|

Yükselişimizin yolu taşradan geçiyor

İlk filmi Mommo-Kız Kardeşim ile festivaller kadar, seyirciden de tam not alan Atalay Taşdiken, ikinci filmi ''Meryem''le, 20 Eylül''de seyirci karşısına çıkıyor. İki filminde de Anadolu''dan beslenen Taşdiken''e göre; ''sinemamızın yükselişinin yolu taşradan geçiyor.''

Suat Köçer
00:00 - 15/09/2013 Pazar
Güncelleme: 21:38 - 14/09/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Yükselişimizin yolu taşradan geçiyor
Yükselişimizin yolu taşradan geçiyor

Mommo-Kız Kardeşim adlı ilk filmini 2009''da çeken Atalay Taşdiken, o yıllarda, bazılarına göre festival için film yapan yeni kuşak yönetmenlerden biriydi. Mommo, büyük ilgi görüyor, katıldığı yurt içi ve yurt dışı festivallerde ardı ardına ödüller alıyordu. Orta Anadolu''nun ücra köylerinden birinde çekilen bu küçük ama samimi hikâye, pahalı prodüksiyonların arasından sıyrılıp, seyircinin yüreğine dokunuyordu. Festivallerde ödüllerle taçlandırılan Mommo aynı zamanda seyircinin de gönlünü kazanmış, fısıltı gazetesiyle, kulaktan kulağa yayılıyordu. Medyada haber ve yazılar çıkıyor, herkes birbirine bu küçük hikâyenin sırrını soruyordu.

BÜYÜ DEĞİL, TAŞRANIN GERÇEĞİ

Son dönem sinemanın metropollerde kurguladığı yapay gerçeklerin yanında, Mommo''nun hikâyesi daha sahici, daha ''bizden'' duruyordu. Atalay Taşdiken ise filmle ilgili kurduğu hemen her cümlede, Anadolu''ya vurgu yapıyor, büyü denilen şeyin aslında taşra gerçeğinin ta kendisi olduğunu söylüyordu. Zira Mommo, gücünü Anadolu''nun kadim duyguları ve taşranın gerçekliğinden alıyordu.

YÜKSELİŞİMİZİN YOLU TAŞRADAN GEÇİYOR

Şimdi aradan dört yıl geçti ve Atalay Taşdiken, yine bir taşra hikâyesi ile seyircinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Aynı duygu etrafında kotardığı Meryem adlı filminin heyecanını yaşayan Taşdiken, taşranın, kendisi için en önemli beslenme kaynağı olduğunu söylüyor; ''İyi tanıdığıma inandığım insanların hikâyelerini filme aktarmak bana büyük heyecan veriyor. Bir de ülke sinemasının yükselişinin taşradan geçtiğine inanıyorum ben. Bütün ekol sinemaların yükselişi taşra öykülerinden kaynaklanmıştır fikrimce. Sahicilik ve samimiyet için taşra bir sinemacıya sınırsız imkânlar sunuyor.''

SİNEMA ESKİ ZAMANLARDAN BİR MASALCILIK

Muradını, izleri silinmeyen geçmiş insan hikâyelerini anlatmak olarak tarif eden Taşdiken, çocukluğundan itibaren taşrada şahit olduğu hikâyeleri, beyazperdeye taşımak için çaba sarf ediyor; ''Sinemayı bir hikâyecilik, eski zamanlardan bir masalcılık olarak görüyorum. Beni etkileyen, keşke dedirten, izleri silinmeyen geçmiş insan hikâyelerini anlatmak ve bu duyguya olabildiğince çok insanı ortak etmek muradım. Ve bir de bu öykülerin kalıcılığı tabii ki beni heyecanlandıran. Yaşadığım topraklarda film çekmem sadece nostaljik bir duygudan ibaret değil. Renk ve ışık olarak beni çok etkileyen, Kelvin''i sinema için büyük bir avantaj sağlayan önemli coğrafya orası.''

Meryem''de masumiyetin çağrışımı var

Mommo''yu çocukluk yıllarında tanık olduğu bir olaydan çıkarak senaryolaştıran Atalay Taşdiken, 20 Eylül''de vizyona girecek olan Meryem''de ise gençlik yıllarında tanık olduğu bir hikâyeyi anlatıyor. Her iki filmde de toplumsal gerçekleri konuşmaya çabaladığını vurgulayan Taşdiken, ''temel meselemiz, sevginin gerçek karşılığının ne olduğunu bilmememiz'' diyor. Yönetmen, filmdeki ana karaktere Meryem adını vermesini ise bu ismin temizlik, saflık ve masumiyeti çağrıştırmasına bağlıyor. Mommo-Kız Kardeşim ile başladığı sinema macerasını, Meryem ile devam ettiren Atalay Taşdiken, yeni filminde Anadolu''ya ait neler anlatacak, bilinmez. Ancak ilk filmin naif hikâyesini hafızalarında diri tutan sinemaseverler, yüreklerine dokunacak yeni bir taşra filmi için beklemedeler.

