|

Yenilmez Türk ruhunun vücut bulmuş hali: Hüsamettin Arslan

Prof. Dr. Hüsamettin Arslan çalışkanlık ve dürüstlük abidesiydi. Büyük bir vatanseverdi elbet ama yurdumuza, dilimize, milletimize, kültürümüze olan aşkı vatanseverlikten daha ötedeydi. Tanıyor, biliyor ve gurur duyuyordu.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/01/2018 Çarşamba
Güncelleme: 06:01 - 10/01/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ŞABAN ABAK

Türkiye’nin seçkin entelektüellerinden, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölüm başkanı Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, 3 Ocak Çarşamba günü Karacaahmet’te ebedî aleme uğurlandı. Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde (Erenler Kıraathanesi) tanıştığımızda o 30, ben 23 yaşındaydım.

Adına “bilim kilisesi” de dediği Batı pozitivizminin Türkiye’deki ikinci el piyasasında, olmayan asaletlerine zemin arayan, seçkinlik derdindeki zümreyle bu zümrenin güya hakkında çalışma yapıp bilimsel bilgi ürettiği Türk insanını ve Türkiye toplumu gerçeğini çarpıcı biçimde karşılaştırıp ayrıştırıyor, fincancı katırlarını ürkütüyordu. Hakiki manada bir put kırıcıydı.

Doktora tezi “Epistemik Cemaat” başta olmak üzere eserlerini, bilim adamı olarak değerini; hocalığını benden daha iyi bilen kişiler var, bu konuları önümüzdeki aylarda, yıllarda yazacaklardır. Nitekim vefatının hemen ardından iki gün içinde 5 yazı yazıldı da. Ben parasız yatılı okullarda okumuş, cumhuriyet dönemi yoksul Türk köylüsünün cesur ve onurlu çocuklarının bir mümessili olarak tanıdığım Hüsamettin’i yazmak isterim. Ben ondan önce ölseydim o benim hakkımda aynı şeyleri yazar mıydı bilmiyorum, ama Hüsamettin, yenilmez ve esir edilemez Türk ruhunun vücut bulmuş yiğit bir temsilcisiydi. Dişi kurdu emmiş gibi dirençliydi. Çalışkanlık ve dürüstlük abidesiydi. Yılandan kaçar gibi yalandan kaçardı. Yüksek ahlak ve seciye sahibiydi. Büyük bir vatanseverdi elbet ama yurdumuza, dilimize, milletimize, kültürümüze olan aşkı vatanseverlikten daha ötedeydi. Tanıyor, biliyor ve gurur duyuyordu. Türk tarihini öğrenmiş, Türk toplumunu tanımış, destanlardan türkülere Yunus’tan Dede Korkut’a Türkçenin şaheserlerini okumuş olmanın getirdiği gerçek bilgelik ve özgüvenle dopdoluydu.

Fatma Barbarosoğlu’nun yazısından öğrendim ki, cenazesinde arabanın içinde oturan yaşlı annesi “Benim yavrumu Türk bayrağına sarmışlar!” diyerek “ölümün ateşini bayrağın dalgası ile teselli etmeye çalışıyor”muş! İşte Hüsamettin Arslan’ın 10 çocuk doğurmuş eli öpülesi anası da bu makamda bir kadın.

Arslan’ın Ankara’da üniversite yıllarında yakın arkadaşları olan merhum Şükrü Karaca, Nihat Genç, Naci Bostancı, Lütfü Şehsuvaroğlu ve Namık Açıkgöz gibi hepsi birbirinden saygın ve kıymetli isimlere, gerekse İstanbul’daki sayısız dost ve arkadaşlarına bakarak ve 80 sonrası kuşaklarla da kıyaslayarak söylüyorum; millete, vatana ve devlete karşı sorumluluklarını Allah’a olan sorumluluğunun hem bir gereği hem uzantısı ve devamı olarak gören; kendi iyiliğini milletinin iyiliğinde bulan; vatan ve millet menfaatini kendi menfaatinin üstünde tutan, bu üstte tutma işini garantilemek için kendini düşünmeyi yok eden, neredeyse sıfırlayan; şimdi unutulmuş bir tabirle “dava şuuru” ile yetişmiş o ülkü erleri kuşağındandı. Toplumun en yoksul kesimlerinden, en elverişsiz ortamlarından kitaba tutunarak yükselmişlerdi.

Mehmet Âkif, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Erol Güngör, Osman Turan ve Nureddin Topçu, kahve ortamındaki konuşmalarında Hüsamettin Arslan’dan en sık duyduğum isimlerdi. Bilhassa Âkif’e; onun kişiliğine ve vatanseverliğine hayrandı. Mekânı cennet, yoldaşı Resulullah olsun!

#Hüsamettin Arslan
#Kültür
#Epistemik Cemaat
6 yıl önce