Uzakdoğu dövüş sanatlarına adanmış serüven filmlerinin dünyaca ünlü yıldızı Jean Claude Van Damme, bir yandan ilerleyen yaşına bağlı olarak Hollywood'da “çaptan düşme” tehlikesini ensesinde hissederken, öte yandan da özel hayatında bir sürü can sıkıcı sorunla boğuşmaktadır. Kahramanımızın, vergi borçları ve gitgide azalan film tekliflerinden kaynaklanan mâlî endişelerinin yanısıra, kızının velayet dâvâsıyla da başı fena hâlde derttedir. Eski karısının tuttuğu avukatlar, geçmişte oynadığı filmlerde canlandırdığı saldırgan karakterlerin onu “iyi bir baba figürü olmaktan uzaklaştırdığını” iddia ederek, kızını Van Damme'dan koparmak için var güçleriyle çalışmaktadırlar.
Sessiz sedasız geldiği başkent Brüksel'de para transferi yapmak için bir postaneye giden Van Damme, ansızın, rol aldığı filmlerin senaryolarını hiç aratmayan, tehlike ve heyecan dolu bir hikâyenin içinde bulacaktır kendisini. Bir soygunun tam ortasına düşmekle kalmamış, üstüne üstlük rehin de alınmıştır. Ancak, olay yerine gelen güvenlik güçlerinin, içeride dönen dolaplar hakkındaki değerlendirmesi ise bambaşkadır. Polisler, yaşadığı kaostan dolayı bunalan Van Damme'in artık “aklını yitirdiğini ve girdiği postaneyi soymaya kalkıştığını” düşünmektedir. Böylelikle, olayın asıl suçluları ile rehine konumundaki kahramanımız bir anda yer değiştiriverir. Yorgun aktör, başına dayanmış silahların gölgesinde korku içinde kıvranıp dururken, gözleri yaşlı ve her yönüyle “sıradan” bir insana dönüşmüştür. Pekiyi ya, dişiyle tırnağıyla oluşturduğu, anavatanında hâlâ büyük ölçüde etkili olan “Van Damme efsanesi”ne ne olacaktır? Her şeyi yerle bir eden bu son tehdidi de bertaraf edip, adını aklamayı başarabilecek midir?
Aslında, ünlü film yıldızlarının hayatlarının beyazperdeye aktarılması hiç de şaşırtıcı bir durum değil; fakat bu yıldızların bizzat kendi hayatlarını kendilerinin canlandırdıkları pek az örneğe rastlanıyor sinema tarihinde. Sözgelimi, Spike Jonze'un 1999 yapımı “Being John Malkovich”i de bu nadide örneklerden biriydi. Hatırlanacağı gibi, bu çılgın kara komedide ünlü yıldız John Malkovich bizzat “gündelik hayattaki kendisi”ni canlandırmıştı.
Fakat, bütün bunların daha ön planında, bütün hayatını şöhrete adamış bir adamın, gencecik bir Arap yönetmeni tarafından çok başarılı bir şekilde anlatılan kişisel trajedisi, daha önce hiç kimselere açmaya bile cesaret edemediği derin sırları var. O yüzden, “Kod Adı: JCVD” zaman zaman aksiyon, zaman zaman da komedi içeriyor olsa bile, her şeyden önce sağlam bir dram. Ve oyuncunun hayranlarına, son 20 yıldır alışageldiklerinden çok farklı, çok daha insani bir “Van Damme” portresi çiziyor.
Biri animasyon olmak üzere toplam 6 yeni filmin gösterime girdiği bu hafta sonunun en sıradışı ve dikkate değer yapımı. Özellikle de benim gibi, o unutulmaz “Kan Sporu”ndan bu yana Van Damme sineması ile büyüyüp yaşlanan 40'lı kuşağa mensup bir sinemaseverseniz, kesinlikle kaçırmamalısınız.