''Kimse'' gibi film yapmaya çalışmıyorum

Sinemada Lütfi Akad, Metin Erksan ve Yılmaz Güney''i çok önemsediğini belirten yönetmen, sinemasını onlara yakın bulmakla birlikte, kendi dilini kurmaya çalıştığının altını çiziyor; ''Akad, Erksan ve Yılmaz Güney sinemasını kendime yakın bulduğumu söyleyebilirim. Henüz ikinci filmini çekmiş bir yönetmen olarak oluşturmak istediğim sinema dili ile ilgili bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Elbette ki Mommo''dan sonra Meryem''i de izleyecek olanlar bununla ilgili ipuçlarını yakalayacaklardır. Ama bu konuda daha uzun yolumun olduğunun farkındayım. Yine de şunu söylemekte bir sakınca görmüyorum ki: ''Kimse'' gibi film yapmaya çalışmıyorum. İlerde filmlerimle ilgili ''kendine özgü'' denmesini tercih ederim.''

SİNEMEKAN
Hababam''ın Yadigârı
Adile Sultan Kasrı

Sultan Abdülaziz, annesi Pertevniyal Valide Sultan için bir saray yaptırır. Valide Sultan''ın, 1863''de Adile Sultan''a hediye ettiği bu sarayın, özellikle sinemaseverler için ayrı bir değeri vardır. Zira 1930''lardan sonra, Adile Sultan Kasrı adı verilen bu saray, seyircisinin gönlünde taht kuran Hababam Sınıfı serisinin çekildiği okuldur. 1974''te başlayıp 1981''e kadar uzanan, Ertem Eğilmez yönetmenliğindeki 6 filmlik serüvende, İnek Şaban''dan Güdük Necmi''ye, Domdom Ali''den Tulum Hayri''ye kadar, Hababam Sınıfı''nın birbirinden muzur öğrencileri, bu çatının altında, hocalarına türlü oyunlar oynadı. Her ne kadar Koşuyolu''nun bir kenarında suskun gibi dursa da, serinin müptelaları, buradan her geçişte, haylaz öğrencilerin sesleri, Mahmut Hoca''nın tatlı-sert nasihatleri ve Hafize Ana''nın şen kahkahalarını duyar gibi olurlar.

Bİ'' KERESİNDE
Sen o gün, doğru olanı yaptın genç adam!

Uçurtmayı Vurmasınlar, Piano Piano Bacaksız ve Kaçıklık Diploması gibi önemli filmlere imza atan Tunç Başaran, ilk filmlerinden biri için, dönemin ustalarından Avni Dilligil ve oyuncu Müşfik Kenter ile çekimdedir. Sahnelerden birinde, Müşfik Kenter''i defalarca bir yokuşta koşturması üzerine, diğer başrol oyuncusu Avni Dilligil, o yıllarda yaşı hayli genç olan Tunç Başaran''ın yanına gelerek, az sonra kendisinin de yer alacağı bu sahnede oynamayacağını söyler. Genç yönetmen, tiyatro ve sinemanın bu büyük ustasına o an vereceği cevabın, bu meslekteki duruşuna şekil vereceğine karar verir. İstifini bozmadan ekip sorumlusuna dönerek, ''Avni beyin hesabını kesin ve kendisini evine bırakın'' der. Sonra da Dilligil''in sert bakışları arasında çekime devam eder. Olayın üzerinden uzun süre geçmemiştir ki, Tunç Başaran, film şirketinin yeni filmi için Avni Dilligil ile oyuncu olarak anlaştığını öğrenir. Filme hazırlık sürecinde, şirkette bulunduğu bir gün, Avni Dilligil''in, koridorun sonundan, ağır adımlarla kendisine doğru yürüdüğünü görür. Usta ile yeniden karşılaşmanın heyecanını yansıtmamaya çalışan Başaran''ın yanına gelen Dilligil, genç yönetmene, şöyle der; ''Sen o gün, doğru olanı yaptın genç adam!''

Koray, bu kez bizi de sevindirdi

Son yıllarda genç sinemacılarla ilgili güzel haberler duymaya alıştık. Ama aldığım son bir habere bakılırsa, gençler bu başarılarını uluslararası arenada taçlandırmaya başlamış bile. Daha önce Ekmek isimli kısa filmi ile İtalya''da düzenlenen Pentedattilo Film Festivali''nde büyük ödülü alan Koray Sevindi, bu yıl aynı festivalde jüri üyesi olarak görev yapmış. 25 Ağustos''ta biten ve 100''e yakın ülkeden 2 bin''e yakın başvurunun gerçekleştiği festivalde, ülkemizden genç bir sinemacıyı jüri üyesi olarak görmek, sinemamız için gurur verici bir gelişme.

''Üç Yol'' Altın Portakal''da

Faysal Soysal''ın yazıp yönettiği ''Üç Yol'', prömiyerini 4-11 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek, 50. Altın Portakal Film Festivali''nde gerçekleştirecek. Çekimleri Mostar, Poçitel, Saraybosna, İstanbul, Hasankeyf, Malabadi ve Batman''da  yapılan ve 25 Ekim''de vizyona girecek olan filmin galasına yönetmen ve oyuncular da katılacak.

11 yıl önce