|

Ülkü Tamer’le sanat ve edebiyata yolculuk

Ülkü Tamer’in düz yazılarından oluşan iki kitap Ketebe Yayınları arasında okurla buluştu. Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği ve Sanat Yolculukları adlı bu iki kitap bir şairin kaleminden çıktığı için son derece keyifli ve bir o kadar da öğretici yazılardan oluşuyor.

04:00 - 15/04/2021 Perşembe
Güncelleme: 00:14 - 15/04/2021 Perşembe
Yeni Şafak
​Ülkü Tamer
​Ülkü Tamer
MEHMET KEREM TUNCER

Şairlerin “bay düzyazı” ile irtibatı çok farklıdır. Şair kimliği zaman zaman smokinli ve sıkıcı bir centilmen kılığına sahip “Bay düzyazı”nın yanından yöresinden geçmek istemez. Şiir ebedî bir dünya kurar onlar için. Ama her şair böyle mi acaba?

İkinci Yeni’nin dolu dizgin yol aldığı sıralarda şiirleriyle tanınmaya başlayan Ülkü Tamer, neredeyse dört koldan edebiyat ve yayın dünyasında üretmiş ve çalışmış bir yazardır. Onun düzyazı ile ilişkisi de kendine özgüdür. “Bay düzyazı”, Ülkü Tamer’in kaleminde soğuk, sıkıcı ve zevksiz değildir. Bu son derece şahsi kanaatimi, Ülkü Tamer’in düzyazı yüzünü çok başarılı bir şekilde aydınlatmaya başlayan Ketebe Yayınları’nın yayımladığı iki eserden - Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği ve Sanat Yolculukları- edindim diyebilirim.

Bu türden çalışmalar, benim gibi meraklı okurlar için sevindirici. Bir edebiyatçıyı çok farklı boyutlardan tanımaya inanılmaz katkı sağlıyor yazarların “Bütün Yazıları”nı peş peşe okumak. Bu iki eser Ülkü Tamer gibi zevk sahibi bir şairin ilgilerini, meraklarını, zevklerini hatıra çeşnisiyle harmanlaması açısından ilginç bir bütün de oluşturuyor. Ama sadece bir bütün oluşturduğu için değil Ülkü Tamer gibi bir şair yazdığından çok da keyifli ve öğretici bu yazılar.

Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği, Milan Kundera’ya çok güzel bir selam göndermekle kalmıyor, sanat ve edebiyatın ironin kanatlarında da nasıl yükselebileceğine dair güzel örnekler veriyor. Ülkü Tamer’in “Bütün Yazıları”nı titizlikle yayıma hazırlayan Turgay Anar, kitabın sunuş bölümünde bu eserin nasıl ortaya çıktığını açıklamış. Şairin vefatından sonra Ketebe’ye ulaştırılan yazılar, eserin ana omurgasını oluşturmuş. Bu yazılar, Ülkü Tamer’in aynı türden metinleriyle bir araya getirilerek bahsi geçen kitap ortaya çıkmış.

BİR EDEBİYATÇININ NOTLARI


Bilindiği üzere Ülkü Tamer’in bu isimle daha önce bir kitabı yayımlanmamıştı. Yayınevinin şairin bütün yazılarına böyle “yeni” ve “süprizli” bir kitapla başlamış olması da takdire değer. Okurlar, Ülkü Tamer’in farklı bir veçhesini de bu yazılar sayesinde öğrenebilir artık. “Kitabın sanatla ilgili bölümündeki yazılar, “popüler olanın”, “görünür olanın”, “kısa yoldan şöhrete ulaşmak isteyenlerin” de hicvedildiği modern bir anlatı olarak okunabilir.” diyor Turgay Anar sunuş yazısında. Kitabın Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği bölümü ise “Ülkü Tamer’in bir edebiyatçı olarak okuduğu, incelediği, titizlikle bir kenara koyduğu, kısaca beslendiği kaynakları sadece eserler ve yazarlar açısından değil onu var eden komik olaylar, acıtıcı ve gülünç anılar ve bazen de son derece çarpıcı durumlar”dan oluşuyor.

