Onbinlerce yıl öncesinde, tarihin karanlık sayfalarını yaşayan antik Yunanistan toprakları… Gözü kara bir iktidar mücadelesi insanları krallarla, kralları da tanrılarla karşı karşıya getirmiştir. Fakat, bu savaşın tanrılar arasındaki cephesi, gitgide bütün dünyayı yok edebilecek bir şiddete doğru tırmanmaktadır.
Zeus'un, tanrı olarak doğmuş, ancak insan olarak büyütülmüş oğlu Perseus, ailesini yeraltı dünyasının intikam peşindeki tanrısı Hades'ten korumakta aciz kalmıştır. Rakibinin dehşetli gücü karşısında yılgınlığa sürüklenen Perseus, son çare olarak çok tehlikeli bir görevin başına geçmeye talip olur. Bu da babası Zeus'tan iktidarı devralıp, cehennemi yeryüzüne taşıma peşindeki Hades'i kendi krallığında mağlup etme görevidir.
Yasak dünyaların derinliklerinde tehlikelerle dolu bir serüvene atılan kahramanımızın emrindeki cesur savaşçılardan biri de Draco'dur. Bu tecrübeli komutan, tanrı vergisi güçlerini kullanmakta oldukça isteksiz davranan Perseus'u mücadelesinde yüreklendirmeye çalışır. Kötü ruhlu iblisler ve korkunç canavarlara karşı giriştikleri savaşlarda hayatta kalabilmelerinin tek yolu, Perseus'un bir tanrı olarak gücünü kabullenmesi, yenilgiyi inatla reddedip kendi kaderini yeniden yazmasıyla mümkün olacaktır.
Louis Leterrier'nin yönettiği “Titanların Savaşı”na kaynaklık eden aynı adlı özgün filmi, bundan yaklaşık 30 yıl önce, henüz bir ortaokul öğrencisiyken, Aksaray'daki bir sinema salonunda gözlerim faltaşı gibi açılmış bir vaziyette izlediğimi daha dün gibi hatırlıyorum. Desmond Davis imzasını taşıyan o öncü yapıtın sinema tarihi açısından hiç kuşkusuz ki en önemli özelliği, beyazperdenin gördüğü en büyük özel efekt sihirbazlarından biri olan Ray Harryhausen'ın da son çalışması oluşuydu. Dijital teknolojilerin, bilgisayar ekranında yaratılan sanal görüntülerin henüz telaffuz bile edilmediği dönemlerde canavarlı filmlerdeki bütün o ürkütücü yaratıkları elastikî maddelerden tek tek elleriyle yoğurup biçimlendiren ve bunlara “stop-motion” (kare kare çekim) tekniğiyle hayat veren Harryhausen, halen hayatta olup 90'larına erişmenin sefasını sürüyor. Ancak, efsanevî sanatçı, jübilesini tam 60 yaşındayken, Lawrence Olivier, Ursula Andress, Burgess Meredith, Claire Bloom, Susan Fleetwood ve Harry Hamlin gibi o dönemin ünlülerinin resmigeçide çıktığı bu filmdeki mitolojik canavarlarla yapmış, üretim sırrı kendisine ait olan oyun hamuru benzeri malzemelerine bir daha da hiç elini sürmemişti.
