|

Yunus gönülleri aşkla fethetti

“İrfan Türküleri” projesiyle Anadolu ozanlarını ve bestelerini derleyen Ender Doğan, Yunus’un gönülleri aşkla fethettiğini söylüyor. Ender Doğan “Hz. Yunus hayata, insana çok geniş bir perspektiften bakıyor aslında bizler Allah dostlarının bu sevgi ve muhabbet merkezli yaklaşımlarını anlayıp içselleştirebilsek birçok sıkıntıyı bertaraf edebileceğiz” yorumunu yapıyor.

04:00 - 17/01/2021 Pazar
Güncelleme: 21:12 - 16/01/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
UNESCO 1991 yılını “Yunus Emre Yılı” ilan etmişti. Fakat o yıl genel olarak “hümanist Yunus” portresi öne çıktı.
UNESCO 1991 yılını “Yunus Emre Yılı” ilan etmişti. Fakat o yıl genel olarak “hümanist Yunus” portresi öne çıktı.
MEHMET EMİN ÖZTÜRK
UNESCO 2021 yılını Bilge Tonyukuk Anıtı’nın dikilişinin 1300. yıl dönümü (720), Hacı Bektaş Veli’nin vefatının 750. yıl dönümü (1271), Ahi Evran’ın doğumunun 850. yıl dönümü (1171) ve Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümü (1321) vesilesiyle “anma yılı” ilan etti. Bilge Tonyukuk, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran ve Yunus Emre, bizim kültürümüzün temelini oluşturan en önemli isimlerdir. Bu isimlerin her biri için ayrı ayrı değerlendirmeler yapabiliriz. UNESCO 1991 yılını “Yunus Emre Yılı” ilan etmişti. Fakat o yıl genel olarak “hümanist Yunus” portresi öne çıktı. Daha çok Batı kamuoyuna yönelik bir anma yılı olmuştu. Yunus’un böyle dar bir çerçevede ele alınması elbette yeterli değildi. Bu nedenle 2021 yılının Yunus Emre’yi anma yılı olarak ilan edilmesi ve Yunus’u daha iyi anlamamızı sağlayacak programların yapılacak olması sevindirici. Biz de bu konuda yetkin isimlerden Neyzen Ender Doğan ile Yunus üzerine derin bir sohbet gerçekleştirdik.
-Bildiğiniz gibi 2021 UNESCO tarafından Yunus Emre Yılı olarak ilan edildi. Anadolu’nun özü olarak kabul ettiğimiz Yunus Emre kimdir?

Yunus, milli kültürümüzün temelini oluşturan büyük değerlerdendir. Yunus’u iki önemli irfan mektebi Mevlevilik ve Bektaşiliğin kaynak eserlerinden olan Menakibü’l Arifîn ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Velâyetnâme adlı eserlerindeki menkıbelerden tanıyoruz. Türk sufiliğinin temel iki yolunun Yunusu yakından takip ettiğini görüyoruz. Yaşadığı dönem toplumsal sıkıntıların had safhada olduğu devre rastlar. Bizans ve Moğol saldırılarıyla Anadolu Selçuklu medeniyetinin yerle bir olduğu, birliğin düzenin yok olduğu bir dönem. Buhranın zirvede olduğu çaresizlik zamanlarında insanları irşad etme, sevgiyi muhabbeti birliği beraberliği tesis cehdiyle birçok mühim zevat hizmet için vazifeye koşmuşlardır. Lokman-ı Perende, Hz. Mevlana, Hacı Bektaş, Ahi Evran gibi. Yunus Emre de bunlardan biridir. Tarih boyunca büyük velilerin; sıkıntıların, savaşın, çaresizliğin, fısk ve fücurun çok olduğu bölgelerde zuhur ettiğini biliyoruz.

İşte bu karışık dönemde Yunus, büyüklerinden aldığı sancağı daha yükseklere çıkarmak için gayret etmiş sevgiyle muhabbetle insanlara rehberlik etmiş, çerağlar uyandırmış dertlere derman olmuş bir velidir.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in deyimiyle ‘Yunus’un ruhunu eritip kalıpta dondurmuşlar onu Anadolu diye toprağa kondurmuşlar’ diyebiliriz. Özetle Yunus Emre Anadolu’nun ruhudur.

Sır sadelikte gizlidir derler. Yunus’un dili sadedir ve sırlarla doludur. Anadolu insanı üzerindeki tesirinin de altında yatan budur ki Yunus’un, Ahmed Yesevi Hazretlerinin yolunu izlediğini ve ondan beslendiğini biliyoruz. Yesevi’nin Hikmetler’inde ortaya koyduğu temel insani ahlaki prensipleri Anadolu’ya halk diliyle aktarmıştır.

