|

Yazdığı gibi yaşadı

Galatasaray ve Mülkiye’ye uzanan okul yılları, gazeteciliği, cezaevi yılları ve sıradışı yaşamıyla ‘Mehmet Şevket Eygi’ geçti bu dünyadan. Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Mümtaz Soysal ve Abdi İpekçi gibi isimlerle aynı dönemde okudu. Kibarlığı ve beyefendiliğiyle bilinen Eygi, yazılarında da sürekli kültür, sanat ve estetiğin önemine değindi. Yazdığı gibi yaşadı kat çekti. Elinden kalemini ömrünün son günlerine kadar düşmedi ve yazdığı gibi de yaşadı.

Hatice Saka
08:00 - 21/07/2019 Pazar
Güncelleme: 10:48 - 20/07/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
‘Mehmet Şevket Eygi
‘Mehmet Şevket Eygi

Geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren gazeteci-yazar Mehmet Şevket Eygi, ömrünün son gününe kadar kalemi elinden bırakmadı. Onun gazetecilik aşkı daha çocuk yaşlarda başlamıştı. 7 Şubat 1933 yılında Zonguldak’ta dünyaya gelen Eygi, daha okuma yazma bilmeden önce gazeteciliğe ilgi duyar. Altı yaşında iken annesinden çocuk dergilerini okumasını ister. Eygi’nin hayatında öğretmen olan annesi Seher Hanım’ın etkisi büyük olur. Annesi onun Galatasaray’da okuyup iyi bir eğitim almasını ister. 1940 yılında Galatasaray Lisesi’nin ilkokul kısmında başlar öğrenimi. Okulda, ünlü kaleci Turgay Şeren, fabrikatör Memduh Gökçen gibi isimler sınıf arkadaşları olur. Lise yılarında ise Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Abdi İpekçi ve Mümtaz Soysal okul arkadaşlarıdır. Okuldaki öğretmenleri ise Raşit

Erer, Enver Tekand, Orhan Şaik Gökyay, Nihat Sami Banarlı ve Ahmet Kutsi Tecer gibi önemli isimlerdir. Aynı zamanda öğrencilik yıllarında çevirmen olarak Fransız Kültür Merkezi’nde çalışır.


İMALAT HATASI

Eygi, gazeteci Selim Erdem Efe’ye verdiği röportajda, kendisine neden imalat hatası dendiğini şöyle açıklar: “Turgay Şeren, Memduh Gökçen sınıf arkadaşlarımdı; Abdi İpekçi, Mümtaz Soysal ise üst sınıflardaki ağabeylerimizdi. Galatasaray Lisesi’nde küçüklerin büyüklerle samimi olması düşünülemezdi... Onlar arkadaşımız değil, ağabeylerimizdi. En azından ellinci mezuniyet yıldönümüne katılmam gerekirdi. O yemek bir Ramazanın 26’sına denk gelmişti, akşam Kadir Gecesi... Böyle bir Ramazan gününde oruçlu olarak o ziyafete nasıl katılabilirdim? Tabii ki gitmedim... Bazı Galatasaraylılara biraz kırgınım. Benim için ‘Galatasaray’ın imalat hatası’ demişler. Fanatik bir hüküm, dindar olmak suç mudur? Sultan Abdülhamid zamanında Galatasaray’ın bütün Müslüman öğrencilerinin okul camisinde okul imamının ardında cemaatle namaz kılması ‘mecburi’ idi. Asıl has Galatasaraylı benim. Galatasaray, Sultan Abdülaziz zamanında, Amerikalı misyonerlerinin kurduğu Robert Kolej’e karşı bir İslam mektebi olarak kurulmuştu. Maalesef 1924’ten sonra tek parti terörüyle okul dinsizleştirilmek istenmiştir.”


CEMAL SÜREYA YAKIN ARKADAŞI

Üniversite eğitimini Anara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde görür. Mülkiye’de de Cemal Süreya ile beraber okurlar ve arkadaşlıkları sürer. 1956’da üniversiteden mezun olur. Dışişleri Bakanlığı’nın sınavını kazanmasına rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı’nda açık bulunan mütercimlik kadrosunda çalışmayı tercih eder. Diyanet işlerinde çalışırken 1957 yılında aralarında avukat Rıza Ulucak ve Salih Özcan gibi isimlerin olduğu 10 arkadaşıyla birlikte ‘İslam’ isimli dergiyi çıkarır. Eygi, ilk yazısını Eşref Edib’in yayımladığı Sebilürreşad dergisinde okurların beğenisine sunar. 27 Mayıs 1960 ihtilali döneminde memurluktan istifa eder ve İstanbul’a yerleşir.

