|

Norveç sinemasından gelen küçük bir başyapıt

İskandinav sinemasının en sıradışı yönetmenleri arasında yer alan Bent Hamer imzalı 'O'Horten', çağdaş batı toplumlarında yaşlılık ve yalnızlık hâlleri üzerine duygusal ancak duygu sömürüsü yapmayan değinmelerle bezenmiş, yalnızca öyküsüyle değil başarılı oyunculukları ve müziğiyle de dikkati çeken bir film...

Ali Murat Güven
00:00 - 23/08/2009 Pazar
Güncelleme: 16:25 - 23/08/2009 Pazar
Yeni Şafak
Norveç sinemasından gelen küçük bir başyapıt
Norveç sinemasından gelen küçük bir başyapıt

DEMİRYOLCU O'HORTEN / O'Horten

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2007, Norveç-Almanya-Fransa ortak yapımı

Türü ve Süresi:
Kara komedi / 90 dakika

Gösterim Dili:
Orijinal seslendirmesi Norveççe olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur.

Yönetmen:
Bent Hamer

Senarist:
Bent Hamer

Görüntü Yönetmeni:
John Christian Rosenlund

Özgün Müzik Bestecisi:
John Erik Kaada

Kurgucu:
Pål Gengenbach

Sanat Yönetimi Ekibi:
Karl Júlíusson (Yapım Tasarımcısı), Olivier Marcouiller (Set Dekoratörü), Anne Pedersen (Kostüm Tasarımcısı), Eva Rygh Holstein ve Siw Järbyn (Makyözler)

Oyuncular:
Baard Owe (Odd Horten), Espen Skjønberg (Trygve Sissener), Ghita Nørby (Fru Thøgersen), Henny Moan (Svea), Bjørn Floberg (Flo), Kai Remlow (Steiner Sissener), Per (Lokfører), Bjarte Hjelmeland (Kondüktör)

İthalatçı Şirket:
Bir Film

Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film

İçerik Uyarıları:
Kısa süreli bir çıplaklık içermektedir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Ödülleri:
2008 / Norveç-Amanda Ödülleri / “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” (Espen Skjønberg) ve “En İyi Ses Tasarımı” (Petter Fladeby) 2008 / Belçika-Flanders Uluslararası Film Yarışması / “En İyi Yönetmen” Ödülü

Yıldız Puanı:
* * * ½

Norveçli tren kondüktörü Odd Horten, dakik bir demiryolu ağının herkes tarafından sevilip sayılan çalışkan bir mensubu olarak, başkent Oslo ile Bergen istasyonları arasında yolculuklar yaptığı upuzun bir kırk yılın sonunda, yaş haddinden emekli edilir. Ödülü ise meslektaşlarının katılımıyla gerçekleştirilen mütevazı bir uğurlama partisidir. O partiden sonra, yıllarını verdiği istasyonu onun için artık aile sıcaklığını hissettiği güven dolu bir mekân olmaktan çıkmıştır. Trenin makinisti ilk kez kendisini almadan orayı terk ettiği anda da önünde uzanan son ömür kırıntılarının çok farklı bir yolculuğa açıldığını anlar. Sakin, yalnız ve düzenli hayatı, yerini, önceden asla tahmin edemeyeceği kadar acayip serüvenlerle dolu yepyeni bir geleceğe bırakmak üzeredir.
Norveç sinemasının 2000'lerdeki gururu yazar-yönetmen Bent Hamer, gösterildiği bütün ülkelerde ayakta alkışlanan bu küçük başyapıtıyla, bizlere dünyanın her köşesindeki izleyicilerin kolaylıkla anlayabileceği, insan sıcaklığıyla sarıp sarmalanmış harika bir öykü sunuyor.

Amerikan sinemasının gözü kör olsun; daha çocukluktan itibaren hayatımızın her cephesini kuşatıp beğenilerimizi biçimlendirdiği gibi, sinema salonlarında da kendisinden başka seslere ve farklı nefeslere asla geçit vermiyor. Hâl böyle olunca, doğaldır ki bizler de ana akım sinemanın dışında kalan pek çok yetenekli Avrupalı yönetmeni ve onların güzelim çalışmalarını yakından tanıma fırsatı bulamıyoruz. Bu saatten sonra sinema dünyasından böylesine çarpıcı -Hollywood dışı- sürprizlerle karşılaşmak, ancak festivalleri çok sıkı takip etmekle ya da alternatif ülkelerin filmlerini satın alıp dağıtmaya meraklı ithalatçıların “ilgisizlikten dolayı bezmemesi için” için dua etmekle mümkün olabilir.


KALİTELİ KISA FİLMLERDEN ÖDÜLLÜ UZUN METRAJLARA UZANAN BİR KARİYER

1956 doğumlu Hamer, 1990'ların başlarında adım attığı sinema dünyasında ismini ilk olarak “Alkış” (1994) adlı kısa filmiyle duyurdu. Bu yapıtıyla Norveç'in “Altın Portakal”ı olan Amanda Ödülleri'nde kısa metraj dalında “en iyi film” ödülünü kazanan sanatçı, ertesi yıl çektiği “Yumurtalar”la da uzun metrajlı sinemaya geçiş yapacaktı. Ülkesinde kazandığı büyük övgü ve ödüllerin yanısıra dört ayrı uluslararası festivalden de önemli ödüllerle dönen bu yapıt, Hamer'in dünyanın dört bir köşesinde fanatik hayranlar edinmesine vesile oldu.

“Güneşli Bir Gün” (1998) ve “Mutfak Öyküleri” (2003) adlı yapıtlarıyla küresel popülaritesini iyice artıran Hamer, başarılı çalışmalarının sektörde kendisine kazandırdığı saygınlıkla da 2005 yılında çok uluslu bir ortak yapıma imza atıyordu. Sanatçı, bütünüyle ABD topraklarında çektiği “Bir Sürü İşte Çalışan Adam” adlı filmiyle ilk kez Matt Dillon ve Marisa Tomei gibi Hollywood yıldızlarıyla çalışma imkânı bulacaktı. Charles Bukowski'nin bir romanından uyarladığı bu filmin elde ettiği orta halli başarı da onu Yeni Dünya'da ciddi bütçelerin teslim edilebileceği, ticarî açıdan güvenilir bir markaya dönüştürdü.

Ülkemiz sinemalarına yaklaşık iki yıl gecikmeli olarak ulaşan “O'Horten” ise Hamer'in şimdiye kadar çektiği beş uzun metrajlı film içinde, bizce her açıdan en usta işi olanı… Tertemiz anlatımı, abartıdan uzak doğal oyunculukları ve öyküsünü başarıyla bütünleyen müzikleriyle, kapitalist toplumlarda yaşlılık ve yalnızlık üzerine kimi zaman neşeli, kimi zaman da hüzün yüklü saptamalar yapan küçük bir başyapıt bu…

ABD de dahil gösterime çıktığı bütün batı ülkelerinde büyük bir beğeniyle karşılanan filmin en dikkat çekici erdemi ise seyirciye söylemek istediklerini işin kolayına kaçarak bol mendil ıslattıran arabesk bir duygusallık üzerinden değil, tam aksine son derece sakin ve ölçülü bir dil kullanarak ifade etmesi… Kuzey'in her yıl 8 ay buzlarla kaplı ülkesi Norveç'in o dondurucu soğuğunu içimizde hissetsek de öykünün sahip olduğu güçlü iyimserlik ve yaydığı insan sıcaklığıyla son tahlilde adım adım içimiz ısınıyor.

Bu hafta sonunun ve son haftaların en iyi filmi…




15 yıl önce