|

Bizlere ne zaman FARKLI bir öykü anlatacaksın sevgili Ferzan?

Biz çağdaş sinemadaki 'eşcinsel militanlığı'nı deşifre ettikçe, bu tür filmlerin çevresinde demirden bir zırh oluşturan eşcinseller de çılgına dönüyorlar. Fakat, onlar kızacak diye düşüncelerimizi ifade etmekten de kaçınacak değiliz. Sorumuz net olarak şu: 1997 tarihli ilk filmi 'Hamam'dan bu yana istisnasız her filminde eşcinselliği öykünün odak noktasına oturtan yönetmen Ferzan Özpetek'in beyazperdede 'eşcinsel ilişkilerin erdemi' dışında anlatacak başkaca bir öyküsü var mı?

Ali Murat Güven
00:00 - 28/03/2010 Pazar
Güncelleme: 23:23 - 27/03/2010 Cumartesi
Yeni Şafak
Bizlere ne zaman FARKLI bir öykü  anlatacaksın sev
Bizlere ne zaman FARKLI bir öykü anlatacaksın sev

SERSERİ MAYINLAR

Mine Vaganti
Yapım Yılı ve Ülkesi
: 2010, İtalya yapımı

Türü ve Süresi
: Eşcinsellik soslu aile draması / 110 dakika

Yönetmen
: Ferzan Özpetek

Senaristler
: Ferzan Özpetek, Ivan Cotroneo

Görüntü Yönetmeni
: Maurizio Calvesi

Özgün Müzik Bestecisi
: Pasquale Catalano

Kurgucu
: Patrizio Marone

Oyuncular
: Riccardo Scamarcio (Tommaso), Nicole Grimaudo (Alba), Alessandro Preziosi (Antonio), Lunetta Savino (Stefania), Ennio Fantastichini (Vincenzo), Elena Sofa Ricci (Luciana), Ilaria Occhini (Rahibe), Bianca Nappi (Elena)

İthalatçı Şirket
: AFS Film

Dağıtıcı Şirket
: Özen Film

İçerik Uyarıları:
Öyküsünde hem eşcinselliğe ilişkin yoğun göndermeler, hem de aynı yönde cinsellik/çıplaklık içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir yapım değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı
:

IMDb Puanı
: 7.4 / 10

Yeni Şafak-Sinema Puanı
: * *

İtalya'nın Lecce kenti… Tommaso ve Antonio, üç kuşaktır makarna üretim işiyle uğraşan son derece tipik bir İtalyan ailesinin oğullarıdır. Ancak her iki oğul da gelenekçi babalarına açıklayamadıkları eşcinsel bir hayat sürmektedirler. Ailenin diğer üyeleri bu durumu bilmezmiş gibi davranırlar, ancak kendini iyice işine vermiş olan baba haricinde herkes ailenin ve şirketin gelecek umudu durumundaki bu iki genç adamın cinsel yönelimlerinin farkındadır. Makarna üretimi ve şirket, aslında Tommaso'nun da Antonio'nun da umurunda bile değildir. Onlar bu dar kalıpların bütünüyle dışında, çok farklı bir hayat tarzının peşine düşmüşlerdir.


Artık iyiden iyiye “eşcinsel sineması”nın militan bir yönetmeni olmaya soyunan Ferzan Özpetek'ten yine aynı tema çevresinde dönüp duran, bu görünümüyle de gerçekten kabak tadı veren bir “gay güzellemesi”yle karşı karşıyayız. Ancak, nihai sözümüzü söylemeden önce, bu sanatçının sineması hakkında önemli bir noktayı altını çizerek ifade etmekte yarar var. Bir Özpetek filmi, biçimsel kalitesi itibarıyla her zaman ortalamanın üzerindedir. Bu yargım, yönetmenin 1997 tarihli ilk yapıtı “Hamam” için de geçerli; geçen cuma gösterime giren sonuncu yapıtı “Serseri Mayınlar” için de…


