|

Yeni nesil az eşyayla daha mutlu

Hayallerin çizgiyle gerçeğe döndüğü tasarımlar, özellikle mimari alanında çeşitlilik gösteriyor. Hayatımızdaki alanların azaldığına, her şeyin daha çabuk gerçekleştiğine değinen tasarım uzmanı Ralph Wiegmann, “Son yıllarda bireysellik önem kazandı. Yeni nesil az eşyayla daha mutlu” diyor.

İlker Nuri Öztürk
04:00 - 28/04/2019 Pazar
Güncelleme: 23:51 - 27/04/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Yeni nesil gençler.
Yeni nesil gençler.

Her tasarım, bir hayat tarzını da beraberinde kabul ettiriyor. Devamında gelecek olan yeni ürünlerin de rotasını belirliyor. Uçak kabin bagajları, bavulları; araçların en ölçüsü şeritleri, yolları ve evleri etkiliyor. 80’li yıllardan bu yana üretmeye devam eden tasarım uzmanı Ralph Wiegmann, küçük dairelerdeki değişimin toplumsal yapıyla ilişkisine dikkat çekiyor. Wiegmann ile “Mimari ve Tasarımda Gelecek” temasıyla gerçekleştirilen Arch Dsgn Summit 2019 etkinliğinde bir araya geldik. Wiegmann’ın endüstriyel otomasyon, enerji verimliliği alanlarında da çalışmaları bulunuyor. Ayrıca yöneticisi olduğu iF International Forum Design adlı tasarım kurumu tarafından açılan yarışmada yeni işlerin desteklenmesini sağlıyor. Alman tasarımcı ile değişen yapıları, günümüz insanının isteklerini ve İstanbul’u konuştuk.


YÜZ METREKARE BİZE FAZLA

“İyi veya kötü şekilde, her şey tasarlanır” diyen Wiegmann, hayallerin çizgiye çizgilerin gerçeğe dönüştüğü tasarımların ekmek su gibi insan ihtiyacı olduğunu söylüyor. Küçük apartmanların çoğalması gerektiğini savunan tasarımcıya, kendisine ait olan “İyi tasarım bir problemi çözmeli” sözünü hatırlatıyoruz. Wiegmann, küçük dairelerin hangi sorunları çözdüğünü şöyle açıklıyor: “Küçük apartmanlar sorun yerine çözüm getiriyor. Yaşlı ve genç, her yaştan insan başkentlere, büyük yerlere taşınıyor. İnsanlar büyük şehirlere geldikçe daha fazla yere ihtiyaç oluyor. Bir de Avrupa ve Türkiye›de bildiğime göre ev fiyatları yüksek. Büyük ve güzel evleri kiralamak isterseniz, yine de pahalı olacağını biliyoruz. Ayrıca erkek ve kadın ömürlerine baktığımızda da erkekler önce vefat ediyor. Koca evde bir kadın tek başına yaşıyor. Böylece bir kişi, büyük bir enerji harcamış oluyor. Şu an varolan binalar çok büyük ve çevre için faydalı değiller. Yeterince enerji tasarrufu, enerji koruması yapılamıyor. Verilen paralar boşa harcanıyor gibi. Bir de ayrıca günümüz insanları, bu kadar çok şeye ihtiyacı olmadığını fark etti. Yüz metrekare yerin kendilerine fazla geldiğine inanıyorlar. Yeni nesil az eşyayla daha mutlu. Yani küçük apartmanlar maddi ve manevi açıdan hayatı, daha rahat yaşanabilir hâle getiriyor.”

Şehrin sahte ufuk çizgisine ihtiyacı yok

Dubai’nin turizm reklamlarında yüksek binaların gösterilmesini eleştiren Wiegmann, “Gökdelenler insanlarda merak uyandırıyor ama orada yaşayan insanları düşünmek gerekiyor. Onlar bu yapıları beğenmiyor ve o yükseklikte yaşamak istemiyorlardır. Politikacılar yapılan yapılardan gurur duyarlar ama gökyüzündeki bu çizgiler bizi mutlu etmiyor. Modern mimarinin, çevreyi korumaya yönelik çabalarının destekçisiyim. Ancak binaların bu kadar tekdüze olmasına karşıyım. Her şehirde bulabileceğiniz binalar her yerde. Bazı siyasetçiler de bunlardan çok gurur duyuyor şehirde bir ufuk çizgisi oluşturdukları için ama şehrin bu sahteliğe ihtiyacı yok. Şehrin kültüre ihtiyacı var. Bu yüzden bir şehir inşa ederken ya da yenilerken oluşan tehlike, şehri başkaları için inşa etmekten kaynaklanıyor. Peki şehrin sakinleri bundan memnun mu diye düşünmek gerekiyor. Turistler için, televizyonda görünüm için inşa ediliyor yeni şehirler. Kimse şehrin sakinlerine sormuyor” diyor.


