|

Yaşamaya devam eden hikâyeler

Çocuksu bir mizaca sahip, herkes tarafından fazlasıyla sevilen neşeli gürbüz bir delikanlıydı. 1993 yılında gözaltına alındı. Uzun süre hangi karakolda olduğu bile öğrenilmedi. Birkaç ay sonra, polisler tarafından ailesine haber verildi: Oğlunuz hastanede. Cengiz’i görmek için gittiklerinde, komada olduğunu gördüler.

Yeni Şafak
04:00 - 15/02/2019 Cuma
Güncelleme: 11:06 - 14/02/2019 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

İSMAİL USLU

Hukukun kör noktasına düşmüş kişilerin adalet arayışlarını veya haksızlığa uğramışların hikayelerini en iyi bir hukukçu anlatabilirdi elbet. Bir kısmı kendisinin bizzat şahit olduğu bir kısmı ise sanık veya tanıklardan duyduğu olayları edebiyat süzgecinden geçirerek kağıda döken Mehmet Ali Başaran’ın Pınar Yayınları’ndan çıkan “Ceza Hikayeleri” geçtiğimiz aylarda raflardaki yerini aldı. Daha önce çocuklar için kaleme aldığı “Gazete Okuyan Tavuk, Nasrettin Hoca’nın Bisikleti ve Kuzularla Saklanbaç” adlı üç kitabı bulunan Başaran aynı zamanda avukatlık mesleğini devam ettiriyor.

İNSANIN ADALETSİZLİK

KARŞISINDAKİ ACIKLI ÖYKÜSÜ

Hikayeler, yazarın dimağından çıkıp, kelimelere dans ettirilerek kağıda düşürülmüş birer hayal ürünü değil. Adından da anlaşılacağı üzere ceza hikayeleri bunlar. Çeşitli televizyon programlarından veya Üçüncü Sayfa haberlerinden aşina olduğumuz benzer olayları ve döneminde ülke ve dünya gündemini meşgul etmiş adaletsizlikleri ilk ağızdan anlatıyor. Yazarın bu yaşananları kaleme alırken sorumluluk hissi taşıdığı çok belli. Ara ara bir ayet, hadis veya okkalı bir mısra ile metni tamamlıyor. Kitabı okurken bazen şaşkınlıktan nefesimiz kesiliyor bazen de anlatılanlar göğsümüze bir yumruk gibi oturuyor. Adeta trajedinin ortasında buluyoruz kendimizi. İnsanın adaletsizlik karşısındaki acıklı hayat öyküsü ile baş başa kalıyoruz.

Özellikle kitapta 28 Şubat’tan hemen önce gerçekleşen ve ülke gündeminde geniş yer bulan Kudüs gecesi hadisesini, Sivas olaylarından sonra yargılama sürecini, dünya kamuoyunun yakından tanıdığı Başörtüsü mağduru Nuray Canan’ı ve suçsuz yere yıllarca Guantanamo’da işkence görmüş Murat Kurnaz’ın yaşadıklarını hiç bilmediğimiz şekliyle okuyoruz.

BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN
YÜZÜNÜ İŞARET EDİYOR

Bir hukukçunun gözünden anlatılan Ceza Hikayeleri sadece bir olay örgüsü sunmuyor. Yaşananların arka planını göstermeye çalışarak bize buzdağının görünmeyen yüzünü işaret ediyor. Nitekim kitabın teşekkür kısmında şu ifadeye rastlıyoruz: “Bu kitapta anlatılanların tümü yaşamıştır. Hatta tekrar tekrar yaşanacaktır. İnsanlık ütopya ve distopya arasında salınıp dururken.” Kitap inceden bir adalet resmi ortaya koymuyor. Bunu parmağını okuyucunun gözüne sokarcasına yapıyor.



İNSANIN ADALETSİZLİK
KARŞISINDAKİ ACIKLI ÖYKÜSÜ

Hikayeler, yazarın dimağından çıkıp, kelimelere dans ettirilerek kağıda düşürülmüş birer hayal ürünü değil. Adından da anlaşılacağı üzere ceza hikayeleri bunlar. Çeşitli televizyon programlarından veya Üçüncü Sayfa haberlerinden aşina olduğumuz benzer olayları ve döneminde ülke ve dünya gündemini meşgul etmiş adaletsizlikleri ilk ağızdan anlatıyor. Yazarın bu yaşananları kaleme alırken sorumluluk hissi taşıdığı çok belli. Ara ara bir ayet, hadis veya okkalı bir mısra ile metni tamamlıyor. Kitabı okurken bazen şaşkınlıktan nefesimiz kesiliyor bazen de anlatılanlar göğsümüze bir yumruk gibi oturuyor. Adeta trajedinin ortasında buluyoruz kendimizi. İnsanın adaletsizlik karşısındaki acıklı hayat öyküsü ile baş başa kalıyoruz.

Özellikle kitapta 28 Şubat’tan hemen önce gerçekleşen ve ülke gündeminde geniş yer bulan Kudüs gecesi hadisesini, Sivas olaylarından sonra yargılama sürecini, dünya kamuoyunun yakından tanıdığı Başörtüsü mağduru Nuray Canan’ı ve suçsuz yere yıllarca Guantanamo’da işkence görmüş Murat Kurnaz’ın yaşadıklarını hiç bilmediğimiz şekliyle okuyoruz.

BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN
YÜZÜNÜ İŞARET EDİYOR

Bir hukukçunun gözünden anlatılan Ceza Hikayeleri sadece bir olay örgüsü sunmuyor. Yaşananların arka planını göstermeye çalışarak bize buzdağının görünmeyen yüzünü işaret ediyor. Nitekim kitabın teşekkür kısmında şu ifadeye rastlıyoruz: “Bu kitapta anlatılanların tümü yaşamıştır. Hatta tekrar tekrar yaşanacaktır. İnsanlık ütopya ve distopya arasında salınıp dururken.” Kitap inceden bir adalet resmi ortaya koymuyor. Bunu parmağını okuyucunun gözüne sokarcasına yapıyor.

#​Mehmet Ali Başaran
5 yıl önce