Hoca Ahmed Yesevi’nin Hikmetlerinin temelinde ise Kuran ve Sünnet vardır. Yunus Emre de aynı hakikatleri ilahileriyle söylemiştir.

ÖLÜMDEN NE KORKARSIN KORKMA EBEDİ VARSIN

Yunus’un kullandığı dil, gönül dili olduğu için gönüllere hitap ettiği için. Yunus’un varlığı eşyayı, insanı anlama anlamlandırma ve anlatma biçimi, düşünce ufkumuzu alabildiğine genişletiyor, bizi bambaşka boyutlara sürüklüyor.

Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez diyerek İkbal’in “akıl yanınca yürek olur” dediği gibi koca Yunus da nefsini ruh etmiş can haline getirmiştir İşte “mûtû kable entemûtu” sırrına mazhar olanlara ölüm olmaz. Neden Yunus, neden Anadolu ? İnsan-ı kâmilin ruhu ile mekanın ruhu birbirine mutabık düşmüş diyebiliriz. Bu işler nasib ile olur ve hep tertib-i ilâhidir. Tohum ne kadar kaliteli olursa olsun eğer toprak verimli değilse tohumu çürütür ama Anadolu coğrafyası, Cenab-ı Hakk’ın maddi manevi birçok nimetlerini bezlettiği bereketli topraklardır.

Yunus’tan evvel de büyük sufiler yaşamış hatta tasavvufi tecrübelerin hakikatlerine dair eserler telif etmişler işte Hücvüri, işte Kuşeyri eserlerini Yunus’dan yaklaşık ikiyüz yıl evvel yazmışlardır, onların seyr ü sülük ile ilgili söyledikleri gerçekten muazzam mevzular vardır ancak dili ağır ve anlaşılması gerçekten zordur. Diğer sufilerin bir yığın cümlelerle ifade etmeye çalıştığı hakikatleri Yunus Allahın inayetiyle sehl-i mümteni yaparak bir beyitte hatta bir mısrada söyleyivermiştir.

HER DEM YENİ DOĞARIZ BİZDEN KİM USANASI…

-Yunus Emre sözleri ve yaşayışıyla Anadolu halkına kendini çok sevdirdi. Yunus’un bizi cezbeden tarafı nedir?

Yunus, sözleriyle düşünce ve felsefesiyle bütün insanlığa seslenmiş, insanın Allah ile ilişkisinin şeklini, niteliğini ortaya koymuş yalnızca ibadetlerle yapılan kulluk değil “dağlar ile taşlar ile çağırayım mevlam seni” diyerek kulluk şuuruna çok yüksek ve derin bir boyut getirmiştir. İşte onu farklı kılan, onu bize yakın hissettiren ve bize sevdiren tarafı bu yanıdır. Buna aşk Müslümanlığı, irfan Müslümanlığı da diyebiliriz.

Çevremizde içinde bilgi olan ama muhabbet olmayan neşesiz dindarlığın ürettiği müslüman tipinin birçok örneğini görüyoruz. Bu yalnızca bedeni mükellefiyetlerden ibaret görülen din anlayışı ki bunlar bir bal kavanozunun üzerindeki etiketi okuyarak içindekine dair fikir üretenler böyle kaldıkları müddetçe hiçbir zaman o balın tadını bilmeyecekler.

Yunus gibi büyük arifler doğrudan kavanozun kapağını açıp bizzat o balın kokusunu, tadını almış ve bize tecrübe ettikleri hakikati aktarmışlardır. Yunus’un sözleri, şiirleri asırları aşan mesajlar taşımaktadır.

-Anadolu’da yaşayan tüm kültürler Yunus’u bir şekilde kendilerine yakın bulup sahiplendi. Müslüman bir arif olarak Yunus’u diğer kültürlerin sahiplenmesini ne ile izah edebiliriz?

Yunus asırlar öncesinden samimi, yürekten seslenişiyle, gönül dilini kullanmasıyla dünya çapında ses getirmiş, müslümanlığa karşı büyük ilgi uyandırmış bir ariftir. İnsan merkezli gönle hitab eden samimi içtenlikle ilettiği mesajları her tür kültürden insanlar tarafından kabul görmüştür.


