|

İstanbul’un imar bahanesine kurban edilen camileri

İstanbul'un cami ve mescitlerinin restore için tam bir listesi çıkarılması ardından tekrar yapılıp ibadete açılanlar veya kaybolup gidenlerin tam bir listesi hazırlanması gerekirken, arasında çok harap durumda olanlar da bulunuyor. Bazılarının yıkılıp kaldırılmış olmasına rağmen elimizde mimari durumunu mükemmel bir suretle aksettiren fotoğrafı olanlar da var. Bunların başında Langa Camii (Abdullah Ağa Camii) olarak adlandırılan eser geliyor. Prof. Dr. Semavi Eyice Derin Tarih okurları için İstanbul'un imar bahanesiyle kaybolmaya yüz tutmuş camilerini yazdı.

Yeni Şafak
09:00 - 20/06/2017 Salı
Güncelleme: 10:49 - 20/06/2017 Salı
Derin Tarih
Kitaba yetişemeyen cami Eğrikapı yakınlarındaki Adilşah Kadın Camii 1805 yılında III.Selim’in kız kardeşleri Hatice ve Beyhan Sultanlar tarafından anneleri Valide Sultan adına yaptırılmıştı.
Kitaba yetişemeyen cami Eğrikapı yakınlarındaki Adilşah Kadın Camii 1805 yılında III.Selim’in kız kardeşleri Hatice ve Beyhan Sultanlar tarafından anneleri Valide Sultan adına yaptırılmıştı.
İlk olarak Şehzadebaşı'ndan Edirnekapı'ya uzanan ana caddenin sol tarafından Vatan Caddesi'ne doğru yayılan yamaçta çok farklı, benzeri olmayan bir minareye sahip bir cami harabesinden bahsetmek istiyorum. Bu, 1918 yangınında yanmış olan ve Mimar Sinan'ın kendi adına ve kendi vakfı olarak kurmuş olduğu Mimar Sinan Mescidi idi. Bütün eserlerinin listesi olan Tezkiret'ül-Ebniye risalesinde büyük bir tevazu ile “Bu fakirü'l-hakirin mescidi” olarak tanıttığı mescit harabesinin içine birkaç gecekondu yerleşmişti. Hatta bunlardan biri, aradan geçen yıllar içinde gelişerek üç katlı bir apartmana dönüşmüştü. Vakıflar idaresi bu küçük caminin harabesinin temizlenerek ihya edilmesine karar verdiğinde bazı kişilerce şiddetle protesto edilerek sadece minaresinin korunmasının yeterli olacağı iddia edildi.

Konu Anıtlar Kurulu'na getirildiğinde ben de kurul üyesi olarak bulunuyordum. Bu küçük caminin ana duvarları durduğuna göre pekâlâ tamamlanabileceğini, böylece ihya edileceğini, üzerine 1918 yangınında harap olduğunu ve bu tarihte yeni baştan yapıldığını belirten bir kitabenin konulmasının doğru olacağını söyledim. Eserin yeniden yapılmasına şiddetle itiraz eden bir üyenin bana karşı çıkışı inanılmaz bir şiddette oldu. Bu tartışmanın ayrıntılarını burada vermek istemiyorum. Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, Mimar Sinan Mescidi veya Camii ihya edildi ve şimdi cemaate açık olarak kullanılmaktadır.

İstanbul'daki cami ve mescitlerin sayıları, Sultan Abdülmecid devrinde Mühendishane öğrencileri tarafından hazırlanan İstanbul haritasındakilere nazaran çeşitli sebeplerden dolayı çok azalmıştır. Fakat bu arada ve bilhassa son yıllarda bazılarının eski yerinde olmak üzere yeniden yapılıp ihya edildikleri de görülmektedir.

