|

Zimbabve’de flu darbe

37 yıllık iktidarına veda eden Rober Mugabe’nın geçtiğimiz Salı günü istifa ettiğini duyurmasıyla darbe süreci tamamlandı. Zimbabve ordusu tarihinde ilk kez darbe yapmayı öğrenmiş oldu böylece. Bu nedenle bundan sonraki siyasi süreçler bu gerçeğin gölgesinde şekillemek zorunda. Mugabe’ye yöneltilen askeri baskının bundan sonraki siyasi aktörlere de her an yöneltilebileceği gerçeği ayenbeyan ortada durmaktadır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 27/11/2017 Pazartesi
Güncelleme: 03:00 - 27/11/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
​Zimbabve’de flu darbe
​Zimbabve’de flu darbe
Serhat ORAKÇI
/
İNSAMER/Afrika Uzmanı

Son günlerde dünya medyasına konu olan Zimbabve nedeniyle askeri darbeler tekrar Afrika’nın gündemine girdi. Ordunun siyaset üzerinde baskı oluşturarak Robert Mugabe’yi istifaya zorlaması yeni bir darbe türü ortaya çıkarttı. Askerin daha vicdanlı, insaflı ve dostça göründüğü bu darbe senaryosunda flulaştırılan sürece darbeyi destekleyen sivil unsurlara da rol verildi. Halk, madya ve muhalif grupların önü açılarak darbe tamamlanmış oldu. Böylece askerin girişimi de meşrulaştırılarak darbe olmaktan çıkarıldı, ülkeye istikrar kazandıracak demokrat bir hamle olarak sunuldu.

Lanse edildiği gibi iyi niyetli bir şekilde sadece kötü bir idareyi devirmek adına hareket edilmişse bile Zimbabve’de gerçekleşen şey tam olarak bir darbeydi. Askeri unsurlar siyasete müdahil olarak normal şartlarda siyasilerin atmayacağı adımların atılmasını sağladılar. Devletin en üst kademesinde bir değişim gerçekleştirdiler. Ancak işin başından beri yapılan askeri müdahale darbe olarak isimlendirilmek istenmedi.

IKI KRITIK GEREKÇE

Askerin darbe gerçekliğini flulaştırma çabasının iki nedeni bulunmaktaydı. İlk olarak SADC ve Afrika Birliği’nden gelecek kınamalardan çekiniliyordu (burada Batı’yı saymıyorum bile çünkü Batılı devletler darbenin gerçekleşmesine zaten dünden razıydı). İkinci olarak Robert Mugabe’nin geçmişine duyulan minnet nedeniyle kamuoyu önünde kötü bir imaj oluşması istenmemişti. Mugabe despotik diktatör olarak görülse de neticede Zimbabve bağımsızlık savaşının önder kişisiydi. Mugabe’nin imajının yara alması demek bağımsızlık savaşının lekelenmesi demek olacaktı. ZANU-PF içindeki baş aktörlerin ve ordu generallerinin bağımsızlık savaşında yer aldığı düşünülürse bu kimsenin işine yaramazdı.

37 yıllık iktidarına veda eden Rober Mugabe’nın geçtiğimiz Salı günü istifa ettiğini duyurmasıyla darbe süreci tamamlandı. Zimbabve ordusu tarihinde ilk kez darbe yapmayı öğrenmiş oldu böylece. Bu nedenle bundan sonraki siyasi süreçler bu gerçeğin gölgesinde şekillemek zorunda. Mugabe’ye yöneltilen askeri baskının bundan sonraki siyasi aktörlere de her an yöneltilebileceği gerçeği ayenbeyan ortada durmaktadır.

MNANGAGWA YENİ LİDER

93 yaşındaki Mugabe’den sonra ordunun hamlesiyle ZANU-PF başkanlığına getirilen Emmerson Mnangagwa artık ülkenin yeni lideri. 1980 yılında Ulusal Güvenlik Bakanı olarak siyasi kariyerine başlamış Mnangagwa “timsah” lakabı ile biliniyor. Bu süreçte de ortaya çıktığı gibi devlet içinde eli kolu derin yerlere uzanıyor. Diğer bir husus da Mnangagwa’nın Mugabe döneminde yapılan pek çok insan ihlallerinde parmağının bulunması. Özellikle 1983 yılında 20 bin kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan Gukurahundi olayındaki başrolü nedeniyle Zimbabve’deki bazı etnik gruplara güven vermiyor.

Emmerson Mnangagwa üzerinden büyük bir umut ve değişim havası yaratılmış durumda. Ama şu unutulmamalı ki Mnangagwa halkçı bir lider değil. Son günlerde takındığı radikal tavır ise ancak kendi şahsi hesaplarının suya düşmesiyle ortaya çıktı. Mugabe tarafından görevinden kovulmasaydı belki de böyle bir çıkışı hiçbir zaman olmayacaktı. Ya da daha işin başında şu sorulmalı belki: Hizmet ettiğin bu sistem madem bu kadar kötüydü neden daha önce rejime karşı tavır almadın? Şahsi kariyerinin tehlikeye girmesi mi gerekliydi illa?

Batı medyası nın Mnangagwa’nın arkasında durarak darbeyi desteklemesi İngilizlerin Mugabe’ye duydukları öfkeden kaynaklanıyor. Henüz tarihi kesinleşmeyen seçime kadar geçici hükümet başkanlığı için yemin eden Mnangagwa şimdilik geçici bir çözüm. Seçim takvimi belli olduğunda duruma göre Mnangagwa’ye verilen destek çözülebilir. Sonuç itibariyle Mnangagwa’nin şimdiki kurtarıcı imajını yerlebir edecek bayağı bir malzeme kullanım için beklemekte. Gukurahundi’deki rolü ve darbedeki rolü bu malzemenin az bir kısmı sadece.

SEÇİMLERİ BEKLEYİP
GÖRMEK LAZIM

Mugabe’nin düşüşü Zimbabve için yeni bir dönem olarak görülebilir. Ama bu siyasi sitemin omurgasını oluşturan ZANU-PF iktidarının bittiği anlamına gelmemekte. ZANU-PF tek parti iktidarını Mnangagwa ile bir süreliğine daha sürdürmeye çalışacak. Ülkede gerçek bir değişimin olup olmayacağı 2018’de yapılması planlanan seçimde ortaya çıkacaktır. Muhalif partilerin seçime özgür bir şekilde katılımı sağlanırsa işte o zaman ülke siyaseti için bir değişim söz konusu olabilir.

Son olarak şunu da belirtmek durumundayız ki Zimbabve nedeniyle oluşan algının tam aksine Afrika’da darbelerin önemi giderek azalma eğilimindedir aslında. Afrika Kalkınma Banakası’nın 2012 yılında yayınladığı Political Fragility in Africa raporuna göre 1960-2012 yılları arasında kıtada gerçekleşen 200’ün üzerinde darbe girişimi bulunmakta. Bunların bir kısmı başarıya ulaşırken bir kısmı da başarısız olmuş. Rapora göre en fazla darbe Batı Afrika ülkelerinde gerçekleşirken en az darbe kıtanın güney ülkelerinde gerçekleşmiş. Başarıya ulaşan darbe sayısında da darbe girşimi sayısında da bariz bir düşüş var. En azından bu umut verici bir gelişme olarak görülmeli.

#Rober Mugabe
#Zimbabve
6 yıl önce