|

'Ben sadece bana emredileni yaptım komutanım!'

Beyazperdede bir dönem kapanıyor ve artık 61 yaşına ulaşan Sylvester Stallone, kendi kaleminden çıkma “Rocky” karakterinden sonra “Rambo”ya da gösterişli bir veda bölümü çekerek, vaktiyle çok tartışılmış olan bu iki kahramanı kendi elleriyle sinema tarihine teslim ediyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 28/07/2007 samedi
Güncelleme: 01:51 - 26/07/2007 jeudi
Yeni Şafak
'Ben sadece bana emredileni yaptım komutanım!'
'Ben sadece bana emredileni yaptım komutanım!'

İtalyan asıllı Amerikalı aktör, yönetmen ve senarist Sylvester Stallone'nin bir süredir Tayland'ın tropik ormanlarında zorlu şartlar altında çekimlerini sürdürdüğü “Rambo-4” 2008 yılının ilkbaharında gösterime girecek. Daha önce maceraları üç kez filme alınan gözüpek Vietnam gazisi “John Rambo” karakteri için gösterişli bir veda bölümüyle son kez kameranın karşısına geçen Stallone, aynı zamanda bu son bölümün yönetmenliğini de üstleniyor.

Stallone, geçen yıl, benzeri bir veda filmini de yine kendisinin sinema dünyasına kazandırdığı bir diğer unutulmaz karakter, İtalyan aygırı nâmlı “Rocky Balboa” için gerçekleştirmişti. Bizzat yazıp yönettiği bu altıncı film için 61 yaşında yeniden ringlere dönen “Sly”, tıpkı serinin 1976'da çekilen John G. Avildsen imzalı başlangıç filmi kadar duygusal yoğunluğa sahip ve sinemasal açıdan da o ölçüde etkileyici bir öyküye imza attı.

Henüz sağ ve sağlıklıyken ilhamları kendisine ait kahramanların veda bölümlerini yaparak sinema tarihinde “hoş bir sedâ” bırakmak isteyen Stallone, ilerleyen yaşına rağmen, benzer türde bir projeyi şimdi de “Rambo” için gerçeğe dönüştürüyor.

Setinden ilk kareler geçtiğimiz günlerde dünya medyasına dağıtılan “Rambo-4”ün, özellikle aksiyon kalitesi açısından esaslı bir final bölümü olacağı belirtilmekte… Senaryosunu Art Monterastelli ve Kevin Bernhardt'ın yazdıkları filmde ünlü oyuncuya Julie Benz, Matthew Marsden ve Graham McTavish eşlik ediyorlar. Rambo bu nihai öyküde, bir grup paralı askerin lideri olarak, Burma dolaylarında kaybolmuş bir insanî yardım ekibini kurtarmaya çalışacak.

Her ne kadar, özellikle George Pan Cosmatos'un yönettiği ikinci (1985) ve Peter MacDonald imzalı üçüncü bölümü (1988) Amerikan militarizminin en kaba biçimde propagandasını yapmalarından dolayı, vaktiyle -aralarında benim de bulunduğum sinemaseverler tarafından- kıyasıya eleştirilse de, “John Rambo” efsanesini türeten 1982 tarihli ilk bölüm, ya da meraklılarının daha iyi bildiği adıyla “İlk Kan” (First Blood), objektif bir değerlendirmeyle bakıldığında hiç kuşkusuz bugün artık sinema tarihinin en iyi serüven filmleri arasına girmiş durumda. Üstelik, bu ilk bölümün sonradan gelen diğer ikisi gibi “beyinsiz” birer propaganda filmi olmayışı, aksine, son derece ciddi insanî, siyasî ve toplumbilimsel mesajlar taşıması da ayrı bir vakıaydı. Devletinin soğukkanlı bir katil olarak yetiştirip sonra da “Git, önüne çıkanı gebert” diyerek Vietnam'a gönderdiği gencecik bir adamın, terhisten sonra içine düştüğü yalnızlığı, duygusal boşluğu ve ardından gelen öfke duygusunu tüyleri diken diken eden bir sinemasal başarıyla vermişti Kanadalı yönetmen Ted Kotcheff. Ki film bu yönüyle de baştan sona dek güçlü bir militarizm eleştirisiyle bezeliydi. Günümüzde dahi zevkle izlenen 1982 tarihli ilk filmin finalinde, terhisinde geldiği kasabanın yalama olmuş polisleri ve vurdumduymaz halkından her türlü aşağılayıcı muameleyi gören, kendisine köpek gibi davranan herkesi “ayakta kalma” içgüdüyle tek tek haklayan Johnny Rambo'nun, onu gözü dönmüş bir polis ordusunun tam orta yerinden çekip almaya gelmiş eski komutanı Albay Trautman'ın (artık yaşamayan Richard Crenna) omuzlarına yaslanıp hüngür hüngür ağladığı ve içini döktüğü o sahneyi kim unutabilir ki? “Ben sadece bana denileni yaptım” diyordu Rambo, kendisini soğukkanlı bir katile dönüştüren bu sistemin yetkililerine mağrur bir edâyla teslim olmaya giderken…


Sinemada bazı özel öyküler ve karakterler, sinemaseverlere yüzeyde göründüğünden çok daha fazla şey ifade eder. Stallone de her ne kadar kariyeri boyunca zaman zaman Amerikan faşizmine (son dönemlerde de Ermeni propagandalarına) alet olmuş/edilmiş bir aktör olsa dahi, benim gibi, gençliğini 80'lerde yaşamış milyonlarca insana bu türden güzel sinemasal anlar armağan etmiş bir sanatçı. Üstelik, kariyerinin olgunluk döneminde rol aldığı “Güçlüler Bölgesi” (Copland) gibi filmlerdeki üstün performansıyla, beyazperdede -kendisine sıklıkla yakıştırıldığı türden- sırf kas gösterisi yapan mankafalı bir adam olmadığını, yüzeysel gibi görünen oyunculuğunun altında gerçekte çok ciddi bir yetenek de bulunduğunu bütün sinema dünyasına göstermişti. Bundan tam çeyrek yüzyıl önce döküntü bir kenar mahalle sinemasında, kayalıklardan düştükten sonra kaba bir iğneyle kendi omuzundaki kocaman kas yırtığını dişlerini sıka sıka dikmesini çocuksu bir hayranlık içinde izlediğimiz o “sessiz savaşçı” öldüğünde, aslında bizim de gençliğimizden bir parça tarih olacak.

Bu yüzden, Stallone'nin hayatı gibi bizim kuşağımızın mensuplarının hayatlarında da bir dönemi kapatacak olan “Rambo-4”ü ülkemizde gösterime girdiğinde, pek muhtemeldir ki akranlarımızdan oluşan kalabalık bir kitleyle ve yoğun bir nostalji duygusu içinde izlemeye koşacağız.




il y a 17 ans