Geçtiğimiz günlerde İstanbul, “Bağdat'ın Keskin Nişancısı” filminin ilk gösterimine ev sahipliği yaptı. Türk-Arap ortak yapımı olan film; ABD'nin Irak işgali sırasında «Juba” olarak bilinen Bağdat keskin nişancısının hayat hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmeni Mısır'daki Müslüman Kardeşler Teşkilatı Üyesi Dr.Eşref Abdülgaffar'ın oğlu Abdelrahman Ashraf. Çocukluğu İngiltere'de geçen Ashraf, burada sinema eğitimi almış. Ashraf, bu filmiyle işgal altındaki Ortadoğu ülkelerindeki gerçek kahramanlık hikayelerini gün yüzüne çıkarmayı hedefliyor. Hollywood sinemasının “kahraman Amerikan askeri” imajını gerçek dışı bulduğunu dile getiren genç yönetmen, Arap ve İslam dünyasının halk kahramanlarından birini beyaz perdeye yansıttığını ifade ediyor.
Film, 2003 yılında Amerikan ordusunun Irak'ı işgali döneminde geçiyor. Film, konusunu yaşanmış gerçek bir hikayeden alıyor. Juba isimli keskin nişancı Irak işgali sırasında pek çok Amerikalı askeri öldürdü. Bu keskin nişancının hikayesi benim görüşüme göre Irak halk direnişinin en güçlü sembolüdür. Kahramanımız annesi ve kız kardeşi ile küçük bir kasabada sıradan bir hayat yaşayan biri. Ancak işgalci güçlerin kasabaya gelişiyle ailesini kaybeden genç adam, hayatını değiştirecek bir karar alır ve vatanın savunmak için keskin nişancı olur. Amerikan'ın Irak'ta işlediği insanlık suçlarını bu karakter üzerinden bir dram olarak yansıtmaya çalıştım. Bu filmde işgalci güçlere karşı direniş ve cihat çağrısı ön plana çıkıyor . Batı'nın bakış açısı yerine, kendi hikayelerimizi bizim bakış açımızdan göstermeye çabaladım. O yüzden keskin nişancı Juba'nın gerçek hikayesini anlatmayı seçtim.
Arap sineması çerçevesinde baktığımızda Kahire, Dubai, Beyrut ve bunun gibi şehirlerde film sektörü gelişmiş durumda. Ancak bu bölgelerde fikir özgürlüğü yok. Diktatör rejimler Batı'nın olumsuz yansıtılmasına izin vermez. Türkiye demokratik bir ülke ve filmimizi çekerken herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmayacağımızı biliyorduk. Bir de Türkiye Irak'ın komşusu ve ABD işgalinin tüm detayları burada yakından takip edildi. Türk ve Ortadoğu hikaye ve masalları tarih boyunca içi içe geçmiş ve ortak bir kültürümüz var.
Filmin çekimlerini Şanlıurfa'da gerçekleştirdik. Buradaki mekanlarda bir Arap dokusunun olması birçok sahnenin çekimi için çok faydalı oldu. Çekimler sırasında herhangi bir zorlukla karşılaşmadık. Urfa halkına ve Urfa belediyesine filmimize yaptıkları katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz.
Sanat için özgür ve demokratik bir ortama ihtiyaç var. Ancak bu yolla özgün çalışmalar ortaya konabilir. Fakat Arap dünyasında rejimler sanatçılara böyle bir ortam sunmuyor ve özgün yapımlar ortaya çıkamıyor.
Maalesef Hollywood sinemasında, Amerikan ordusunun Irak ve Afganistan'da işlenen insanlık suçlarından kaynaklanan imajını iyileştirme çabası var. Onlar Irak halkına özgürlük getirme iddiasıyla ülkeye girdiler ve hepimiz bu süreçte Iraklılara karşı ABD ordusu tarafından uygulanan ihlallere, işkencelere ve aşağılamalara şahit olduk. Hollywood sineması şimdiye kadar hep Amerikan askerlerini birer kahraman olarak gerçekliğin dışında yansıttı. Ne yazık ki, ABD ve Batı medyası Arapları her zaman ve her koşulda terörist olarak lanse ediyor. Bizim filmimiz ise tamamen bir gerçekliğe dayanıyor. Kendi vatanlarında terörist olarak gösterilen gerçek bir kahramanı anlatıyoruz.