|

Zevkli ve zengin bir ziyafet sofrası

Hayriye Ünal’ın yeni kitabı Hep Tabu, ülkemizde özellikle şiir yayıncılığında alkışlanmaya değer bir çaba gösteren Ebabil Yayınları’nın “söyleşi” dizisinin ilk kitabı olmak vasfını taşıyor. Kitapta yer alan 66 metinden çoğu Hece başta olmak üzere edebiyat dergilerinde, bir bölümü gazetelerin kitap eklerinde, birkaçı da yıllık ve derleme niteliğinde kitaplarda yayımlanmış.

04:00 - 15/08/2019 Perşembe
Güncelleme: 10:16 - 14/08/2019 Çarşamba
Yeni Şafak
Hep Tabu, Ebabil Yayınları’nın “söyleşi” dizisinin ilk kitabı olmak vasfını taşıyor.
Hep Tabu, Ebabil Yayınları’nın “söyleşi” dizisinin ilk kitabı olmak vasfını taşıyor.

İBRAHİM DEMİRCİ

Hayriye Ünal’ın söyleşilerini topladığı kitaba “Hep Tabu” adını verdiğini görünce şaşırmadım. Çünkü ona göre ülkemizin şiir ve edebiyat ortamında, hattâ din, siyaset, ekonomi, kültür vb. bütün beşerî alanlarda birtakım tabular vardır; onlar sorgulanmadan doğru ve değerli yahut yanlış ve tehlikeli sayılır; onları tartışmaya açmaktan uzak durulur. Hayriye Ünal, bu sorgulanmayan kabullerden, eleştirilmeyen ezberlerden, yerleşik yaklaşımlardan rahatsızlığını daha yola çıkarken ortaya koymuş ve bu yolda hem şiirleriyle hem deneme ve eleştirileriyle itirazlarını dile getirmiş ve bunları temellendirmeye çalışmıştır.

Hep Tabu, ülkemizde özellikle şiir yayıncılığında alkışlanmaya değer bir çaba gösteren Ebabil Yayınları’nın “söyleşi” dizisinin ilk kitabı olmak vasfını da taşıyor. Kitabı yayına hazırlayan Osman Özbahçe, kısa Sunuş’unda Hayriye Ünal’ın söyleşilerinde dikkatini çeken iki hususu vurgulamış: “Ev ödevi söyleşiler değil, içerden bilgiye sahip, şiiri, ortamı, dönemi yorumlayan, bakış açımızı genişleten söyleşiler. İkincisi, dikkate değer çalışkanlık. Edebiyat ilgisinin ne kadar geniş bir yelpazede kurulduğu.” (s. 11)

ŞİİRİN KADERİ VE ŞAİRLER

Kitapta yer alan 66 metinden çoğu, Hece başta olmak üzere edebiyat dergilerinde, bir bölümü Yeni Şafak başta olmak üzere gazetelerin kitap eklerinde, bir bölümü internet sitelerinde ve okul dergilerinde, birkaçı da yıllık ve derleme niteliğinde kitaplarda yayımlanmış. Metinler sondan başa doğru dizilmiş. Tahrir dergisinin Ocak-Şubat 2018 tarihli 11. sayısında yayımlanan, Eyüp Tekin’in söyleşisinin başlığı şöyle: “Şiirin kaderini şairler tayin etmelidir.” Bu söyleşide altını çizdiğim bir ibareyi paylaşmak isterim: “Köylü ruh habis bir ur gibi her yere sirayet ediyor. Facebook taşradır meselâ, Instagram görselliği artırılmış bir kasabadır. Twitter orta ölçekli bir kenttir.” (s. 19). “Şimdi bu yargının şiirle, edebiyatla ne ilgisi var?” demeyeceğinizi umuyorum. Aynı söyleşide Ünal, sanatta “muhalif” olmaktan çok “özerk” olmayı önemsediğini belirtiyor.

İkinci söyleşide “İnsanlara yol göstermek mümkün müdür?” sorusuna cevap verirken kurduğu şu cümleler ürküttü beni: “Yol gösterici, birilerine bir yol işaretliyorsa biliyorum ki diğer yolu kendisi için tenhalaştırıyor. Masum bir yol göstericiye rastlamadım.” (s. 25). Ünal’ın bu cümleleri “kötü örnek”leri hatırlayarak ve “Su-i misal misal olmaz.” kaidesini unutarak sarf ettiği besbelli. Yoksa kendi çabasını da anlamsızlaştıracak bir tuhaflık ortaya çıkardı. Nitekim, tuhaflığın farkına varıp kendini tashih etmek ihtiyacını hissetmiş: “Sorduğun şey bu değildi, mümkündür tabii, İnsanların yüzde doksanı kendilerine yol gösterilsin istiyor. Bu sebeple mümkündür. Yol yol mudur, işte asıl soru bu olsa gerek.” (s. 25) Bu alıntıyı biraz da şunun için yaptım: Hayriye Ünal’ın sözlerini okurken, dinlerken “Evet, evet, tam da bu!” demeniz gerekmiyor. Onun da böyle bir beklentisi yok zaten. Tam tersine, sorgulamanın, tartmanın, tartışmanın açılmasına, boyutlanmasına ihtiyaç var; ihtiyacı var, ihtiyacımız var. (Bu arada, şairin terazi burcunda/n olduğunu da öğreniyoruz.)

