeceğim, benim mesleğim sinema olacak diye düşünmediğim zamanlardı. Yani ben sinemanın üzerine gitmedim, sinema beni çağırdı diyebilirim. (s.156)” diyerek sinemayla bağının nasıl başladığını belirtiyor. İlk senaryoları Kanlı Para ve Lejyon Dönüşü filmleriyle oluyor. Yeşilçam yıllarının başlangıcı ise Türker İnanoğlu ile çalışmaya başladığı ilk film olan Hancı filmiyle oluyor. Bu film onun tabiriyle patlıyor ve o zamanın film şirketleri onun üstüne geliyor. O da hiçbirine hayır demiyor. Biriktirdiği hikâyelere güvenin gücü bu olsa gerek. Yerli Film’de Atıf Yılmaz ile serüveni başlıyor. Safa Önal’ın sinemaya yönelmiş olduğu duyulmaya başlıyor. Filmlerin sayısı artıyor ama senaryocu sayısı artmıyor. Önal kalemini durdurmuyor. Atıf Yılmaz’dan sonra Memduh Ün de hayatına giriyor. Memduh Ün ile tanışması onun kariyerinde dönüm noktalarından oluyor. Çünkü bir senaryocu olarak kaşesini yükseltiyor. Birlikte çalışma serüveni Safa Bey için farklı ve yorucu oluyor. Ama üretmekten hiç vazgeçmiyor. Geceden sabaha kendisinden istenilen senaryoyu hazır ediyor. Sonrasında yeni bir senaryoya geçiyor. Kendi hikâyesini anlatırken yaşamına dokunmuş insanları atlamamaya dikkat ediyor. İyi yanlarını, kırıldığı noktaları belirtiyor. Ama konuşulsada spekülasyon oluşturacak kısımlara değinmiyor. Edebiyata, sinemaya dair birçok bilgi sunan bu kitap insan olma namınada başka pencereler açıyor.

Önal, Yeşilçam denilince aklımıza gelen Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Fatma Giril, Öztürk Serengil, Ayhan Işık, Sadri Alışık, İzzet Günay ve birçok isme dair farklı farklı anılarını bizlerle paylaşıyor. Yepyeni isimlerle de bize yeni bir Yeşilçam sunuyor. Her daim üreten bu insanın bir işkolik olduğu profili oluştuysa aklınızda hemen resmi silin. Çünkü Safa Bey buna hayır diyor. Yazdığım kadar gezdim, yaşadım ve tadını çıkardım diye belirtiyor. İki kez evlenen Önal özel hayatının ayrıntılarını da açıklıkla veriyor. Sadri Alışık ve Çolpan İlhan ile olan dostlukları da kalp ısıtıyor.

Sinemamızın özel anlarının şahitlerinden biri olan Önal, hakları içinde ciddi bir mücadele gösterdi. Senaryosuna imza attığı filmlerin yeniden gösterimlerinden telif alma konusunda mahkemelere başvurdu. Bu kısımları da söyleşide açık ve net bir şekilde anlatıyor. “Hakkımızın ne kadar çok yendiğini anlatamam!... Müthiş kederim var bu konuda. (s.361)” üzüntüsünü belirtiyor.

Edebiyatla, sinemayla geçen bir ömür… Üretmenin hazzını yaşamış bir isimle aynı çağda yaşamış olmanın onurunu yaşıyoruz. Kendisiyle bir haber için görüş almak için geçtiğimiz sene kısa bir telefon konuşması gerçekleştirmiştik. Hastane işlerinden dolayı görüş veremeyeceğini nazik bir dille ifade etmişti. Kısa ve kibar bir konuşma geçmişti aramızda. Ne kadar Gamlı Bu Akşam Vakti “Safa Önal Kitabı” kitabını okurken birçok duygu benimle oldu. Vefatının ardından geride kalan filmlerinin anlamını ise onun sözleriyle belirtmek doğru olacak diye düşünüyorum:“Sanatın, sanatçının gayesini de hep söylemekteyim. Ölüme karşı bir yaşam direncinden ibarettir bütün sanat eserleri. Ölüme karşı, ölümün acımasızlığına ve son yok ediş gücüne karşı yaşamanın, ölümden sonra da, hiç olmazsa ismen yaşamanın çabası, gayreti, onurlu savaşıdır bu. Bütün sanat bence oradan üremektedir, oradan tetiklenmektedir ilk günden bu tarafa… (s.463-464)”



#Aktüel
#Edebiyat
#Yazar
8 ay önce