Bu dönemde arkadaşı Mahir İz’in teklifiyle yönetimine getirildiği ve haftalık olarak yayınlanan “Yeni İstiklal”de gazeteciliğe başlar. Eygi, yine bu süreçte Bedir Yayınevini kurar. Eygi’nin yönetiminde yoluna devam eden “Yeni İstiklal” gazetesi iyi bir okur kitlesine ulaşır ve 35 binlere varan bir satış rakamı yakalar. Yarım asrı aşan gazetecilik hayatının önemli bir bölümünü mahkeme salonu ve cezaevlerinde geçiren Mehmed Şevket Eygi, ilk olarak Adnan Menderes’in 1961’deki idam yıldönümünde kaleme aldığı “Zulümlerin en alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır” başlıklı yazı nedeniyle tutuklanarak, hapse mahkum edilir. Daha sonra Eygi, 1966 yılında “Bugün” gazetesini çıkarır. Bu gazete Yeni İstiklal gibi haftalık değil, günlük olarak çıkar ve beş yıl boyunca gazeteyi yönetir. 1969 yılında hakkında açılan davalar nedeniyle yurtdışına çıkmak zorunda kalır. Altı yıl boyunca Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan ve Almanya’da yaşar. Ancak yurtdışında kaldığı dönemlerde de yazmayı sürdürür. Eygi, bir röportajında yaşadığı dönemi şöyle anlatır: “Cezaevlerinde yattım, altı sene yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. İki ‘günlük gazetem’ batırıldı. Milli Gazete’de 20 yıldan beri yazıyorum. Hiçbir iç baskıya ve sansüre uğramadım. 28 Şubat’tan sonra Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde aleyhimde bir sürü dava açıldı. Bazı mahkumiyet kararları verildi ama kanunlarda değişiklik olduğu için paçayı sıyırdım... Basın özgürlüğü dışta olan bir özgürlük değildir. Gazetecinin içinde özgürlük yoksa dıştaki özgürlükten yararlanamaz.” Usta yazar, 1991’den itibaren ise Milli Gazete’de vefatına kadar “Takvimden Yapraklar” isimli köşede yazılar yazmayı sürdürdü.

KÜLTÜR DEHASI BİR YAZAR

Mehmet Şevket Eygi’nin ardında sayısız makale bıraktı. Aynı zamanda çok yönlü bir karakterdi. Gurme tarafıyla da bilinen usta yazar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönem, 1995’te Çamlıca Sosyal Tesisleri’nin dekorasyonu ve tanzimi görevinde de bulunur. Hayatı boyunca kitaplar ile hemhal olan Eygi, Osmanlıca yazma eserlerinin olduğu koleksiyonunu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne bağışlar. Vefatına kadar her zaman fes, takke ya da kalpak kullanmayı sürdürdü. Türkiye Müslümanlarının kıyafeti konusunda da birçok yazı kaleme alan Eygi, bir yazısında “Türkiye ikliminde yaşayan Müslümanlar serpuşlarıyla, kılık kıyafetleriyle üstünlüklerini, özelliklerini tebarüz ettirmelidir.” ifadelerini kullanır. Onun son İstanbul beyefendisi olarak tanımlayan Eygi’nin yardımcısı Ozan Yıldırım, “Yazdığı gibi yaşayan bir insandı. Etrafındaki herkese değer verirdi. Onunla bir devir kapandı” şeklinde konuştu.

43 YIL SÜREN DOSTLUK

Yakın dostu Prof. Dr. Sefa Saygılı, onun ardından şu ifadeleri kullandı: “Onunla tanıştığımda 20 yaşındaydım. O günden sonra ayrılmadık. Kibar, nazik, kimseyi kırmamaya çalışan tam bir İstanbul beyefendisiydi. İslam âlimlerine ve evliyalara bağlıydı. Sahih itikada ve namaza önem verirdi. Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça başta olmak üzere beş dil bilirdi. Çok kitap okurdu ve okuduklarını unutmaz ve bize anlatırdı. Doğu ve batı kültürüne hâkimdi. O tam bir kültür dehasıydı.”