Gerçi, günümüzün CGI (computer generated image-bilgisayar tarafından üretilen görüntü) teknolojilerinde Harryhausen'in binbir zahmetle ürettiği o hamurdan canavarlara artık ihtiyaç yok; özel efekt tasarımcıları ellerinin altında büyük bir ekran, yeterli hafızaya sahip bir bilgisayar ve bir kaç da özel program olduğunda, zaten bunların daniskasını üretiyorlar. Ancak, büyük ustanın elinin değdiği “Sinbad'ın Yedinci Yolculuğu” (The 7nd Voyage of Sinbad,1958), “Esrarlı Ada” (Mysterious Island, 1961), “Jason ve Argonotlar” (Jason and the Argonauts, 1963), “Aydaki İlk İnsanlar” (First Men on the Moon, 1964) ve “Bir Milyon Yıl Önce” (One Million Years B.C., 1966) gibi klasik yapımları izleme fırsatını bulmuş kıdemli sinemaseverler, onun somut maketlerle gerçekleştirdiği, her biri çok büyük birer emek ve sabır ürünü özel efektlerinin seyrinin ne denli ayrıcalıklı bir keyif olduğunu da hemen hatırlayacaklardır. Hele hele, bunlardan “Jason ve Argonotlar”da, yine bir mitolojik kahraman olan Jason'un tepegöz canavarı ve ürkütücü iskelet ordusuyla giriştiği bir mücadele vardır ki sinema tarihinde özel efektlerden söz eden hemen her belgeselde bu görüntülere rastlamanız mümkün…
Ray Harryhausen'ın vaktiyle bizleri epeyce korkutmuş “yılan saçlı Medusa”sını bu kez dijital olanıyla takas eden ikinci kuşak “Titanların Savaşı”, 1990'lar ve 2000'lerin ilk yarısı boyunca öykülerinde özel efektlerin ciddi bir yer işgal ettiği filmlerde asistanlık yapan, 2005'den itibaren de rüştünü ispat ederek ardı ardına “Köpek Danny” (Danny the Dog, 2005), “Taşıyıcı-2” (Transporter-2, 2005) ve “İnanılmaz Hulk” (Incredible Hulk, 2008) gibi aksiyon dozu yüksek filmlere imza atan 1973-Paris doğumlu yönetmen Louis Leterrier'nin son çalışması… Hızlı bir sinema diline meftun olan kuşakdaşımız Leterrier, tıpkı bizler gibi henüz bir yeniyetmeyken izlediği 1981 tarihli o naif Desmond Davis uyarlamasının büyüleyici dünyasına zamanında öyle bir vurulmuş ki gün gelip bu öyküyü yeniden çekmeyi daha sinemaya adımını attığı ilk günlerde kafasına koymuş. Öncü filmde Amerikalı Harry Hamlin'in üstlendiği “isteksiz yarı-tanrı Perseus” rolüne “Terminatör-4” ve “Avatar”daki başrolleriyle son zamanlarda özellikle genç kuşak izleyicinin nazarında büyük sükse yapan Avustralyalı aktör Sam Worthington'u oturtarak elini baştan güçlendiren Leterrier, yan rollere de Liam Neeson ve Ralph Fiennes gibi iki eski toprağı alarak gayet sıkı bir kadroyla işe koyulmuş. Olay örgüsü bütünüyle 1981 tarihli filmin izini takip eden “Titanların Savaşı”, gerek soluk kesici akış hızı, gerekse görsel efektlerinin kalitesiyle 30 yılı geride bırakan öncülüne elbette ki biçimsel olarak belli düzeyde fark atmayı başarıyor. Fakat, adına ister “nostalji” deyin, isterse de geleneksel özel efekt teknolojilerine daha özel bir muhabbet duyma, tamı tamına 12 aynı canavar barındıran bu gösterişli serüveni izlerken benim aklım yine Harryhausen'ın hamurdan yapılma, kare kare çekildiği için “kesintili hareketler” yapan eski moda canavarlarına gitti durdu. İçi-dışı dijital görüntü olmuş zamane sinemaseverlerinin suratıma aval aval bakmasına neden olabilecek bu arkaik tercihim de düpedüz yaşlandığımın bir kanıtı sanırım!
Sonuç olarak, “Titanların Savaşı”, ailecek ellerinize patlamış mısırlarınızı alıp, iki saat boyunca serüvenden serüvene sürüklenmenize vesile olacak, hele de özel gözlüklerle izleme sağlayan üç boyutlu salonlardan birine gitme fırsatı yakalamışsanız doğrudan doğruya bu mitolojik kahramanların aralarına dalma fırsatı bulabileceğiniz, görsel açıdan bilet ücretinin karşılığını fazlasıyla veren eğlenceli bir yapım...