Yunus yaralarımıza merhem olmuştur

  • -Diğer arif ve ozanlar ile karşılaştırdığımızda Yunus sizin için ne ifade eder?
  • Yunus hazretlerini birçok yönüyle anlamak anlatmak mümkün ancak yaygın olarak onu mutasavvıf bir şair olarak biliyoruz, hikmetli sözler söylemiştir. Dil ve üslup bakımından halkın yalın sade dilini kullanmıştır. Yunus’a ve onun gibi Hak dostlarının insanlığa aktardığı tecrübe çok özeldir. Allah tarafından bizzat ihsan edilmiş manaları açıklamaktadırlar. Bu noktada Yunus’a lütfedilmiş olan şey ilm-i tevhid’dir ki eşyaya dair, varlığa dair, insana dair derûni tefekkürle ince anlayış dediğimiz basiret ve ferasetle hakikati anlatmış, öğütlemiş ve söylediklerini samimiyetle yaşayarak bizzat fiil ve davranışlarıyla ortaya koymuştur.
  • Bezirgân’ım metâım çok Alana satmaya geldim der iken de anlıyoruz ki bu hazretler mana denizine dalan ve oradan inciler sadedinde güzellikleri çıkaran dalgıçlar gibidir. Bilge kişilerin sözleri ve düşüncelerinin ana ekseni yaradılış felsefesini doğru temeller üzerine inşa edebilmektir. Bu temel felsefede insanın varlıkla ilişkisini, Allah ile kul ilişkisi tanzim edilir.
  • Yunus Emre’nin mana dünyasının arka planını oluşturan mühim kaynaklar vardı yaşadığı dönemlerde, Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde söylenen yazılan gerek Hoca Ahmed, gerek Dede Korkut, gerek Feridüddin Attar’ın tasavvufi düşüncelerinden beslenmiştir.
  • Daha genel bir ifadeyle Yunus Emre felsefesi, yaşadığı çağdaki Kübreviyye, Nakşiyye ve Yeseviyye yollarının ana omurgasını oluşturduğu Horasan Erenleri geleneğinin tasavvufi havzası içerisinde şekillendirmiştir. Döneminin insanı olmasına karşın mesajı çağları aşmıştır.
  • Her dem yeni doğarız bizden kim usanası sözü de bu düşünceyi pekiştirmektedir. Niyâzi Mısrî hz’nin “Kuru lâf ile maksud ele girmez Yürü hâl ehli ol kâli nidersin” dediği gibi Hz. Yunus, yaşadığını, tecrübe ettiği hakikati söylemiştir irfanla sözü kelama, bilişi oluşa dönüştüren bir ariftir sözleri asırlar boyu yaralarımıza merhem olmuş olmaya da devam edecektir.

Muhabbet merkezli yaklaşım kültürleri yakınlaştırır

-Toplum olarak ayrışmanın oldukça yaygın olduğu bir dönemdeyiz. Toplumsal birlikteliğe Yunus’un ne tür bir katkısı olabilir? Yunus farklı kültürleri kaynaştırabilir mi? Yunus’u bir üst kimlik olarak kabul edebilir miyiz?

Hz. Yunus hayata, insana çok geniş bir perspektiften bakıyor aslında bizler Allah dostlarının bu sevgi ve muhabbet merkezli yaklaşımlarını anlayıp içselleştirebilsek birçok sıkıntıyı bertaraf edebileceğiz. Sufilerin hepsinde aynı bakış açısı vardır ki o da insanların tamamını iki kısma ayırırlar bir kısmı davet-i Muhammediyeye icabet etmiş olanlar diğer kısmı da bu büyük davete icabet etmeye aday olanlar, böyle olunca ortada hasım kalmıyor. Elbette muhabbet merkezli yaklaşım birbirine farklı uzak kültürleri yakınlaştırır ve kaynaştırır.

-Yunus’un dini anlayışı’nın temelini neler oluşturur?

İslam dininin tarih boyunca birçok farklı yorumları olmuştur. Tarihte Sufi hareketlerin islam dininin yayılmasında ne kadar büyük rolü olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz uzun yıllar boyunca Selçuklu ile Osmanlı ile bin yıla yakın bir süre ana omurga itibariyle İtikat’ta Maturidi, amelde Hanefi, meşrebde sufi olan bir müslümanlık anlayışına sahip olduk. Bizi ifade eden ana akım yaklaşım Yunus, İbn-i Arabi, Mevlana gibi sufilerin düşüncelerinde kendisini göstermiştir. Temel hedefleri, Müslümanların dindarlığını daha güzel hale getirme, güzel ahlak sahibi insan yetiştirme, insanı çıkar ilişkilerine dayalı yaşamdan, dünyevileşme hevesiyle Hakkı unutup gaflete düşmekten ikaz ederek hep hakikate davet eden bir anlayışın sahibidir bunlar.

