|

Tarihçinin zorunlu bir tahakküm pratiği: Dönemlendirme

Başta Ortaçağ olmak üzere Avrupa tarihini dönemler üzerinden ele alan çalışmalarıyla tanınan Jacques Le Goff bu kez çağlar arası yapılan ayrımın sebebini masaya yatırıyor. Rönesans, Yeniçağ gibi ayrımların sebebini irdeleyen yazar, “Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart Mı?”nın cevabını arıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Cumartesi
Güncelleme: 20:41 - 11/11/2016 Cuma
Yeni Şafak
SABRİ AKGÖNÜL


Niçin içinde yaşadığımız yılı 2016 olarak tesmiye ediyoruz da 2006 yahut 2026 olarak isimlendirmiyoruz? Cevabı basit: Çünkü İsa “2016” yıl önce doğdu; onun doğumu tarihin sıfır noktasıydı. Bu tarihsel kopuş, dünyanın ve insanlığın zamanının temel olarak “Milattan Önce” ve “Milattan Sonra” diye ikiye parsellenmesinin izahıdır. Yaşadığımız tarih bir Hıristiyan tarihi midir? Bu dönemlendirme basit bir kronolojik olgu mudur yoksa özel ve normatif bir anlama mı sahiptir? Hıristiyanlık dışındaki dinlere dayatılan ve o dinlerin mensuplarının tarihsel yapıp-etmelerini Hıristiyanların doğum günü pastasının dilimlerine göre dönemlendirmenin muhasebesini burada yapmayacağız. Ama bu dönemlendirmeyi sosyalbilimlerin güçlü bir disiplini olan tarih bilimi için meşru kılan nedir? Bu soruyu, epistemolojik faaliyetlerin iktidar mücadelesinin kompleks ve çok katmanlı sonuçlarına kayıtsız kalamayacağı gibi beylik bir retorikle şimdilik geçiştirebiliriz.



Sorunu “milat” gibi tikel bir örneğin indirgemeci çöllerinden kurtarıp sulak ve havadar bir üst düzeyde, yani dönemlendirme olgusu düzeyinde tartışırsak soruyu şu şekilde tebdil edebiliriz: Dönemlendirme pratiklerinin tarih bilimi için değeri ve işlevi nedir? İşte bu soruyu Annales Ekolü'nün meşhur temsilcisi Jacques Le Goff Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart Mı? isimli kitabında sorarak Batı tarihinin dönemleri yahut dönüm noktaları (Antikite, Ortaçağ, Rönesans, Yeniçağ, Modernite) ve farklı dönemlendirme anlayışları üzerine düşünüyor.



Her dönemlendirme bir düşünme biçimdir: Süreklilikler, kopuşlar, Tarih'in tarihini/hafızasını belirleyen olayların nitelikleri bu düşünce biçiminin yapı unsurlarıdır. Le Goff kitabının başlığına taşıdığı soruya “elbette” cevabını veriyor. Dönemlendirme çabalarının bizatihi kendisi tarihçilerin düşünce üretmesini, tipolojiler kurmasını kolaylaştırdığı; çeşitli sorunsallaştırma pratiklerinde bulunma imkânı verdiği; tarihin öğrenilmesini, öğretilmesini ve araştırılmasını kolaylaştırma işlevini taşıdığı için tarihin dönemlendirilmesi muhafaza edilmelidir. Ancak yazarın haklı bir uyarısı vardır: “Tarihin dönemlendirilmesi asla yansız ve masum bir edim değildir: Ortaçağ imgesinin modern ve çağdaş dönemlerde geçirdiği evrim bunu kanıtlamaktadır. Bu imge üzerinden tanımlanan sıralanışlara yönelik bir değerlendirmede, kolektif de olsa bir değer yargısı kendini belli etmektedir” (s.16).



DÖNEMLENDİRMENİN AMACI VE TARİHÇİNİN KUDRETİ



Tarihin fiziksel birimi zamandır. Tarihi dönemlendirmek ise zamana insan iradesini katmak, dünyevî zamanı hâkimiyet altına almaktır; geçmiş aracılığıyla şimdiyi hükmü altına alma ve geleceği kontrol etme imkânı verir. Tartışmaların düğümlendiği nokta irade sahibi tarihçinin (ya da bir tarihçiler zümresinin) iradesidir. Dönemlendirme tarihçinin zaman üzerindeki eylemi (bilimsel bir araştırma) olduğundan hem yapay hem de geçicidir. Bu yapaylık ve geçicilik karakteri adına Tarih dediğimiz insan bilgisinin kırılganlığını gösterir. “Tarihçi dönemlendirme ile hem bir zaman anlayışına şekil verir, hem de en sonunda “tarih” adı verilen geçmişin sürekli ve genel bir resmini sunar” (s.21). Bu şekillendirme ve sunum ameliyesinde, dönemlendirme tarihçi için vazgeçilmez bir araçtır.