Kazasker Abdurrahman Efendi Camii bu hususta bir örnektir. Ancak temeline kadar yıkılmışken, hatta bu temeller üzerine bir ev yapılmışken ihya edilip ibadete açılan örnekler de vardır. Bu hususa Eğrikapı yakınında Tekfur Sarayı'nın kuzeyindeki Adilşah Kadın Camii'ni örnek gösterebiliriz. Hadîkatü'l-Cevâmi'nin Ayvansarayî Hüseyin Efendi tarafından yazılan orijinal metninde bulunmayan bu cami, yazarının vefatından çok sonra yapılmıştır.

Padişah III. Selim'in iki kız kardeşi Hatice ve Beyhan Sultanlar tarafından annelerinin adına inşa ettirilen ve Hadîkatü'l-Cevâmi zeyillerinde “Şişehane Camii” olarak adlandırılan bu eser, uzunlamasına dikdörtgen planlı zarif bir camiydi. Anlaşılmayan bir sebeple 1935'e doğru boşaltılarak yıkılmaya bırakılmıştı. 1928'de yayınlanan 6061 numaralı kanunla 500 metre mesafe içinde iki caminin olamayacağı bildiriliyordu. Ancak Adilşah Kadın Camii'nin yakınlarında başka cami yoktu. Gerekçe olarak bu kanuna dayanılmış olması ihtimali de geçerli görünmüyor.

Camii bir süre dört duvar halinde durdu, sonra minaresi yıktırıldı, yan cephesinde bulunan uzun kitabesi sökülüp Vakıflar Müzesine götürüldü. Bir süre sonra da duvarlar yerle bir edilinceye kadar indirildi. Sadece temel izi yerden yarım metre yükseklikte kalacak surette indirilmişti. Bir süre sonra buradan geçerken şaşılacak bir şey gördüm: Caminin temel kalıntısı üzerine bir ev oturtulmuştu. Evin lavabosu herhalde mihrap duvarının içine yerleştirilmiş olacak ki, dışarıda yarım yuvarlak bir çıkıntı teşkil eden mihrabın ortasına açılan bir delikten pis bir su dışarı akıyordu.

Bu çirkin, çirkin olduğu kadar da hazin manzara karşısında çok hayret ettim. Fakat bir süre sonra çevre halkının gayretiyle bu ev yıktırılıp kaldırıldı ve caminin ihyasına girişildi. Çekmiş olduğum bir fotoğraf da yeni yapımda faydalı bir belge teşkil etti. Kısa bir süre içinde Adilşah Kadın Camii yeni baştan yapıldı. Ancak maalesef kitabesini alıp yerine taktıran olmamıştı. Sonradan bir şey yapıldı mı, bilmiyorum.

İstanbul'un cami ve mescitlerinin tam bir listesi çıkarıldıktan sonra bunlardan tekrar yapılıp ibadete açılanlar veya kaybolup gidenlerin tam bir listesi hazırlanmalıdır. Bunların arasında çok harap durumda olanlar da bulunmaktadır. Bazılarının yıkılıp kaldırılmış olmasına rağmen elimizde mimari durumunu mükemmel bir suretle aksettiren fotoğrafı olanlar vardır. Bunların başında Langa Camii (Abdullah Ağa Camii) olarak adlandırılan eser gelir. 1938 yılında hiçbir gerekçe yokken yıktırılan bu cami, Sultanahmet Meydanı köşesinde görülen Firuz Ağa Camii'nin bir benzeriydi.

Vatan Caddesi'nin surlara yakın kısmında, Edirnekapı ve Topkapı ile surlara paralel olan caddenin Vatan Caddesi'yle birleştiği köşede olan Yenibahçe veya Attar Halil Ağa Mescidi'nin özgün minaresiyle çekilmiş bir fotoğrafı da vardır. İki cepheli, klasik üslupta, kemerli büyük bir çeşmenin üstüne oturtulmuş bir şerefeden ibaret minaresiyle dikkati çeken bu eserin binası avlunun arka tarafında bulunuyordu. Bunlar da Vatan Caddesi yapılırken bütünüyle yıkılıp ortadan kaldırıldı. Hâlbuki bu orijinal eser ihya edilebilirdi.

