Coraline, bu arada evlerinde de gizli bir kapı keşfeder ve onun ardındaki esrarengiz bir geçitten ilerleyerek başka bir dünyaya çıkar. Burada ise kendi hayatının alternatif bir versiyonuyla karşılaşır. Dıştan bakınca orada yürüyüp giden düzen kendi hayatının bir benzeri gibidir; hattâ herşey daha bile güzel görünmektedir. Aralarında şefkatli “Diğer Anne”nin de bulunduğu yetişkinlerin hepsi ona karşı son derece hoşgörülü ve sıcakkanlı bir tavır içindedirler. Küçük kız, kapının ardındaki gizli dünyada yaşayan alternatif akraba ve arkadaşlarının bir anda ilgi merkezine dönüşmüştür. Öyle ki esrarengiz kedi bile onunla yakından ilgilenince, böylesi bir ilgi sağanağı karşısında hayretler içinde kalacaktır. Bir süre sonra da kendi kendine “Acaba ben bildiğimiz dünyaya değil de, yeni tanıştığım diğer dünyaya mı mı aitim?” sorusunu sormaya başlar.
Ancak, Coraline'in “Diğer Dünya”ya yaptığı, ilk anda son derece eğlenceli görünen ziyaretlerin arka planı ise hiç umulmadık tehlikeler barındırmaktadır. Gitgide tekinsiz bir görünüm alan bu alternatif dünyada, özellikle de “Diğer Anne”nin onu sonsuza kadar orada tutmak için çevirdiği entrikalar yüzünden kahramanımızın başı derde girer. Önceleri aşırı sıkıldığı ve sürekli kurtulmak istediği gerçek evi, bu yanılsamanın ardındaki sevimsiz gerçekleri fark ettiği andan itibaren gözünde tütmeye başlamıştır. Fakat, geriye dönmek artık o kadar da kolay değildir; Coraline'in ait olduğu dünyaya geçip ailesini kurtarabilmesi için büyük bir kararlılık ve cesaret göstermesi gerekmektedir.
Dünya çapındaki satışları o tarihten bu yana 1 milyonu geçen “Coraline”, şimdiye kadar 30'dan fazla dünya diline çevrilerek, Gaiman'ın en fazla yabancı dile aktarılan eseri oldu. Bu popüler romanın, animasyon sihirbazı Henry Selick tarafından dijital sinemacılık öncesi dönemin yapımı en zor, ancak seyri de o oranda en zevkli sinema tekniklerinden biri konumundaki “stop-motion” (gerçek maket ve kuklaları kare kare ilerleterek onlara hareket kazandırma) ile gerçekleştirilen beyazperde uyarlaması, aynı zamanda üç boyut teknolojisini kullanarak görsel ihtişamını ikiye katlıyor.
Selick, gençlik yıllarındaki bir kaç kısa metrajlı animasyon denemesinin ardından, 1993 yılında, senaryosu kült sinemacı Tim Burton tarafından yazılan “Noel Öncesi Kâbusu” (A Nightmare Before Christmas) adlı ünlü “stop-motion” yapıtı yönetmiş ve bu filmde elde ettiği yüksek başarı nedeniyle, ilerleyen yıllarda anılan tekniğin Hollywood'daki en saygın temsilcilerinden birine dönüşmüştü. “James ve Dev Şeftali” (James and the Giant Peach, 1996), “Maymun Kemiği” (Monkeybone, 2001) ve kısa metrajlı bir animasyon öykü olan “Ay Kızı” (Moongirl, 2005) gibi çalışmalarıyla ustalığını giderek artıran yönetmen, üç boyutlu olarak çektiği son filmi “Coraline” ile kariyerinin de zirve noktasına ulaşmış durumda…
Bu filmde yer alan karakterlerin, çağdaş animasyonlarda olduğu üzere birer sanal/dijital çizim değil, ihtiyaca göre değişik boylarda üretilmiş ve her karede küçük bir hareket verilerek büyük bir sabırla “canlandırılmış” gerçek kuklalar olduğunu altını çizerek belirtelim. İki yıllık zorlu bir emeğin ardından perdeye yansıyan sonuç ise ayakta alkışlanacak cinsten…
“Coraline”, eğitici-öğretici unsurlarla desteklenmiş cezbedici öyküsünün yanısıra teknik yetkinliğiyle de hayranlık uyandıran bir animasyon örneği olarak, yalnızca küçüklerin değil, her yaştan sinemaseverlerin ilgisini fazlasıyla hak ediyor.
Disney şirketinin (ülkemizde de yayında olan) televizyon kanalında ilk kez 2006 yılı Mart ayında gösterime sunulan “Hannah Montana”, kısa sürede ABD'de en çok izlenen diziler arasına girerken, başrol oyuncusu Miley Cyrus'a da henüz 14 yaşında uluslararası bir şöhretin kapılarını açtı. Dizide canlandırdığı Miley Stewart/Hannah Montana çifte karakteriyle dünyanın dört bir köşesindeki genç kuşak izleyicilerin idolüne dönüşen yıldız, ekranda elde ettiği bu büyük başarının ardından ülkesinin 70 ayrı kentinde diziyle aynı adı taşıyan bir de konser turnesi gerçekleştirmiş ve anılan organizasyonun biletlerinin tamamı satılmıştı.
Ardı ardına üç sezon boyunca yakaladığı yüksek ratingin yanısıra Emmy ödülüne de aday gösterilmiş bir dizinin beyazperdeye uyarlanması, ilk anda başarısı garantili bir formül gibi gözüküyor. Ancak, Peter Chelsom'un Disney şirketi için çektiği bu müzikal uyarlama, geçen ay gösterime girdiği anavatanında kelimenin tam anlamıyla “elde patlamış” durumda… Diziyi üç yıldır gözlerini kırpmadan takip eden batılı hayranları, aynı öykünün beyazperde versiyonunu ise son derece sönük ve zevksiz bulduklarını belirtmekteler. Öyle ki uluslararası sinema sitesi Imdb'de -şimdiye kadar bir benzeri daha görülmedik biçimde- dizinin izleyiciden aldığı puanların ortalaması 10 üzerinden 6 dolayındayken, filminki ise 2,5'larda sürünüyor.
Velhasıl, bütün olay, “aile boyu sanatçı kontenjanı”ndan piyasaya sürülen bu cici kızımızın film boyunca söylediği 12 adet sabun köpüğü parça, üstüne bolca şamata ve bir tutam da yeni yetme romantizminden ibaret… Eğer ki bu zayıf sinemasal karışım size ve çocuklarınıza yeterli gelecekse, Hannah Montana'nın serüvenleri de belli ölçüde eğlendirici olabilir. Ancak, hafta sonunda evinizden çıkıp bin bir meşakkat ve masraf eşliğinde bir salona ulaştığınızda beyazperdede bundan daha fazlasını görmeyi arzuluyorsanız, o zaman uzak durun.