|

Faşizmin doğurgan karnı

Alman yönetmen Dennis Gansel'in 1967 yılında California'daki bir lisede gerçekleştirilen ürkütücü bir deneyden yola çıkarak beyazperdeye uyarladığı “Tehlikeli Oyun”, “Gençlerimiz Kurtlar Vadisi'ni izleyince mafya, Recep İvedik'i izleyince de küfürbaz mı olacak” diye gevelenenlere lâyık oldukları cevabı sosyoloji biliminin verileriyle sunan sarsıcı bir başyapıt...

Ali Murat Güven
00:00 - 10/05/2008 Cumartesi
Güncelleme: 18:28 - 9/05/2008 Cuma
Yeni Şafak
Faşizmin doğurgan karnı
Faşizmin doğurgan karnı

TEHLİKELİ OYUN

(Die Welle)
2008-Almanya Yapımı

Almanya Film Akademisi Ödülleri / En İyi Üçüncü Film Ödülü

Almanya Film Akademisi Ödülleri / En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü

ABD-Sundance Film Festivali / En İyi Film Adaylığı

Yönetmen:
Dennis Gansel

Senaryo:
(Amerikalı lise öğretmeni Ron Jones'un deneyimleri ve yazdığı kısa öyküden uyarlamayla) Dennis Gansel, Todd Straser, Peter Thorwarth

Görüntü:
Torsten Breuer

Müzik:
Heiko Maile

Kurgu:
Ueli Christen

Süre:
110 dakika

Oyuncular:
Jürgen Vogel, Frederick Lau, Max Riemelt, Jennifer Ulrich, Christiane Paul, Elyas M'Barek

Dağıtıcı Şirket:
Umut Sanat Ürünleri

İnternet Sitesi:

İçerik uyarıları:
İçeriğindeki argo konuşmalar ve bazı bölümlerindeki kısa şiddet gösterileri nedeniyle, 12 yaşından küçüklerin ve bu tür temalardan hoşlanmayanların izlememesi önerilir. Bunun dışında, her düzeyden eğitim kurumlarındaki eğitimcilere şiddetle tavsiye edilir.

* * * *

Almanya'nın Berlin kentindeki bir kolejde sosyal bilimler öğretmeni olarak görev yapan Rainer Wenger, öğrencilere dünyadaki değişik yönetim biçimleri hakkında uygulamalı bir eğitimin verileceği yeni haftanın başında, kendi sınıfı için “otokrasi”yi (tek adam yönetimi) seçer. Monotonluktan sıkılmış durumdaki öğrenciler de oylamayla belirlenen bu tercihten gayet memnun gözükmektedir.

Wenger, haftanın ilk günü yeni sistemin kurallarını koyar. Birinci kural “kendisine kayıtsız şartsız itaat edilmesi”dir. Sonrasında da ayağa kalkarak bağıra bağıra konuşmak, sınıf içinde ve dışında bir örnek giyinmek, ortak bir selam biçimi ve grup amblemi kullanmak, kendinden olanı koruyup “yabancı”yı dışlamak gibi yeni yeni kurallar ortaya çıkar. Öğrencileri eğlendirip hayatlarına heyecan getiren bu ilginç oluşum giderek büyür ve önce sınıfın, ardından da okulun dışına taşarak bir çok yeni taraftar kazanır.

Haftanın son günü geldiğinde ise bu sessiz sakin Alman kolejinde, kendisi gibi düşünmeyen arkadaşlarını her an dövmeye, hattâ silahını çekip öldürmeye hazır olan “Dalga” kod adlı “faşist bir çete”nin türediğine tanık oluruz. Bütün hedefi eğlendirici bir ders yöntemi oluşturmak olan Wenger, şimdi artık kendisi tarafından türetilmiş bu azgın canavarın dişleriyle karşı karşıyadır.


GERÇEK BİR OLAYDAN UYARLANDI

Orijinal Almanca adı “Die Welle” (Dalga) olan “Tehlikeli Oyun”, 1967 yılında California-Palo Alto'daki Cubberley Lisesi'nde görev yapan Amerikalı tarih öğretmeni Ron Jones'un anılarından beyazperdeye uyarlanmış. Jones, okuttuğu sınıflardan birinde, öğrencilerin, “Nazi dönemi Almanya'sında toplum, nasıl oldu da milyonlarca Yahudi komşusunun, arkadaşının ve akrabasının fırınlara gönderilişi karşısında bu denli sessiz ve tepkisiz kalabildi?” şeklindeki kritik bir sorusuyla karşılaşır. Bunun üzerine, “Dilerseniz, böyle bir durumun nasıl oluştuğunu sizlere uygulamalı olarak göstereyim” diyerek, onlara cevap mahiyetinde irkiltici bir sosyal psikoloji deneyine girişir. Ve yalnızca bir hafta içinde, sınıfındaki öğrencilerinden, kendine özgü selamları, simgeleri, kılık-kıyafetleriyle, “Üçüncü Dalga” adını verdiği dört dörtlük bir faşist topluluk oluşturur. Yeni haftaya girilirken de kasabanın dört bir yanından “grup mensupları”nın diğer öğrencileri yakaladıkları her köşede kıyasıya dövüp hastanelik ettiğine dair haberler gelmeye başlayınca okul yönetimi derhal duruma el koyar ve çığırından çıkan deney durdurularak öğrenciler farklı sınıflara dağıtılır.


