- Sanatçı olabilmek için akademide eğitim öğretim görmek bence şart değil. Tabii ki eğitim almak çok faydalı. Ama bahane olamaz.Ben akademiye gidemedim sanatçı olacaktım olamadım kimse diyemez, denilemez. Akademide öğrendiklerimiz ilk temel bilgiler.Ancak o temelin üstüne sanatçının bir şeyler koyması, kendini geliştirmesi gerekir. Onun için sanatın temel ilkeleri vardır, gerisi ise sonsuzdur.
YAZI ASLINDA RESİMDİR
- Şöyle ki bana göre ister geleneksel olsun ister modern olsun yazı resimdir. Resim de yazıdır. Mesela yazı üç boyutlu değildir. Bir yüzey üzerinde kağıt üzerinde taş üzerinde tahta üzerindeki izlerdir. Ama bu izler okunabilir olduğu için yazıdır. Resimden farkı bu.Yazı okunur. Yazı duyguyla izlenir. Resim de duyguyla izlenir. Yazı okunduğu için bir ayrıcalığı var resimden, farkı bu. Ama sanat açısından yüzey olarak çalışmalarda resim zaten yüzey sanatıdır. Üç boyutlu resim olmaz.O göz aldatmacasıdır. Yani perspektif mimari için geçerli ama resim için bence ben var olan bir şeyin resmini yapmam. Ama var olan bir şeyden etkilenirim. Beni etkileyen de doğadır.
Van Gogh kendisi yalnızlığını Gauguin’i bularak giderirken ben de yalnızlığımı Van Gogh’u bularak giderdim.
- Güzel Sanatlar Akademisi için İstanbul’a ilk gelişim, şaşkınlık içindeyim ve bu şehirde tanıdığım kimsem yok. Duygularımı paylaşacağım kimse yok. Çünkü o yıllarım akademi yılları biraz da insanın başını döndürüyor.Sanata o kadar yoğunlaşıyorsunuz ki kendinizi o yoğunluk içinde kaybediyorsunuz. Ve aramaya başlıyorsunuz kendinizi. Bir gün tünelin yukarısında Alman Kitabevi vardı oraya uğradım orada biraz şöyle eskimiş gibi bir kitap gördüm. Üzerinde Van Gogh yazıyor.O kitabı aldım. Yani kitap hala yanımda durur evde. Fiyatı 10,5 lira. Benim için büyük para 10,5 lira. Yıl 1951-1952. O zaman bir kişi bir ay aşağı yukarı seksen doksan yüz lirayla rahat geçinirdi. Benim cebimde de 10.5 lira vardı. Yani bütün paramı verip o kitabı aldım. Akşamın geç saatinde yürüyerek Yüksek Kaldırım’dan Galata Köprüsü’ne oradan da yürüyerek Sirkeci’ye ve Cağaloğlu’ndaki Narlıbahçe Sokaktaki Emin hocanın atölyesine geldim.
ÇOCUKLUĞA DÖNMEK İSTERİM
Emin Barın hoca Türkiye’mizde 1928 1 Kasım’ında yasalaşan yazı devriminden gelen ilk yazı sanatçısıdır. Hem eski yazıda hem yeni yazıda. Eski yazı yeni yazı dediğimden anlıyorsunuz herhalde. Kaligrafi ile Osmanlıca yazı diyelim ona. Emin hoca hem eski yazıda yenilikçilik yaptı. Hem yeni yazının öğreticisi oldu. Sanatçısı oldu. Bu yazıyı Almanya’da öğrenime gönderildi 1934-35 yıllarında. Orada kitap cildi ve yazı kaligrafiyi öğrendi. Alman etkisi var Emin hocada.
Ben Emin hocanın ilk öğrencisiyim. Ve hocanın da ilk öğretmenliği akademide. Ben ilk öğrencisi olduğum için biraz da böbürleniyorum doğrusu. Ama o bana sorumluluk yüklüyor.
- Kültür ve sanat ödüllerini Cumhurbaşkanlığında bir kaligrafi sanatçısına da verilmesi ve bendenizi o dalda değerlendirmeleri benden daha çok kaligrafinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından da mühürlenmesidir.Ben bu bakımdan sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürlerimi sunuyorum. Çünkü hala İstanbul’da çatışma yaparlar.Eski yazı yeni yazı diye. İşte ona karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı bu yılki değerlendirmesinde kaligrafi dalını da alması, değere koyması çok güzel. Onun için şükranlarımı sunuyorum.