Cami yıkılıp çarşı yapıldı

Galata'da Fetih'ten hemen sonra yapılmış ilk camilerden, Galata Kalesi'nin ilk dizdarı Bereketzade'nin yaptırdığı Bereketzade Camii hiçbir sebep yokken haziresi ve ağaçları ile ortadan kaldırıldı. Yıkılmasının sebebi, tam karşısındaki İngiliz Deniz Hastanesi'nin belediye hastanesi haline gelmesinden sonra park yeri kazanmaktı. Unkapanı yakınlarında bulunan Voynuk Şücaeddin Camii de cemaate açık durumda iken yıkılıp izi kalmamacasına yok edildi.

Kaybolan eserler arasında üzerinde durulması gereken bir cami de Galata'da, 18. yüzyıl başlarında bir hanım sultan tarafından yaptırılmış olan Yeni Camii'dir. Geniş bir avlunun çevrelediği bir saha dahilinde, eski bir Katolik kilisesinin içinde inşa edilen bu cami fevkaniydi (üst kattaydı). Üst kata karşılıklı iki taraflı bir merdivenle çıkılırdı. Üstü dikdörtgen planlı ve üzeri kiremit örtülü bir çatı ile kaplıydı.

Meşrutiyet'in ilk yıllarında onarılmak üzere çatısı sökülerek açıldı. Fakat birbiri ardına gelen sıkıntılar ve savaşlar bu büyük caminin restorasyonunun tamamlanmasına imkân bırakmadı. Cumhuriyet devrinde bu cami avlusunun ortasında minaresiyle birlikte dört duvar halinde dururdu. Fakat Menderes iktidarının son yıllarına doğru ani bir kararla yıktırılıp kaldırıldı. Yerine bugün de ayakta olan Hırdavatçılar Çarşısı yapıldı.

Bundan 15-20 yıl kadar önce avlu duvarı dibinde dükkanları olan kimi esnaf bu büyük camiyi yeni baştan yapmak istediler ve bazı girişimlerde bulundular. Eski fotoğrafları ve rölöveleri araştırıldı ve bulundu. Ancak caminin yapılacağı orta kısımda dükkanları olanlar yerlerini kaybetmemek için projeye karşı çıkarak derhal Ankara heyet gönderip gerçekleşmesini önlediler. Böylece Galata'daki bu önemli Türk eseri ihya edilemedi.

Ankara Caddesi ile Yerebatan Caddesi'nin kavşağında bulunan Kasımpaşa Camii de sebepsiz yere yıkılıp kaldırılmış, bir süre sonra da yerine yepyeni bir cami inşa edilmiştir. Sarayburnu'nda surların dışında uzun yıllar harap halde bulunan Yedekçiler veya Bostancılar Ocağı Camii de hiçbir iz kalmamacasına yıkılıp kaldırıldı. Gerekçe, Topkapı Sarayı'nın eteğinde çirkin bir manzara teşkil etmesiydi.

Galata'da Tophane Caddesi ile Gümrük Caddesi arasında fevkani durumda olan Bektaş Efendi Mescidi minaresi yıkıldıktan sonra lokanta olarak kiraya verildi, sonra yıktırıldı. Bu mescide çok yakın bir mesafede, yine Karaköy'de Ziraat Bankası'nın sırasında olan Mustafa Paşa Camii de hiçbir iz kalmamacasına yok edilen eserlerden biridir. (Karaköy Camii olarak da bilinirdi.) Daha önceki bir caminin yenilenmesi suretiyle II. Abdülhamid devrinde İtalyan mimar D'Aranco tarafından o yıllarda Batı'da çok beğenilen bir üslup olan Art Nouveau stilinde inşa edilmişti. 1959'a doğru inandırıcı bir dayanak olmaksızın hiçbir iz kalmamacasına yıktırıldı. Malzemesi yeniden kurulmak üzere Kınalı Ada'ya taşındı ise de burada bir şey yapılamadan kayboldu gitti.

Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'nın hanımı Fatma Sultan'ın yaptırdığı, Vilayet'in önündeki sokağın kenarında bulunan ve manzum kitabesi şair Nedim'in eseri olan üstü kiremit örtülü büyük cami de yakın tarihlerde yıkılıp kaldırıldı, yerine modern defterdarlık binası yapıldı.

Turistler için çirkin bir manzaraymış!

Sonuç olarak İstanbul camileri deprem, yangın ve tabiat afetleri gibi sebeplerle tahrip olup bir yandan yenileştirme, imar gibi adlar altında yapılan istimlaklerle yok olup giderken, bir kısmı da garip gerekçelerle yok edilmiştir. Buna örnek olarak Galata tarafında, Cihangir semtinde bulunan ve Mimar Sinan'ın eseri olan Defterdar Camii'ni gösterebiliriz.

Bu cami 1. Dünya Harbi yıllarında Cihangir semtini yerle bir eden büyük yangında harap olduktan sonra uzun süre ihya edilmeden olduğu gibi bırakılmıştır. Yalnız haziresindeki kurucusunun mezar taşı değerli görülmüş ve yerinden çıkartılarak aşağıda, Kılıç Ali Paşa Camii'nin haziresine dikilmiştir. Caminin henüz harap halde olduğu 1938 senesi civarında İstanbul Müzeleri Müdürü ve Türk Tarih Kurumu üyesi Halil Ethem Eldem için bir armağan kitabı yayınlanması düşünüldüğünde bu kitaba bir makaleyle katılması uygun görülen İstanbul Vakıflar Genel Müdürü'nün makalesi dikkate değerdir.

Bu zat, harap caminin denizden bakıldığında turistler için çirkin bir manzara teşkil ettiğini ve yangın yüzünden çevresindeki evler yok olduğundan cemaatinin kalmadığını bahane ederek yıktırılıp ortadan kaldırılmasını, boşalan arsasının da satılarak vakıflara gelir sağlanmasının çok uygun olacağını iftiharla anlatır.

Bu örnekten de anlaşılacağı gibi İstanbul camilerinin bir kısmını mahveden tehlikelerin yanı sıra vakıf eserlerini korumakla görevlendirilen bazı kişilerin garip düşüncelerinin de bu eserlerin tahribinde rol oynadığını unutmamak gerekir.

Tarihî İstanbul'un Osmanlı devri boyunca her bir köşesini süsleyen eserler yalnız cami ve mescitler değildi. Bunlardan başka yüzlerce çeşme, sebil, medrese, hamam ve sıbyan mektebi İstanbul'un dört bir tarafına yayılmış bulunuyordu.

Camilerin bir kısmının encamı hakkında bilgi verdik. Fakat diğer eserlerin de çoğunun acımasızca yok edildiklerini belirtmek isteriz.

Çeşmeler ve sebiller yıkılmaları kolay olduğu için sessizce yok edilmişlerdir. Fakat her biri hayrat bir binanın, genellikle bir caminin gelirini sağlayan vakıflarından olan hamamların yok edilmeleri ise şaşırtıcıdır.

Laleli Caddesi'nde yakın tarihlerde otele çevrilen Harikzedegan Apartmanı'nın arkasında bulunan Çukurçeşme Hamamı, Fatih Camii Külliyesi'nin güneydoğu tarafında çukur bir arazide bulunan Çukur Hamam, Şehzadebaşı'nda Atatürk Bulvarı'nın yanında bulunan Çandarlı İbrahim Paşa Hamamı veya Eminönü'nde Yeni Cami'ye gelir sağlaması için yapılmış olan Sultan Hamamı, Laleli'de Koska semtinde kitabeli ve gösterişli bir yapı olan Kızlar Ağası Çifte Hamamı gibi Osmanlı mimarisinin hamam inşa sanatının önemli örnekleri de İstanbul'un tarihinden merhametsizce kazınıp ortadan kaldırılmıştır
#Derin Tarih
#Camii
#Ramazan
7 yıl önce