|

Gözyaşı dökme ayı

Ramazan ayı edebiyatımızda da geniş yankı bulur. 15. yüzyıldaki şairlerin şiirlerinde de 20. yüzyıl şairlerinin dizelerinde de etkisini gösterir. Yunus Emre de Ramazan'dan bahsetmiştir, Necip Fazıl da. Divan edebiyatında da vardır yüreklere dokunan Ramazan dizileri, günümüz modern şiirinde de...

08:00 - 2/06/2019 Pazar
Güncelleme: 12:20 - 2/06/2019 Pazar
Diğer
Ramazan ayı bir çok özelliği ile Türk edebiyatında yer almıştır.
Ramazan ayı bir çok özelliği ile Türk edebiyatında yer almıştır.

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı tüm İslam alemi için çok önemli bir yere sahiptir. Öyle ki, Osmanlı Devleti döneminde, Türk milleti kendine mahsus bir "Ramazan medeniyeti" oluşturmuştur. Bu medeniyete ait izlerin bazıları, az da olsa, günümüze kadar süregelmiştir. Oluşturulan bu medeniyet ise edebiyat dünyasına, özellikle de divan edebiyatında şiirlere yansımıştır.

İslam dininin beş temel şartından biri olan oruç, Müslümanların yapmakla mükellef oldukları farz bir ibadettir. Bu mükellefiyeti Yunus Emre çok veciz bir şekilde ifade etmiştir:



  • Benden öğüt ister isen ey divirem bildiğimden
  • Budur Çalabın buyruğu tutun oruç kılın namazı.






Orucun farziyetini, Nahifi de şöyle ifade etmiştir:



  • Rükn-i İslam'ın biri ey nîk-nâm
  • Oldu rükn-i rûze-i şehr-i siyâm


(Ey iyi kimse, İslâm'ın şartlarından, esaslarından biri de Ramazan orucudur.)




Ramazan, Arapça "rmz" kökünden mastar olup "çok sıcak olmak, çok ısıtmak, yakmak" anlamına gelen bir kelimedir. Özel anlamı ile Esma-i Hüsna'dan olduğu ve günahları yok edici manasına geldiği de rivayet edilmektedir. Yaygın anlamı ile kameri ayların dokuzuncusunun adıdır. Allah'ın adı ile karıştırılmamak için "Şehr-i Ramazan" biçiminde kullanılması gerekir.



Ramazan ve oruç, dini bir mevzu olarak işlendiği kadar sosyal ve edebi bir mevzu olarak da yüzyıllar boyunca edebi eserlerimizde işlenmiş ve zevkle okunmuştur. Böylece bu alanda çok başarılı örnekler verilmiştir.




  • Nabi'nin oğlu Ebu'l-Hayr Mehmed için yazdığı "Hayriyye" mesnevisinde de oruçla ilgili "Der Beyan-ı Şerefi Farz-ı Sıyam" adlı bir bölüm vardır. Bu bölümden bazı beyitler şöyledir:

  • Bî-maraz tâ ola cisminde tüvan

  • Eyleme fevt-i siyâm-ı ramazan


  • Savmdır kullarına lutf-ı Hudâ

  • Savma bizzat eder Allah cezâ


  • Savm bir mâide-i rahmettir

  • Nûrdan sâime bir hil'attır

  • ( Hasta olmayıp sıhhatte oldukça Ramazan orucunu sakın terk eyleme. Oruç, Allah'ın kullarına bir lütfudur. Orucun sevabını bizzat Allah verir. Oruç Rahmetin sofrasıdır. Oruçlu olan, nurdan bir elbise giymiştir. Peygamber efendimiz diyor ki oruç kokanın nefesi, Allah katında miski amberdir.)


Klâsik şiirimizde ramazan en çok kaside nazım şekli ile işlenmiştir. “Ramazâniyye” adı verilen bu tür manzumeler genellikle devrin padişahlarına, vezir ve ileri gelenleri ile eşe dosta yazılmıştır.


Bu kasidelerin nesib bölümlerinde Ramazan'ın gelişi, faziletleri, oruçlu insanların davranışları, iftar ve sahur sofraları edebî hususiyet arz edecek mahiyette anlatılır. Ramazâniyyelerde sahur, iftar, imsak, oruç ve bayramla ilgili ifadeler tabiî ve yoğundur.



15. yüzyılda rastladığımız Ramazâniyyeler, 18. yüzyıla gelindiğinde artık edebî bir tür sayılabilecek derecede yaygınlaşmıştır. Bu yüzyıldaki en meşhur Ramazâniyye Öziçeli Sâbit'in (öl. 1712) Baltacı Mehmed Paşa'ya sunduğu 69 beyitlik kasidesidir.



Yevm-i şekk sohbetine şire sıkarken yârân


Sık boğaz etti basıp şahne-i şehr-i ramazan



Çileyle vesvesesiz girdi kapandı zâhid


Habs olur tâ ramazân âhır olunca şeytân






Sâbit'in Ramazaniyyesi'nin ilk iki beyti böyleydi. Beyitlerden de anlaşıldığı gibi her ne kadar şeytan bu ayda bağlanıyor olsa da oruç ibadeti insanın kendi nefsiyle baş başa kalıp verdiği büyük bir mücadeledir. Ramazan kültürümüzde her ne kadar sevinç ve mutlulukla karşılansa da yüklediği sorumluluk duygusu mısralarda hissedilmektedir.




Sadece Ramazan ayında tutulan oruçlar, yapılan ibadetler ile ilgili değil, onun hemen akabinde gelen bayram ile ilgili de çeşitli yazılar yazılmıştır. Bayram ve onunla gelen çeşitli şenlikler, sohbetler, yiyecek içecek de konu edinilmiştir. Ramazan ile ilgili yazılarda günlük hayat ile ilgili ayrıntıları da görmekteyiz.




Yahyâ Nazîm'in bu dizlerinde bunu örneklerindendir




  • “Bir sütûn-ı nûrdur kim her minâre tâ seher
  • Şu'le-i kandîl-i berk-efşân ile rahşân olur”


(Her minare, seher vaktine kadar nurdan bir sütundur



Minareler, şimşek saçan birer kandil olur)





Ramazan sadece Osmanlı'da edebiyata konu olmamıştır. Arif Nihat Asya, Mehmet Akif Ersoy, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sezai Karakoç, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek gibi usta kalemler Ramazan'ı eserlerine konu etmiştir.




  • Karagöz seyri değil, gözyaşı dökme ayı;
  • 'Bilinmez'i bilirler, bilseler ağlamayı…
  • Necip Fazıl Kısakürek



  • Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı

  • Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
  • Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından
  • Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına


Sezai Karakoç





  • Alnımız secdede bulsun bizi her lâhza ezan
  • Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan
  • Zikrimiz Arşı geçip fecre kadar yükselsin
  • Mâveralardan ümîd ettiğimiz ses gelsin



Faruk Nafiz Çamlıbel





  • Ey karlı köyüm, beyaz köyüm, hür yayla;
  • Bir gün –ki oruçluydu yamaç, dam, tarla–
  • Yoldaydım uzaktan okunurken ezanın,
  • Bir dağ tepesinde iftar ettim karla.


Ârif Nihad Asya




#Ramazan
#Edebiyat
#Ramazan şiir
5 yıl önce