|

SİNEMA TARİHİNDEN NADİDE KARELER

Ali Murat Güven
00:00 - 5/02/2011 Cumartesi
Güncelleme: 02:07 - 6/02/2011 Pazar
Yeni Şafak
SİNEMA TARİHİNDEN NADİDE KARELER
SİNEMA TARİHİNDEN NADİDE KARELER
alimuratg@yahoo.com

Kanatları kopartılsa da uçmayı sürdüren bir kelebek…

Yıl,
1973
… Yer,
Fransız Guyanası
yakınlarındaki
Şeytan Adası
… Suç tarihinin en ünlü mahkûmu,
Henry “Papillon” Charrière
(Anri Şariye okunur)
, hayat hikâyesinin anlatıldığı
“Kelebek”
adlı filmin setine yaptığı ziyaret sırasında, bu unutulmaz başyapıtta kendisini canlandıran aktör
Steve McQueen
ile sohbet ediyor.
Fotoğraf, sette görev yapan bir işçinin amatör makinesiyle çekildiği için oldukça puslu… Kafalar hafifçe kesilmiş, dahası makinedeki film tam ortasından ışık almış… Ancak, bütün bunlar, o gün
Şeytan Adası
'nda gerçekleşen buluşmanın duygusal önemi karşısında basit birer teferruat olmaktan öteye gidemiyor.
1906
yılında
Fransa
'nın
Ardèche
kentinde doğan
Henry Charrière
,
17
yaşından itibaren başkent
Paris
'teki suç örgütlerine katıldı ve zaman içinde de bu piyasada kendi çapı ölçüsünde dans eden orta karar bir dolandırıcıya dönüştü. Yıllar boyunca ufak tefek bir çok malî suç işlemesine rağmen,
1931
yılında bir genelev patronunu öldürme iddiasıyla tutuklandığında, kendisine yöneltilen bu ağır suçlamayı ne mahkemede, ne de ömrünün herhangi bir gününde asla kabul etmeyecekti. Fakat, genç adam, yargılaması sonucunda eldeki muğlak deliler yeterli görülerek, bir daha asla anavatanına dönmemek üzere,
Fransa
'nın
Güney Amerika
topraklarındaki sömürgesi
Fransız Guyanası
'nda
“ömür boyu hapis”
cezasına çarptırıldı. Başkentte oldukça nüfuzlu biri konumundaki maktulun aile çevresinden mahkemeye yapılan baskılar sonucu aldığı bu cezanın ilk on yılı da
Guyana
açıklarındaki
Şeytan Adası
'nda
“kürek işçiliği”
şeklinde infaz edilecekti.
Tarihte, ünlü Fransız subayı
Alfred Dreyfuss
'un da asılsız bir casusluk suçlamasıyla (
Dreyfuss Dâvâsı
) yargılanıp gönderildiği yer olarak hatırlanan, kapısından içeri bir girenin bir daha kolay kolay sağ çıkamadığı
Şeytan Adası
cezaevi, 19 ve 20'nci yüzyıl Fransız adalet sisteminin mahkûmlara karşı zalimâne tutumunun en ürkünç simgesi olarak günümüzde hâlâ insanlara yaşattığı korkunç acılarla hatırlanmaktadır.
Cinayet suçlamasını kesinlikle kabul etmeyen
Charrière
,
1852-1946
yılları arasında
“hizmet”
veren bu cezaevi kompleksinde toplam
13 yıl
kaldı. Anılan süre zarfında da temel insan hakları ve insan onuruna aykırı ne kadar cezalandırma biçimi varsa hepsini sırasıyla yaşadı. Akıl almaz bir kararlılıkla tam
9 kez
kaçma teşebbüsünde bulunan efsanevi mahkûm, bunlardan (Hindistan cevizi kabuklarını birbirine bağlayarak sal yaptığı) dokuzuncusunda adadan kaçmayı başaracaktı. Ceviz kabuklarının üzerinde günlerce süren bir açık deniz yolculuğunun ardından
Venezuela
kıyılarına vuran
Charrière
, bu ülkede bir yıl boyunca cezaevinde tutuldu; ancak daha sonra
Fransa
'dan gelen iade talebi
Venezuela
adlî makamları tarafından reddedilince özgürlüğüne kavuştu. Geride bıraktığı dehşet dolu yılların maddî ve manevî etkilerini üzerinden atmaya çabalayan yorgun adam, hayatının sonraki bölümünü -kendisini vatandaşlığa kabul eden- bu ülkede geçirdi ve orada evlenip çoluk çocuğa karıştı.
