|

Bu Ülke'nin irfan ışığı

Düşünce tarihimizin en özgün ve üretken yazarlarından biri olan Cemil Meriç, hayatını Türk insanının ihtiyaç duyduğu dinamizmi kendi köklerinde bulabileceğini anlatarak geçirdi. O, aydınımıza ışık oldu.

.
00:00 - 14/06/2001 Perşembe
Güncelleme: 14:35 - 8/05/2014 Perşembe
Yeni Şafak
Bu Ülke'nin irfan ışığı
Bu Ülke'nin irfan ışığı

Kendini, "Yazar ve hocayım. Başlıca işim düşünmek ve düşündüklerimi cemiyete sunmaktır" diye tanımlayan Cemil Meriç, 12 Aralık 1916 yılında Hatay'da dünyaya geldi. Balkan Savaşı nedeniyle Yunanistan'dan Türkiye'ye göçen Meriç ailesi, Hatay'a yerleşti. O zamanlarda Fransız yönetimi altında bulunan Hatay'da, Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi'nde okuyan Cemil Meriç, daha sonra tercüme bürosunda memurluk, ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü gibi işlerde çalıştı.

Üç dile hakim, Türkçe'ye âşıktı

Hatay hükümetini devirmeye çalıştığı suçlamasıyla yargılanıp hapse atılan Meriç, 1940 yılında İstanbul Üniversitesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne girdi. Okulda mükemmel düzeydeki Fransızca'sını pekiştiren Meriç, Fransızca dışında İngilizce ve Arapça da biliyordu. Üç dili de mükemmel kullanan Meriç, Türkçe konusunda çok hassatı. 1940'lı yılarda Elazığ'da, 50'li yıllarda da İstanbul'da Fransızca öğretmenliği yaptı ve 1941'den itibaren İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası gibi dergilerde yazmaya başladı. İstanbul Üniversitesi'de okutmanlık yapan ünlü düşünür, aynı okulun sosyoloji bölümünde 1974 yılına kadar ders verdi. 1955'te gözlerindeki rahatsızlık artmıştı ama okuma azminden ve olağanüstü çalışma temposundan ödün vermedi.

Düşünce ufku sınırsızdı

Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli düşünce adamları arasında yer alan Meriç, 20. Asır, Dönem, Yapraklar, Yeni İnsan, Kubbealtı, Türk Edebiyatı, Pınar, Doğuş dergilerinde yazılar yazdı. Hisar dergisinde uzun bir süre denemelerini yayınlayan yazarın akademik hayatı 1974 yılında sona erdi. Dev bir bilgi birikimine sahip olan yazar, emekli olduktan sonra da öğrencilerinin ve en büyük destekçisi olan kızı Ümit Meriç Yazan'ın sayesinde çalışmalarını sürdürmeye devam etti. Emekliliğinden sonra kitap yazma işini hızlandıran Meriç, Batı'yı güçlü bir medeniyet yapan nedenler üzerine araştırmalar yaptı. Kamplaşmaların ve kavgaların ülkeye damgasını vurduğu bir dönemde, düşünce ufku zirveye ulaşan bir yazar olmanın sıkıntılarını çekti. 1984'de önce beyin kanaması, ardından da felç geçiren Meriç, 13 Haziran 1987'de yılında düşlediği Türkiye'yi göremeden aramızdan ayrıldı.

Zamanının ve öncesinin düşünce dünyasını ve aydınlarını gözleyen Cemil Meriç, Türk aydınının Tanzimat'tan beri "kendisini başkası sanmak" hastalığı yaşadığını dile getirdi. Sansüre ve anarşik edebiyâta şiddetle çattı. Sahip olunan görkemli geçmişin bilinmesi ve zengin kültür birikiminden faydalanılması gerektiğini vurgulayarak "Murdar bir halden, muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilik ise, her namuslu insan gericidir" dedi.

Dilin bir milletin özü olduğunu savunan rahmetli Cemil Meriç, "Kâmusa uzanan el, namusa uzanmıştır" diyerek dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Sağlığında kendisiyle yapılan bir söyleşide, din ve toplum ilişkisi üzerinde de durarak şunları ifade etti: "İslam dünyasıyla Hıristiyan dünyası içtimai, fikri ve tarihi yapıları bakımından, tamamen birbirine zıt iki dünya. Bu iki dünyanın birbiriyle anlaşmasına imkan ve ihtimal yoktur (...) İster istemez başkalarına karşı kendi varlığımızı müdafaa etmek için millet unsurundan da istifade etmek zorundayız. Yalnız bu istifade bağnaz bir şekilde, mutaasıp bir şekilde, yobazlık şeklinde olmayacak. Elbette bizim de dilimiz var, bizim de edebiyatımız var, şarkılarımız var. Fakat hepsinden evvel dinimiz var. Yani dini olmadan esasen milliyet olmasına imkan yoktur. Din olmayan yerde milletten bahsetmek imkanı yoktur." n Kültür Servisi

Kendimizi onunla tanıdık

Cemil Meriç tefekkürün, çilenin sembolü. Bir büyük kültür abidesi. Sığ ve yoz bir kuşatmayla hapsediğimiz mağaradan çıkardı bizi, Batı'yla, Doğu'yla, Hind'le, Uzakdoğu'yla ve "kendimiz"le tanıştırdı. Düşünce tohumları serpti zihnimize. Beyinlerimize tecessüs ateşi düşürdü. Bizi fikri bir yenileşmeye sevketti, kültür ve irfan uyanışına yönlendirdi. O olmasaydı, ne "Bu Ülke"yi tanıyabilecek, ne de "Işığın Doğu'dan geldiğini" farkedip dönüp kendimize bakabilecektik.

Söylenebilecek her şeyi söyledi

İlk telif eserini Balzac üzerine veren Meriç, gençlik yıllarında Fransızca'dan çeviriler yaptı. Çağdaş Batı'nın Hint kültürünün devamı olduğunu düşünen Meriç, 1964 yılında Hint Edebiyatı'nı yazdı. Saint Simon, İlk Sosyolog İlk Sosyalist adlı eserleri 1967'de yayınlandı. '74'den sonra, "Bu ülkede söyleyeceğim herşeyi söyledim gerisi gevezelik ve sahtekarlık" dediği ve 70'li yılların en çok okunan eserleri arasında bulunan Bu Ülke'yi yazdı. Daha sonra sırasıyla

Umrandan Uygarlığa (1974), Mağaradakiler (1978), Kırk Ambar (1980), Bir Facianın Hikayesi (1981), Işık Doğudan Gelir (1984), Kültürden İrfana (1985) adlı kitapları kaleme alan mütefekkir ölümünden sonra 1992 yılında yayımlanan Jurnal'de hayatından kesitler sundu. Fransız edebiyatından yaptığı çevirilerin yanısıra, Uriel Heyd'in Ziya Gökalp, Türk Milliyetçiliğinin Temelleri, Thornton Wilder'in Köprüden Düşenler ve Maxime Rodinson'un Batı'yı Büyüleyen İslam adlı eserlerini de Türkçe'ye kazandırdı.

23 yıl önce