|

Akif düşmansa dostun kim?

Mehmet Akif Ersoy hakkında daha önce de çalışmaları bulunan D. Mehmet Doğan, Çanakkaleden Sakaryaya adlı eserinde şairin şiirleri üzerinden hayatını anlatıyor. Doğan, hem Akif’e atılan çirkin iftiraları da çürütüyor hem de okuru millî marş kavramı üzerinde düşünmeye davet ediyor.

Yeni Şafak
04:00 - 10/03/2018 Cumartesi
Güncelleme: 03:40 - 10/03/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
Yazar bu bölümde Yahya Kemal ve Mehmed Âkif arasındaki benzerlikler, farklılıklar üzerinde durduktan sonra Âkif’in Yahya Kemal üzerindeki tesirlerine değinmiş
Yazar bu bölümde Yahya Kemal ve Mehmed Âkif arasındaki benzerlikler, farklılıklar üzerinde durduktan sonra Âkif’in Yahya Kemal üzerindeki tesirlerine değinmiş
ÖZGÜR ARAS TÜFEK

Yazar D. Mehmet Doğan, Mehmet Âkif ile ilgili yazdığı iki kitaptan (Camideki Şair Mehmet Âkif ve İslâm Şairi İstiklâl Şairi) sonra yeni bir Âkif kitabıyla daha okuyucularıyla buluştu. Yazar yeni kitabı Çanakkaleden Sakaryaya’da Mehmet Âkif Bilgi şölenleri dolayısıyla hazırladığı tebliğ metinlerin yanı sıra çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan Âkifle ilgili bazı yazılarına da yer vermiş.

Çanakkaleden Sakaryaya kitabı altı bölümden oluşuyor. İlk bölümün başlığı “Zihin dünyamızda süreklilik: ‘Süleymaniye Kürsüsünde’den ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’na”. Yazar bu bölümde Yahya Kemal ve Mehmed Âkif arasındaki benzerlikler, farklılıklar üzerinde durduktan sonra Âkif’in Yahya Kemal üzerindeki tesirlerine değinmiş; ikinci bölüm olan Çanakkaleden Sakaryaya’da, Mehmed Âkif’in Çanakkale Şehidlerine şiirini yazışı, Âsım karakterinin doğuşu ve Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü şiirinde Mehmed Âkif’in etkileri üzerinde durmuştur.

Üçüncü bölümün başlığı “Mehmed Âkif’in Millî Marşları” Bu bölümde öncelikli olarak Türk Milletine en zor zamanda kusursuz biçimde ümit ve iman telkininde bulunan İstiklâl Marşı ve Millî Şair olarak Âkif’in hangi özellikleriyle bu unvana sahip olduğu izah edilmiştir.

Yazar Çanakkaleden Sakaryaya kitabının “Şairin Mısırdaki Gölgesi” başlıklı dördüncü bölümünde, Mehmed Âkif’in Mısır hayatı ve orada yazdıklarını anlatıyor. Mısır yılları Âkif’in mücadelenin arzu edilen tesiri meydana getirmediği çaresizliğini yaşadığı yıllardır. Şüphesiz bu hisler onun şiirlerine de yansımıştır. Mesela bu duygularını anlattığı “Hüsran” şiirini şöyle tamamlar: “Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz; / İnler “Safahat” ımdaki hüsran bile sessiz.”

Fakat bu hicret günlerinde de ümidini yitirmez Âsım’ın nesline dair hayallerine tutunur. Beşinci bölüm “Mehmed Âkif’in Kütüphanesi”nde yazar, bizlere Âkif’in kütüphanesinin kapısını aralıyor. Âkif’in okuma tarzı, batı ve doğu edebiyatından okuduğu eserler, Farsça, Arapça ve Fransızca okuduğu kitaplar ayrıntılarıyla ele alınıyor. Bu bölüm Mehmet Âkif’i Mehmet Âkif yapan okumalarının ve titiz çalışmalarının anlaşılması bakımından önemlidir.

Altıncı bölüm’ün başlığı ise oldukça anlamlı ve çarpıcı: “Dursun bu hayasızca akın!” Bu bölümde yazar, Mehmet Âkif’in şahsına, eserlerine ve ideallerine yapılan saldırıların ve haksız iftiraların asıl sebeplerine dikkat çekerek Âsımca bir duruşla cevaplarını veriyor.