Şeriat tarikat yol’dur varana
Hakikat Marifet andan içeru

derken Yunus evvel kapının şeriat olduğunu her vakit söylemiş ve kemalat yolunda bize dört kapılı sembolik bir sistem ortaya koymuştur. İlimden irfana doğru giden bir sistem. Başkasını bilmek ilim kendimi bilmek irfandır. Kendini tanımak zayıf yönlerini takviye, kötü yönlerini tasfiye, hayatı estetize etme, dünyayı güzelleştirme, ruh eğitiminden geçiyor.

Yunus Emre der hoca
İstersen var bin hacc’a
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir

diyerek yaptığımız bütün işlerde Cenâb-ı Hakk’ın gönlüne girmeyi yani onun rızasını gözetmeyi, Rasulullah efendimizin gönlüne girmeyi ona layık ümmet olmayı öğütlüyor. Peygamberler maddi varis bırakmıyor ilim, irfan, sevgi ve muhabbetlerini varis bırakıyor. Büyüklerin sözleri tek boyutlu anlamla anlaşılmaz bu düşünceyi geliştirebiliriz. Bir yoksul’un gönlü, bir yetim’in gönlüne girmektir mesele zira Hak o gönülde bulunur. İşin özeti bu şuhûd üzere olmadan hakiki manada âbid olamayacağımızı kulluk yapamayacağımızı söylemiş oluyor hazret.

Başka bir nutkunda;

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Bu şirinde olduğu gibi Yunus bizim klasik anlamda hep düşünegeldiğimiz sistematiğimize farklı bir bakış getiriyor. İlmin malumuna tabi olduğu düşüncesinden hareketle İlmi süreç alim- malum- ilim şeklinde bilen bilinen ve bu ikisi arasındaki münasebet neticesinde bilginin ortaya çıkması biçiminde yürüyor. Yunus hazretleri ise “ilim kendin bilmektir diyerek bizi maluma yani nesneye, bilinene değil özneye bilene yönlendiriyor. Bu yaklaşım ilmi olmaktan çok irfânî bir yaklaşım tarzıdır.

Repertuara girmemiş yüzlerce güfte var

-Güfteleriyle tekke musikimizin önemli bir kaynağı olan Yunus’un musikimizin gelişmesine ne tür etkileri olmuştur.

Yunus güfteli eserler ilahi repertuarımız içerisinde sayıca en fazla olanıdır. Bendenizin görebildiğim bin’in üzerinde ilahi var elimizde ki bunun içinde Anadolunun çeşitli bölgelerinde okunan ve derlenip repertuara girememiş olan yüzlercesinin dahi bulunabileceğini biliyorum. Bektaşi nefesleri içerisinde ve Alevi canların cem ayinlerinde okunan Yunus güfteli deyişler var kendi çalışma alanım olan irfan türküleri araştırmalarım sırasında ulaştığım kırk’ın üstünde yunus güfteli türküler var. Özeti Yunus hazretleri toplumun her inanç kesimine tesir etmiş bir sûfidir.


Yunus’un Tasavvuf anlayışında merkezde aşk vardır

-Yunus’un tasavvuf anlayışı nasıldır, diğer mutasavvıflardan hangi yönleriyle farklılaşır.

Hz. Yunus’un düşüncesini felsefesini tek kelime ile özetlersek o kelime “aşk”tır. Aşk gelincek cümle eksikler biter demiştir. Tasavvufi yol olarak Ahmed Yesevi’ye bağlı olmakla birlikte, Bayezid Bestami, Hacı Bayram Velî, İbni Arab’ı ve Hz. Mevlana’nın de içerisinde bulunduğu tevhid yolu üzerindedir. Vahdet zevki ile söylemiş bir aşıktır. Varlığın birliğidir Yunus’un düşüncesinin temeli, zahidane olmaktan ziyade rindane bir meşreb üzere yaşamış, düşünmüş, yaşamış ve söylemiştir. İrşad ve terbiye konusunda değişik yol ve yöntemler kullanan ehl-i temkin tasavvuf ekollerinden daha farklı bir noktada olduğunu anlıyoruz. Hz. Yunus’u anlamayan bazı ilim ehli kimseler olmuştur günümüzde de var. Hazret’in bazı sözlerini eleştirenlerden küfürle itham edenlere kadar, elbet bunlar konumuzun dışında ama herkesin terazisi bu incelikleri tartmaz, hepsi olacak ama neticede hepimiz görüyor ve şahitlik ediyoruz ki;

Yunus öldü deyu sala verirler
Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez

sözünün nasıl bir hakikati ifade ettiğine yüz yıllar sonra şahit oluyoruz. İşte Hz. Yunus ölmedi hala yaşıyor bizi ihya etmeye, irşad etmeye devam ediyor. Ruhaniyetlerine selam olsun.

#İrfan Türküleri
#Anadolu
3 yıl önce