İNSAN EN FAZLA EVİNDE HÜRDÜR

Mehmed Şevket Eygi’nin yazıları aynı zamanda, İttifak gazetesinde de yayınlanıyordu. Gazete sahibi Recep İncecik ile 30 yılı aşan bir dostlukları vardı. İncecik, Eygi hakkında şunları söyledi:

“Yalnızlık en büyük arkadaştır, sığınaktır. Onun kadr ü kıymetini bil. İnsan en fazla evinde hürdür.” derdi özel sohbetlerimizde. Michael Foucault’un “Aslında bir insan yalnız kalmayı beceremiyorsa, başkalarıyla da bir arada olamaz” dediği gibi tarzında bir yalnızlıktı bu. Yalnızlığı onun için bilinçli tercihti. Bu dış dünyaya gözlerini kapatmak değildi. Bilakis dış dünyada olanları, yalnız kaldığı bu sürede takip eder, çare ve çözümler düşünürdü. Franz Kafka’ın sözü kabilinde, “yalnızlık her şeyden güçlüdür ve kişiyi yeniden insanlara yaklaştırır, benim yalnızlığım, insanlarla dolu.” Yoksa çok güzel dostları ve dostlukları vardı. Yalnız başına yediği güzel bir yemek, çay veya kahve eşliğinde okuduğu bir kitap, onu çok mutlu ederdi. Kendi başlarına geçirdikleri vakitte kendilerine yatırım yapmış, konuşacağı ve yazacağı konuları biriktirirdi. O sebeple hiç boş konuşmazdı. Arthur Schopenhauer’ın “Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir” sözünün tam karşılığını onda bulurdum. Yazılarını okuduğunda satır aralarında siz de bu “yalnızlıkla” alakalı görüşlerini bulursunuz. Evinde, kitapları, antika eşyaları ve kedileriyle hayatı dolu dolu yaşadı. İrtihalinden yarım saat önce Tanbûri Cemil Bey’in Güfte: Nigar Hanım’ın, şehnaz şarkısı “Feryad ki Feryadıma İmdad Edecek Yok” şarkısını dinlemek istiyor. Ölüm düşeğinde ona refakat eden değerli Ağabeyim Prof.Dr. Aydın Gülan Beyefendi ve Mücahit Bayram Işık kardeşim bu arzusunu yerine getirmek için telefondan açıp Bekir Sıtkı Sezgin söylediği bu şarkıyı dinlettiriyorlar.”


Zor şartlar altında çalıştık

Eygi’nin arkadaşı gazeteci Sabri Yılmaz, onunla 1966 yılında tanışmış. Yılmaz, o günleri şu sözlerle aktarıyor: “2 Kasım 1966’da İstanbul’a okumak için geldim. Mart ayında da Mehmet Şevket Eygi’nin yönettiği “Yeni İstiklal” gazetesinde çalışmaya başladım. Şevket Bey, Yeni İstiklal’den sonra “Bugün” gazetesini çıkarmaya başladı. Orada Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptım. 71 darbesinden sonra Şevket Bey yurt dışına gitmeye mahkum oldu.Ben de sorumlu yazıişleri müdürü olduğum için 10 ay cezaevinde yattım. Birlikte çalıştığımız dört yıl boyunca çok büyük zorluklara göğüs gerdik. Dönemin şartları ağırdı. Gazete kapanmadan önce Şevket Bey’in yurtdışından gönderdiği yazıları yayınlardık. Onun kalemi çok sivri idi. “Müslümanlar Ayaklanın” başlıklı bir yazı göndermişti. Ben de başlığı “Müslümanlar Şuurlanın” diye değiştirmiştim ve epey kızmıştı."


Kedisine dostu sahip çıktı

Eygi, vefatından birkaç gün önce arkadaşlarıyla pikniğe gitmişti. Bu piknikte yanında olanlardan biri de Prof. Dr. Aydın Gülan idi. Uzun yıllardır dostunu yanlız bırakmayan Gülan, onun kedisine de sahip çıktı. Eygi, Milli Gazete’deki köşe yazısında kedisi için “Vefatımda kedim sağ olursa, dostlarımdan biri ona sahip çıksın, evine

götürsün, ölünceye kadar baksın. Öldüğünde cesedini beyaz bir beze sarıp temiz bir yere gömsün. Mütevazı bir hayvandır. Az yer, çok sevgi ister. Gördüğü sevginin on katını verir. Bakan sevap kazanır. Bu iyiliği yapacak olana şimdiden dua ediyorum, teşekkür ediyorum” ifadelerini kullanmıştı.

#Mehmet Şevket Eygi
#Yazar
#Pazar Eki
5 yıl önce