Müşteriyle savaşmak gerekiyor

Ralp Wiegmann, bireysel tasarım aşamasında ihtiyaçlar ve istekler arasında kaldıklarında isteklerin ağır bastığını söylüyor: “Öncelikle çevreyi iyi anlamak için tasarımlarda dini ve siyasi açıdan dikkat ettiğimiz noktalar oluyor. Bunun dışında parayı veren, istekte bulunan kişinin tercihlerini sonuna kadar zorluyoruz. Müşterinin beklentileri oluyor, ihtiyaçların gerekliliğine göre yönlendiriyoruz. Ancak tasarımcı sonuçta öznel bir iş yapıyor ve onu kullanacak olan da kişinin kendisi. Sürdürülebilir, dikkat çekici bir şey yapmak istiyorsanız en azndan müşteriyi ikna etmeyi denemek zorundasınız. Yapılacak olan bine uzun yıllar boyunca burada kalacak, bu yüzden tasarımcı olarak sorumluluğumuz var. En iyi sonuç için savaşmak anahtar görev.” Teknolojinin gelişimiyle tasarımlardaki malzemelerin değiştiğine değinen Wiegmann, sözlerine şöyle devam ediyor: “21. yüzyılın en iyi yanlarından biri de çok farklı malzemelerin bulunabilmesi. Hafif, çevreye yararlı, hava geçirmeyen gibi türler var. Yapım, dekorasyon ve sağlamlık açısından ayrım yapabiliyoruz. Çeşitlilik malzeme alanında olumlu sonuçlar doğuruyor.”

Gençler özel alan istiyor

Yarım asra yaklaşan deneyime sahip tasarımcı, günümüz insanının isteklerini şu sözlerle anlatıyor: “Son on yıldaki gelişmelere baktığımızda bireyselliğin giderek önem kazandığını görüyoruz. Çünkü hayatımızda artık daha az alana sahibiz. Her şey daha çabuk gerçekleşiyor, hep bir meşguliyet halindeyiz. Yani her şey karışık. Düşünceleri ve işleri çok kalabalık insanlar, bu durumda bile farklı birer birey olarak kalmaya çalışıyor. Bunun mimarideki yansımalarını da görebiliriz. İç mimari tasarımlara yansıyan tarafları var. Yeni nesil, özel alanları olsun istiyor. Herkes farklı olmak istiyor. Bizim nesil bu problemi çözemedi. Yeni tasarımlar ortaya çıkartan yeni neslin bu problemi çözmesi gerekiyor.”

Para için gökdelen dikiliyor

İstanbul’da yaşayanların şehrin farkında olmadıklarını belirten tasarımcı, “İstanbul mimari güzelliklerin yanı sıra etkileyici ve ufuk açıcı bir yer. Nereye giderseniz gidin doğuyu batıyı, eskiyi yeniyi bir arada görebiliyorsunuz” diyor. Türk ve Çin gibi iki kadim kültürün değişiminden rahatsızlık duyduğunu belirten Wiegmann, İstanbul ve Şangay arasında bir değerlendirme yapıyor. Mimarlıkta çağın sorunu olan koruma ve yıkma arasındaki dilemma için şöyle konuşuyor: “İnşaat sektöründe her şey çok kolaylaştı, teknoloji gelişti. Binalar kolaylıkla yıkılabiliyor. Ancak burada bir tehlike var. Eski binaları yıkmak yerine korumayı öğrenmeliyiz. Böylece kültürü de ayakta tutmuş oluruz. Çin’de eski şehirler yıkılıyor ve yerine gökdelenler inşa ediliyor. Şangay’ı daha kolay bir şehir haline getirebilmek için yaptılar bunu. Hem gökdelenler daha çok para yapıyor. Eğer gökdelenin mimarına sorarsanız binayı beğenecektir. Ancak bana sorarsanız, gökdelenler o şehrin tarihini anlatan ruhtan uzak. Şehirle kültürel bir ilişkisi yok. Bir gökdelen, dünyanın herhangi bir yerinde olabilir. Bir alışveriş merkezinde yemek alanı, mağazalar bulunuyor. Her şey büyük bir çatının altında ancak Kapalışarçı’yla karşılaştırınca atmosferi özel değil. Birkaç saatimiz olsa gezmek için tabi ki tercihimiz Kapalıçarşı olur. Geleneklerimizden çabuk vazgeçmemeliyiz.”

#Gökdelen
#Ralph Wiegmann
#Şehir
5 yıl önce