Charrière
, kaçtığında kendisi için
“insanlığın yüz karası”
suçlamasını yapan Fransız makamlarına inat, ona özgürlüğünü bağışlayan
Venezuela
'yı hiç bir zaman utandırmadan yaşadığı gibi, başkent
Caracas
ve
Maracaibo
kentlerinde açtığı restoranlar zinciriyle de zamanla yeni vatanının en renkli simâlarından birine dönüşecekti. Bu arada, 1960'ların başlarında yavaş yavaş cezaevi hatıralarını da kaleme almaya başlamıştı.
Fransa
'nın yüz yıl önceki utanç verici ceza infaz sisteminin yerden yere vurulduğu
“Kelebek”
adlı ilk otobiyografik kitabıyla 1960'ların sonlarından itibaren bütün dünyada benzersiz bir popüler edebiyat fenomenine dönüşen kahramanımız,
1973
yılında, Amerikalı yönetmen
Franklin J. Schaffner
'ın -yayımlandığı her ülkede best seller olan- bu eseri beyazperdeye uyarlama teklifine de hiç tereddütsüz onay verecekti. Çünkü, yaşadıklarının uluslararası kamuoyu tarafından bilinmesi, onun için para kazanmaktan çok daha önemli bir hedefti.
Sonuçta, bölgedeki tropikal iklim koşullarının doğurduğu ciddi zorluklara rağmen, dev bir bütçeyle ve olayların yaşandığı gerçek mekânlarda çekilen
“Kelebek”
, gösterime girer girmez tıpkı kitap versiyonu gibi sansasyonel bir ürüne dönüştü. Besteci
Jerry Goldsmith
'in bu hikâye için hazırladığı duygu yüklü müziklerle
Oscar
'a, başrol oyuncusu
Steve McQueen
'in de ortaya koyduğu olağanüstü performansla
“Altın Küre”
ye aday gösterildikleri film, bütün dünyada muazzam bir ilgiyle karşılanıp hasılat rekorları kıracaktı.
Çekimleri sırasında filmin
Şeytan Adası
'ndaki setini ziyaret eden ve
Queen
'in yanı sıra (filmde
“Kelebek”
in en yakın arkadaşı mahkûm
Louis Dega
'yı canlandıran) diğer bir büyük oyuncu
Dustin Hoffman
ile de tanışan
Charrière
, kendi hayatını anlatan bu yapıtı ne yazık ki hiç bir zaman izleyemedi. Filmin
6 Şubat 1974
'de
Paris
'te düzenlenecek olan galasına
“onur konuğu”
olarak davet edilen yazar, bu tarihten yaklaşık
6,5 ay
önce,
İspanya
'nın başkenti
Madrid
'te gırtlak kanseri tedavisi görürken,
29 Temmuz 1973
günü
66
yaşında hayata gözlerini yumdu.
Hem kitaba, hem de filme adını veren
“Papillon”
(kelebek) sözcüğü, bu gözükara Fransız'ın göğsünde bulunan küçük bir kelebek dövmesinden gelmektedir.
Şeytan Adası
ceza infaz tesislerinin savcısı, birinci kaçış denemesinden sonraki yargılaması sırasında
Charrière
'nin göğsündeki dövmeyi gördükten sonra, ona kürsüden şöyle seslenir:
“Sizin kanatlarınızı teker teker ve büyük bir zevkle kopartacağım Bay Kelebek… Böylelikle bir daha hiç uçamayacaksınız!”
Şeytan Adası
cezaevi, gitgide artan uluslararası tepkiler nedeniyle
1952
yılında hizmete kapatılarak turistik bir mekâna dönüştürüldü. Her köşesinde, orada acılar içinde can vermiş isimsiz insanların hatıraları bulunan bu büyük tesis, uzun yıllardan beri, bünyesinde bir düzine dolayındaki askerî ve sivil personelin görev yaptığı bir
“açık hava müzesi”
olarak işletilmektedir. Yılda yaklaşık
50 bin
turistin bölgeyi bilet karşılığı ziyaret ederek Fransız devletine kayda değer bir döviz girdisi sağlamasının yanı sıra, Türkiye'nin
“Türksat”
iletişim uydularının uzaya fırlatıldığı rampalar da yine aynı adada bulunmaktadır.
13 yıl önce