İtalya'da 1980'lerin başlarından 1990'ların ortalarına kadar çok başarılı bir asistanlık dönemi geçiren, bu dönemde sinema estetiği adına zengin deneyimler kazanan Özpetek, yanında çıraklık yaptığı İtalyan yönetmenlerinden öğrendiği yüksek kalibreli bir sinema estetiğini yapıtlarına başarıyla giydirmeyi bilen bir sanatçı… Özellikle oyuncu yönetimiyle, kurguyu ve müziği kullanımıyla her filminde göz dolduruyor ki bu yönlerinden dolayı geçmişte benim de pek çok çalışmasına cömert yıldızlar saçmışlığım söz konusudur. Hele de İtalya'da yaşıyor ve çalışıyor olmasına karşın, anavatanını hemen hiç bir filminde unutmayıp, kâh bazı setlerini burada kurarak, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise kâh Sezen Aksu'nun hüzünlü melodilerine, kâh Serra Yılmaz'ın muhteşem oyunculuğuna başvurarak Türkiye'ye sıklıkla atıfta bulunması, benim açımdan takdire şâyan bir diğer özelliği…


Fakat, yönetmenimizin -aynı zamanda kendi cinsel tercihi de olan- eşcinselliğe yönelik bu saplantılı yaklaşımı, onun her anlatısını bir tür “dinsel metin” gibi görüp kutsayan, gişede hezimete uğramaması için ölümüne destekleyen eşcinsel câmiâsının peşin beğenisi bir yana, artık resmen can sıkıcı bir görünüme bürünmüş durumda…


Biz muhafazakârlar beğenelim ya da beğenmeyelim, “eşcinsellik” insanlık tarihi kadar eski bir biyolojik ve toplumsal olgu; bu dünya çöküp hesap günü gelene kadar da yeryüzünde eşcinseller daima varolacak. Cinsel yönelimi anılan çerçevede olan kişilerin hayatın her alanında olduğu gibi sinema sektöründe bulunması da gayet doğal; dahası sinemanın zaman zaman bu netameli konuya ilgi duymasının anormal bir tarafı yok.


Buraya kadar tamam… Fakat, Özpetek gibi film yapım işinin matematiğini çözmüş, neredeyse her atışında beyazperdede yüksek bir estetik yakalamayı başaran bir sanatçının işi gücü bırakıp bütün kariyerini erkek-erkeğe aşklara yüklemesinin mantığını çözmek ise gerçekten zor… Çünkü, bunu -eşcinsellikleri cümle âlem tarafından bilinen- Pier Paolo Pasolini ve François Ozon gibi sinemacılar bile yapmadı, yapmıyor.


Yok mudur Üstad, 30 yıldır yaşadığınız İtalya'da gözünüze çarpan, ilgi ve dikkatinizi celbeden başka bir mesele? Bu nasıl bir eşcinsel fanatizmidir ki söz konusu alana en uzak bir seyir hâlindeki 2003 yapımı filminiz “Karşı Pencere”ye bile ne yapıp edip eşcinsel bir pastacının ana öyküden sürekli rol çalan gönül serüvenlerini tıkıştırdınız?


“Serseri Mayınlar”, belli bir kesimin çılgın tezahüratları eşliğinde gösterime girmesine ve oylama mekanizmasının nasıl işlediğini iyi bildiğimiz IMDb gibi sinema sitelerinden 7.4 gibi düpedüz “başyapıt” puanı toplamasına karşın, serinkanlı bir bakış açısıyla ele alındığında, Özpetek'in kendini tekrar edişinin sayısız emareleriyle dolu; yalnızca konusuyla değil zaman zaman pençesine düştüğü İtalyan işi kitsch sinema numaralarıyla da tatsız tuzsuz bir çalışma. Ancak, “kesin inançlı” Ferzan Özpetek fanatiklerine önerilir.


14 yıl önce