DELİLLERİ TEK TEK ÇÜRÜTÜYOR

Çanakkaleden Sakaryaya şüphesiz yazarın bir adağıdır. Âkif’e, büyük şaire, adanmıştır. Yazar Mehmet Doğan, Mehmet Âkif’e yaşarken düşmanlık edenler gibi vefatından sonra hatta bugün bile düşmanlık edenlerin mesnetsiz iddialarına tek tek açıklamalar getirir. Mesela Âkif’in meşhur Çanakkale Şehidlerine şiirinde geçen “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanslı idi” mısraını diline dolayıp onu neredeyse dinden sapmayla itham edenleri karşısına alır. Şiirdeki ifadenin maksadının Çanakkale şehidlerinin mertebesini zihnimize kazımak olduğunu, bu teşbihin maksadının Çanakkale şühedasını Bedr’in aslanlarının önüne geçirmek olmadığını, bununla birlikte ehemmiyetlerini akıldan hiç çıkmayacak biçimde ortaya koyduğunu söyler. Edebiyatın hele de şiirin fıkhî bir edayla değerlendirilmeye çalışılması boş uğraş, büyük bir hatadır. Şiir bambaşka bir dünyadır. O, hissettirir.

Yazarın kitabın son bölümünde Millî Şairimiz Âkif’e karşı sergilenen hadsiz söylemlere cevap vermekte hiç çekinmediği görülüyor. Âkif’in şair olmadığını savunan birkaç bedbahta şöyle cevap verir: “Âkif şair değilse kim şairdir? Sosyal konuları, memleket davaları, fikri, inancı… Mehmet Âkif bu bağlamda Yahya Kemal’in de, Necip Fâzıl’ın da önündedir. Nâzım’ı söz konusu bile etmiyorum!”

Âkif’in İstiklâl Marşını yazmadığı ona yazdırıldığı konusundaki bazı ithamları şu sözleriyle karşılıyor: “…Ufak doçent… Söyleyin bakalım öyleyse yazdıran kimdir? Fâş edin ki biz de tebcil edelim!”

Bu bölümde Doğan, Âkif’in marşı yazdığı için ödenmek istenen parayı almayarak fakirliği yüceltmekten tutun da bir ajan olduğuna, dinî bilgilerinin zayıflığından İngilizlerle iş birliği yaptığına kadar sayısız iftirayı delillerle çürütmüş ve bütün bunlardan sonra Âkif’in ömrünün sonuna kadar bağlı kaldığı ve eserleriyle hâlâ temsil ettiği değerlere dikkat çekerek bu iftiraların sahiplerini karşısına alıp sorar “Âkif düşmanınızsa dostunuz kimdir?”

MİLLETLERİN SES BAYRAKLARI: MİLLÎ MARŞLAR

Yazar kitabında okuyucuyu millî marş kavramı üzerinde düşünmeye davet ediyor. Ona göre “millî marş” ifadesi şüphesiz modern dönemlerde ortaya çıkmıştır bununla beraber modern zamanlardan da önce tıpkı bayrak gibi sancak gibi topluluklara alem olan söz ve ses unsurları “ses bayrakları” vardı. Oğuz Kağan Destanı’ndaki “Kök börü bolsıngıl uran” (Gök kurt sesi savaş naramız olsun) gibi… Ona göre savaşta bayraklarda, sancaklarda ve tuğralarla kendini belli edenler söz ve sesle de aynı şeyi yapıyorlardı. Elbette İstiklâl Marşı öncesinde de milletin diline pelesenk olmuş umumileşmiş ses alâmetleri vardı. Bu bölümde yazar, mehterden günümüze millî marş hafızamızı yoklar ve örnekleriyle hatırlatır.

SONSUZA DEK YAŞAYACAK NESİL: ÂSIMIN NESLİ

Mehmet Âkif’in şiir külliyatı Safahat’ı teşkil eden şiir kitaplarının altıncısı Âsım. 1924 yılında basılan ve o günden itibaren Âkif’in en önemli eserlerinden sayılmış ideal gençliğin sembolü olmuştur. Yine Âsım, şairin en çok ezberlenen eserlerindendir. Mehmet Doğan kitabında insanın ömrünün kısalığına karşın eserlerinin ve eserlerdeki kahramanların yüzyıllar, bin yıllar boyunca yaşayabileceğini söyler. İşte Âsım da böyledir. 90 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, Âsım ve Âsım’ın nesli, bu ideal dimdik ayaktadır. Ne diyordu Âkif: “Âsımın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek / İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek / Şüheda gövdesi bir baksana dağlar taşlar… / O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar”.

Âsımları ideal gençliği yetiştirmek için madden engel kalmamış gibi görünüyor. Eğer bu millet Âsım’ın neslini yetiştirmek isterse kendini yüksek seviyede yeniden gerçekleştirme imkânına kavuşacaktır. Temiz, dürüst, ahlâklı, fiziken güçlü, maddi olduğu kadar mânevi olarak da kuvvetli, sorumluluk sahibi bir nesil… 90 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen bu idealizm hâlâ diridir. Bu itibarla diyebiliriz ki Âsım bir delikanlı olarak var olmaya devam etmektedir.

#​Mehmet Akif Ersoy
#Mehmet Doğan
#Çanakkale
6 yıl önce