BÜTÜN DİKTATÖRLERİN İZLEDİĞİ YOL AYNI

Sevilen bir rehber kişilik, grup bilincini pekiştirici bir kaç aksesuar ve tatbik edene moral veren, kendini güçlü hissettiren bir kaç basit ritüel... Beyinleri henüz zararlı bilgilerle kirletilmemiş olan gençlerin kötü bir amaç uğruna güdülenmesi ve topluca “itaatkâr birer robot”a dönüştürülmeleri işte bu kadar kolay olabiliyor. Tarihteki bütün totaliter hareketlerin liderleri, Hitler, Mussolini, Franco, Le Pen ve nihayet kendi gençlik hareketini oluşturma sevdası içindeki Vladimir Putin hep aynı yöntemleri kullanmadı mı? Hitler'in bir meydanda yüz bin kişiye aynı anda selam çaktırmasını sağlayan “Nasyonal Sosyalist Gençlik Örgütü” ile Putin'in “Bol bol çocuk yapıp çoğalın, Rusya'nın ilerideki hedefleri için (ki bu hedefler arasında Türkiye'yi işgal etmek de söz konusu) sizlere çok ihtiyacımız var” çağrısı yaptığı yeni Rus ırkçı hareketi arasında ne organizasyon mantığı, ne de güdüleme teknikleri açısından zerre kadar bir fark yok.

Faşizm üzerine sinemadaki en güçlü ve anlamlı sözleri, yine bu hareketin kurucusu olan Alman ulusu söylemiştir. “Şiddetin ozanı” nâmıyla anılan kızılderili kökenli büyük Amerikalı yönetmen Sam Peckinpah'ın, bütünüyle Alman topraklarında, Alman sermayesiyle ve Alman oyuncuların katkılarıyla çektiği 1977 yapımı unutulmaz filmi “Şeref Madalyası” da bunun en güzel örneklerinden biri olarak hâlâ belleğimde duruyor.

Anılan yapıtın finalinde, kariyeri boyunca sayısız şiddet gösterisine katılmış, Nazizmin manyakça ideallerine inanmasa da askerliğin gereklerini yerine getiren cesur Alman çavuşu Steiner'in (James Coburn), daha bir makineli tüfeği bile doğru düzgün tutamazken en büyük savaş nişanı “demir haç”a göz diken ihtiraslı binbaşı Stransky'nin (Maximilian Schell) cephedeki küçük bir Rus çocuğunun karşısında düştüğü sefil durumu kahkahalar içinde izlediğine tanık oluruz. Bu sahnede film biter ve yazılar belirip kaybolurken ekrana Nazi döneminden vahşet kareleri yansımaya başlar. Ancak, Steiner'in histerik kahkahaları savaş fotoğraflarının üzerinde de devam eder. Derken, insanın içini burkan bu kareler giderek İkinci Dünya Savaşı'ndan uzaklaşır ve Kore'den, Cezayir'den, Vietnam'dan kıyım görüntülerine dönüşür. Ve film, Steiner kahkahalarını sürdürürken, Alman tiyatro yazarı Bertolt Brecht'in şu çarpıcı cümleleriyle sona erer:

“Ey, faşizmi kökten bertaraf ettiğini sanan gafil dünya! Bil ki o, doğum sancıları içindeki kart bir fahişe gibi, yavrularını her an her yerde yeniden dünyaya getirmeye hazırlanıyor!”

Evet; faşizmin doğurgan rahmi, günümüzde de -radyo, televizyon ve sinemanın dehşetli katkıları eşliğinde- günümüzde de iblislerini yetiştirmeyi sürdürüyor. 1960'lara kadar ABD'nin güney eyaletlerinde, sonrasında ise Bosna'da, Kosova'da, Halepçe'de, Ruanda'da, Solingen'de yakılan o ahşap Türk işçi evinde ve nihayet günümüz Irak'ında gördüğümüz manzaralar, bu iğrenç rahmin yetiştirip yeryüzüne saldığı hilkat garibelerinin birer eseri değil midir?


EĞİTİMCİLERİN KAYITSIZ KALMAMASI GEREKEN BİR YAPIT

Dennis Gansel'in dört dörtlük bir yönetimle çektiği, son derece inandırıcı oyunculuklarla bezeli olan “Tehlikeli Oyun”da, öğrencilerinden biri -paçasına yapışıp her yerde takip ettiği- öğretmeni Wenger'e, “Sizin bir koruma görevlisine ihtiyacınız var” der. Öğretmen şaşkındır, “Ne koruması? Oğlum, senin hiç işin gücün yok mu? Beni takip edip duracağına evine gitsene!” diye karşılık verir. Çocuğun cevabı ise modern zamanlarda evlat-ebeveyn ilişkilerinin vardığı son nokta üzerinden bütün filmin esaslı bir özetidir aslında:

“Evde beni umursayan hiç kimse yok ki? Ben, kurduğunuz bu grubun içinde ve sizinle birlikteyken çok daha mutluyum!”

Sevgili öğretmenler ve anne-babalar, bu değerli filmi mutlaka izleyin. Dahası, böyle bir öyküyü kaldırabilecek yaştaki çocuklar ve gençlerle de paylaşın “Tehlikeli Oyun”u. Üzerinde yeni yeni yürümeye başladıkları hayat yolunda ruhları “lidersiz” bırakılan, sağlıklı ve doğru bilgilerle donatılmayan kalbi ve belleği tertemiz gençlerin kısa sürede nasıl da birer "toplum düşmanı"na dönüşebileceğini bundan daha iyi anlatan bir sinema yapıtı izlediğimi hatırlamıyorum çünkü...


16 yıl önce