Yazarın bu kitaptaki kısa metinlerinde çarpıcı bir “ironi” ve olaylara ve durumlara “hınzırca” bir bakış açısından baktığını söyleyebiliriz. Bu tavır genel anlamda bir fragman gibi tasarlanmış sanat ve edebiyat temalı metinleri ilginç bir vuruculuğa yükseltiyor. İşte bir örnek:

Şair-eleştirmen Matthew Arnold, kendisinden başka kimseyi sevmez, herkesi kıyasıya eleştirirdi. Öldüğü zaman, Robert L. Stevenson, “Zavallı Matt…” demişti, “Kuşkusuz cennete gitti. Asıl Tanrı yandı şimdi. Onun da canına okuyacak.

İşte başka biri:

Oscar Wilde’dan o güne kadar dünyada yazılmış en iyi yüz kitabın adlarını içeren bir liste istenmişti. Bir süre düşündü Wilde. Sonra, “Olanaksız!” diye yanıtladı. “Ben sadece beş kitap yazdım.”

Kimler yok ki bu fragmanlarda: Hamlet, E. Spencer, A. Huxley, Keats, Aziz Nesin, Edip Cansever, Cemal Süreya… Ama eseri değerli yapan şey, bu sanatkârlar değil sadece; onların hayatları, eserleri ve Tamer’in hafızasındaki yerleridir. Ülkü Tamer, hayatın/sanatın/edebiyatın nasıl anlatılırsa estetik bir zevk vereceğini de bildiğinden, sıkılmadan okumanız için bu metinleri yazmış.

HATIRALARA DOĞRU


Sanat Yolculukları ise Ülkü Tamer’in hatıraları ve sanat ile ilgili çeşitli konularda yazılmış altmış farklı metnini bir araya getiriyor. Tamer’in daha önce çeşitli gazetelerde yayımladığı yazılardan oluşan bu kitap, tıpkı diğeri gibi bibliyografik bilgilerle okura sunulmuş.

“Sanat Yolculukları”na çıkmak isteyen okurların zevkle okuyabilecekleri bu eserde, İkinci Yeni şairleri ile ilgili ilgiç anılardan tutun da şairin çocuk hatıralarından bir parçanın hatırlanmasına kadar birçok farklı ve ilginç metin karşımıza çıkıyor.

1960 yılında kitap fuarlarının belki de ilki olan Edebiyatçılar Birliği’nin Harbiye’deki “kitap sergisi”ndeki bir olay, Ülkü Tamer’in incelikli anlatımıyla daha da komikleşiveriyor:

Bir gün ziyaretçilerden biri, tezgâh başında bizimle çene çalan Edip Cansever’e baktı uzun uzun. Sanırım “bir yerlerden gözüm ısırıyor” diye düşündü. Döndü, sergiyi dolaştı bir daha. Edip’in fotoğrafının önünde durdu. Fotoğrafa baktı. Başını çevirdi, Edip’e baktı. Bir daha fotoğrafa baktı. Sonra Edip’in son şiir kitabını, Petrol’ü aldı. Yanımıza geldi. Edip’e kitabını imzalattı. Gitti. Bir süre sonra, alı al moru mor, döndü. Kitabı bize uzattı.

“Affedersiniz,” dedi, “bu kitabı değiştirebilir miyim? Ben bunu petrol hakkında bir kitap sanmıştım. Meğer hikâyeymiş!”

Ülkü Tamer, sözün terazisini son derece iyi tartan bir yazar olarak okurlarla arasında inanılmaz bir bağ kuran bir sanatkâr. Şimdilik bu iki eser, onun eşsiz ziyafetine katılmak isteyen okurlar için son derece güzel bir davet. Unutmadan şunu da eklemeliyiz, bu davetin bir kapısı, kaliteli ve son derece keyifli bir yazarın dünyasına açılıyor.

#​Ülkü Tamer
#Sanat Yolculukları
#Edip Cansever
3 yıl önce