|
Değişim hakkı!

Adam, uzun yıllardır Amerika''da yaşayan bir ressam..

''Mağdure" eşin anlattığına göre bohem bir hayat sürmüş, birlikte barların altını üstüne getirmişler.

Bir gün adamımız, her ne olduysa yaşamını gözden geçirmeye karar vermiş..

Varlığının anlamını anlama çabası olarak görülebilecek bir bireysel değişim yaşamış..

Dinde, dindarlıkta bulmuş varlığının anlamını.

Kendince mutluluğa giden yolu bulan adamımız böylece büyük bir suç işlemiş.

İşte ''mağdure'' eşin mutsuzluğu da kocasının mutluluğu yakaladığı bu noktada başlıyor sevgili okurlar.

Eşinin değişme hakkını bir türlü tanımak istemeyen ''mağdure'' hanım Hürriyet''ten Ayşe Arman''a dökmüş içini.

Bu yaşını başını almış, eğitimli, ressam beyefendinin hayatı Fethullah Gülen Hocaefendi''nin çevresindeki insanlarla tanışınca değişmiş!

Kur''an okumaya, namaz kılmaya başlamış.

Mağdure eş bu değişimi kendisi için bir kabus olarak görüyor.

Peki bu beyefendi, eşine kendisi gibi inanması ve yaşaması için bir baskı yapmış mı?

Hayır, yapmamış.

"Sana asla kapan demem. Dinde zorlama yoktur. Benim görevim bunları sana anlatmak, ister yaparsın, ister yapmazsın!" demiş.

Hangi insan kendisini mutlu eden kişisel tecrübelerinden sevdiklerinin de yararlanmasını arzu etmez ki!

Mesela bizim ''çağdaş yaşamcılar''ımız da dindar kadınlara acıyarak bakmıyorlar mı?

Dindar kadınların da tıpkı kendileri gibi yaşarlarsa daha mutlu olacaklarını telkin etmiyorlar mı?

Bırakın telkin etmeyi, ikna odalarından geçirmemişler miydi kızlarımızı?

Onları "ya okul, ya başörtüsü" kıskacında bırakmamışlar mıydı?

Hadi eşinin itirazlarını anladık, aile yaşamında bir tarafın mutlu, diğer tarafın mutsuz olduğu bir değişim vuku bulmuş..

Aralarında sevgi ve saygı kalmışsa, iki medeni insan olarak bir şekilde kendi birlikteliklerinin yollarını arar, bulurlar.

Ama neden bir insanın değişim hakkı üçüncü kişilerce "korkunç bir ağa yakalanmış birinin öyküsü" gibi dillendiriliyor, ben de bunu anlamıyorum..

Milliyet''ten Ece Temelkuran da dünyanın doğusunda ve batısında çöreklenen bu korkunç ağa dikkatimizi çekmiş..

Bu sıradan ve çokça karşılaşılan bir vakadan "Ağa düşürülmüş zavallı bir koca ve bu kocanın mağdur ettiği gözü yaşlı bir kadın" hikayesi çıkarmaya çalışanlar kusura bakmasınlar ama gayet ustalıkla inceltilmiş bir totalitarizmin duacısı gibi görünüyorlar gözüme.

İşte ben de böylelerinden çok korkuyorum

Böyleleri için dünya yaşamında ancak bir tek tipin geçerliği vardır.

Bu tipin dışında kalanlar ise uygarlaştırma ameliyatı geçirmesi gereken zavallı mahluklardır.

Aslında bu tip insanları, yaşamın başka renkleri de olduğuna ikna edemezsiniz.

Öyle bir yerde duruyorlar ki kendi ideolojik gerçekliklerinden başka bir gerçeklik tahayyül edemezler.

Böylelerini kendi derinliğinden kurtarmak kolay değildir.

Turuncu devrim morardı!

"Bush yönetimi" tarafından Gürcistan''a atanmış genç bir valiyi andırıyordu Saakaşvili. "Turuncu devrim" diye yutturmuştular bu oyunu. Demokrasi, özgürlük, saadet getirecekti, olmadı. Turuncu devrim tam bir fiyasko oldu. Atalarımız pek güzel söylemişler, "el sözüyle gerdeğe girilmez" diye.

Saakaşvili, Bush Amerikası''nı ülküleştirdiğini, ABD''nin iç politikasıyla bütünleştiklerini itiraf etmiş. Nüfusu 5 milyonu bile bulmayan Gürcistan''da "reform" falan diyerek iki yüz elli bin kişiyi işsiz bırakmış Saakaşvili. Bağırıp çağıranlar bu işsiz güçsüz takımının akrabalarıymış! Sonuçlara bakarsak bir avuç türedi zenginden başkasına yaramamış bu turuncu devrim.

"Nerede yanlış yaptım" sorusunu sormamış kendisine besbelli. Halkının kaderini, ülkesinin geleceğini Amerika''nın, Bush''un, Batılı dostlarının eline bırakmış ama en zor döneminde yüzüstü bırakılan da kendisi olmuş. İyice köşeye sıkışan Saakaşvili şimdi "eski dostlar" şarkısını terennüm ediyormuş. Tabii, ne bir selam, ne bir haber var eski dostlardan. Hepsi yalnız resimlerde kalmış.

Şiir ve El Hamra..

Endülüs İslam Medeniyeti''nin muhteşem eserlerinden El Hamra Sarayı''nın duvar ve tavanındaki süslemeler arasında saklı on bin kadar Arapça şiir ve özlü söz ortaya çıkarılmış.

Fransız tarihçi Andre Miquel, Endülüs İspanyasının bütün sanat dallarında ihtişamlı şekilde Avrupa''ya meydan okuduğunu söyler.

Merhum Cemil Meriç''in tavsiyesiyle Türkçeye de kazandırılan "İslam ve medeniyeti" isimli eserinde şiirde bir İspanya menzilinden bahsedilebileceğini vurgulayan Miquel bakın neler diyor:

"Batılı şairlerimizin sanatlarını bu şiirlerden ödünç alıp almadıkları tartışması hala aydınlığa kavuşmuş değildir. Çok karışık, anlaşılması güç diğer etkenler bu tartışmayı içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Mesela mahalli roman şiiri İspanya-Arap lirik şirinden daha farklı mıdır? Bir diğer misal, bazı İslami edebiyat türleri saray şarkılarının üzerinde midir? Bugün Müslüman İspanya''nın ve bir bakıma Sicilya''nın, şiirde; roman dünyasından ilham aldığı itiraz kabul etmez bir gerçektir. Bunu bize kafiyenin kullanılışı, en azından birkaç yapı örneği kıta düzenlemeleri ispat etmektedir. Temalar, bilhassa aşk temaları birbirinin içine girmiştir. Şiirde sözlü Arap geleneğinden faydalanıldı. Müzik eşliği konusunda şairler hazır bir mirasa kondular. Fakat bütün bu faktörler, şiirin orijinal ve derin olan köklerine yabancı ve şekli kaldılar."

Andre Miquel, "Keşke Granada Elhamrası bize kadar hayalini uzatabilseydi" diye hayıflanır.

Biz de hayıflanalım, çünkü El Hamra''nın duvar süsleri içerisinde gizlenen şiir hazinesinin farkında bile değilmişiz.

15 yıl önce
Değişim hakkı!
Demokrasi ve mantık
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!