Üzerinde iyice ustalaştığı bu sahtekârlıkla tıngır mıngır geçinip giden Victor'ın hayatı, annesinin hastalığına sebep olan çarpıcı gerçekleri öğrenmesiyle birlikte kökünden değişecektir.
1996'da kaleme aldığı “Dövüş Kulübü” adlı romanı ve bu yapıttan 1999 yılında David Fincher tarafından gerçekleştirilen beyazperde uyarlamasıyla dünyanın dört bir köşesinde fanatik bir hayran kitlesi edinen Chuck Palahniuk, kendine özgü bir stile sahip, sinema uyarlamaları açısından da alabildiğine zorlayıcı bir yazar… Onu edebiyat âlemine tanıtan “Dövüş Kulübü” -son derece doğru bir tercihle- Fincher gibi karanlık öykülerin ustası olmuş bir adamın eline düştü de bir halta benzedi. Yoksa, aynı kitap Hollywood'un sıradan bir iş filmleri yönetmeninin yorumuna teslim edilseydi, ortaya çıkacak sonuç bir Chuck Norris filminden daha fazlası olmazdı.
Bu sorunlu filmin Türkiye'de Ayrıntı Yayınları tarafından basılan kitabı da vaktiyle yayıncının başını epeyce ağrıtmış, Muzir Neşriyat Kurulu'nun almış olduğu karar doğrultusunda piyasadan toplatılmıştı. Ancak, kitap daha sonra mahkeme kararıyla beraat etti.
Cinsel meseleler ve argonun egemen olduğu sinemasal öyküleri (dinsel ya da estetik gerekçelerle) reddedenler peşinen uzak dursunlar. Bunun dışında, Palahniuk'un romanını okumuş olanlar ise muhtemelen orta karar bir beğeniyle karşılayacaklardır. Bir bütün olarak bakıldığında belki tam bir hezimet değil, ancak yine de yazık edilmiş bir uyarlama…