ELDE IŞIKLA KARANLIKTA YÜRÜME

“Hayatın her alanı şiirin de alanıdır” diyen Hayriye Ünal, yazmayı “elde ışıkla karanlıkta yürüme”ye benzetiyor, yazarken yazarın zihninin de aydınlandığını vurguluyor ve ekliyor: “Öğretici tarzı benimsemiş, özet çıkaran yazarların anlayabileceği türden bir şey değil bu.” (s. 39).

Söyleşilerde daha çok şiir üzerinde durulmakla birlikte, yeri geldikçe başka türlere de değinilmiş. Hayriye Ünal’a göre öykü türü, ülkemizde bugün “şiirin ne kadar klişe yanı varsa devralarak gelişiyor” ve bu yüzden “dışavurumcu ve ağlak bir öykü” ile karşılaşıyoruz (s. 41). Uyarıcı ve kışkırtıcı, değil mi?

“Okuyucuyu dert ederseniz şiir şiir olmaktan çıkar.” (s. 56) diyen Ünal’a göre “şiir bir frekans sorunu”dur. Verdiği örnek pek güzel: “Dünyanın en yalnız canlısının 52 hertz ses çıkarabilen bir balina olduğu söyleniyor. Çünkü normal balina 15-25 aralığında ses çıkartıyor ve bu aralıktaki sesi duyabiliyor. Dolayısıyla aynı aralıkta olmadıkları sürece, bir canlının, şairin ses çıkarabiliyor olması sesin, duygunun diğerine geçtiği anlamına gelmiyor ne yazık ki.” (s. 57).

Burada dile ilişkin bir düzeltme yapmak geldi içimden: “ses çıkarmak” doğru bir anlatım. İkinci cümlenin balinası da “15-25 aralığında ses çıkarıyor” olsaydı keşke! O cümledeki fazla “t” gözüme battı.

Ülkemizin siyasal, toplumsal, kültürel düzeyine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken kurduğu üç cümleyi aktarayım: “Milliyetçilik gibi tanımlı durumlardan, farklı olanı dışlayıcı bakıştan sıyrılmamız gerek. Doğuştan gelen her türlü imtiyazı -o imtiyaz sendeyken bile- reddedebilmek gerek. Ben böyle bir cesareti ne toplumumuzda ne de yazar çizer tayfada görüyorum maalesef.” (s. 64)

Son cümlede “maalesef” kelimesi bulunduğu için yüklemin “görmüyorum” olması gerekirdi; “görüyorum” dedikten sonra nokta koyup “Maalesef!” denmek suretiyle de sorun çözülebilirdi.

Kitapta nasılsa gözden kaçmış bir tertip hatasına da rastladım. Asım Öz’ün 20 Mart 2012’de Dünya Bülteni’nde yayımlanan söyleşisine “Son anda kurtulmuş bir avın üzerindeki diş izleri / Şiir bu” başlığı verilmiş (s. 210) Oysa bu cümle Asım Öz’ün Şubat 2012’de Dergâh dergisinde yayımlanan “Bizi kuşatan gerçekliğe teslim olmamızı beklemeyin” başlıklı metinde yer alıyor (s. 233). Bu durumun sebebini 211. sayfadaki dipnotundan öğreniyoruz: “Bu söyleşi Asım Öz’ün Dergâh dergisinde yaptığı söyleşi ile mükerrer cevaplar içerdiği için sonraki söyleşiden mükerrer cevaplar çıkarılmıştır.” Galiba, mükerrer cevaplar “önceki söyleşiden” çıkarılmış! Keşke mükerrerlik kusur sayılmasa ve metinler aynen bırakılsaydı.

Hep Tabu’yu okurken edebiyat ve şiir sorunlarının yanı sıra Hayriye Ünal’ın hayatına ilişkin de pek çok şey öğrenmiş olacaksınız. Arada bir, içinizde kavga etme isteği de kabaracak. Böyle durumlarda şunu hatırlayalım: Maksadımız üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi?


#Hayriye Ünal
#Hep Tabu
5 yıl önce