Tarihin dönemlendirilmesi Heredotos'a ve Eski Ahit'e dayanmasına rağmen gündelik pratiğe çok geç girmiştir. “Kendini ancak 18.-19. yüzyıllarda, tarihin edebi bir türden okullarda öğretilen bir derse dönüşmesiyle kabul ettirebilmiştir” (s.101). Başka bir ifade ile, tarihi dönemlere ayırma ihtiyacı tarihin bir bilim olarak yapılandırılmasından neşet eder. Burada vurgulanan bilim kuşkusuz bir pozitif bilim değil, kaynaklara, olgulara ve azamî bir nesnelliğe dayanan sosyalbilimdir. Burada artık tarih anlatıya ve ahlâkî nasihatlere dayanan bir öğreti değil bir bilgi dalına ve profesyonel bir disipline dönüşür; metodolojik birikim ve değişimlerle Haber'den Tarih'e, Vakanüvis'den Tarihçi'ye geçilmiştir. Tarihin dönemlendirilmesinde bunun kadar önemli olan bir gelişme daha olmuştur: tarih artık eğitim faaliyetinin bir unsuru, öğretilen bir ders haline gelmiştir.



Pekâlâ, dönemlendirme pratiklerinde isim verme ve ayrım çizgileri koymanın nesnel temellere dayandığını nasıl tespit edeceğiz? Ya da, mevcut dönemlerdirme biçimlerine itiraz etmenin etkin yolları nasıl bulunabilir?



Ortaçağ hakkında üretilen imajlar (cahil, karanlık…) ve anlatılagelen olaylar (cadılar, bilim düşmanlığı, rasyonel düşüncenin olmaması) düşünüldüğünde bu çarpıtmalarla dolu öğretiyi düzeltmek için yukarıda anlatılan Hoca sabrına sahip olmak gerekir. Jacques Le Goff bu sabrı 50 yıldan fazla bir süredir gösteriyor. Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart Mı?'da Ortaçağ hakkında üretilen bu menfi imajların neden oluşturulduğunu anlatıyor. Hem ana akım tarih literatüründeki “Ortaçağ” dönemlendirilmesini bozguna uğratıyor hem de “Uzun Ortaçağ” olarak tanımladığı bir olguyu tanımlıyor. Kitabın esas tezlerinden birisi de “Rönesans”ın sahip olduğu iddia edilen yeniliklerin Ortaçağ'a ait olduğudur. “Rönesans”ın ayrı bir dönem olmadığını ana akım literatürde geçen Rönesans döneminin “uzun Ortaçağ'ın son alt döneminden ibaret” olduğunu ifade ediyor.



“Aydınlık” Rönesans ile “karanlık” Ortaçağ karşıtlığını sorgulayan Le Goff önce Jules Michelet tarafından 19. yüzyılda icad edilen bir terim ve tanım olan “Rönesans”a hangi kültürel ve politik ortamda hangi gerekçelerle ihtiyaç duyulduğunu soruşturur. “Ortaçağ” ve “Rönesans” mefhumlarının soykütüksel bir araştırmasını başarıyla yapar: bu mefhumların geçirdikleri dönüşümlere, tarihçinin ve döneminin kültür savaşlarına göre nasıl yeniden tanımlandıklarına dair etkileyici bir tablo sunar. Kültürel, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda 16.-18. yüzyıllar arasında Ortaçağ ile Rönesans arasında yapılan ayrımı haklı çıkartacak değişimlerin olmadığını, bilakis bu iki “dönem” arasında güçlü bir süreklilik olduğunu bu dört alandaki gelişmeleri yakından inceleyerek ispat eder. “Rönesans'ın tek yaptığı Ortaçağ'ı devam ettirmekten ibarettir. İşin aslı, Ortaçağ boyunca sınırları ve etki gücü değişen çok sayıda rönesans yaşanmıştır” (s.96-97).



Peki, modern döneme geçiş yani bir “dönem değişimi” ne zaman yaşanmıştır? Bütün bu mülahazalardan sonra şöyle cevap verir Le Goff: “Benim kanaatime göre dönem değişimi, uzun Ortaçağ'ın sonu olan 18. yüzyılın ortasına yerleştirilmelidir.”





• • •


Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?


Jacques Le Goff


Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


2016


128 sayfa



#Ortaçağ
#Rönesans
#Jules Michelet
#Jacques Le Goff
7 yıl önce