|
Devletten emin olmak!

Gün Zileli, "12 Eylül" öncesinde Doğu Perinçek''in ekibindeydi.

Türkiye İşçi ve Köylü Partisi''nin üst düzey yöneticilerindendi..

Perinçek grubundan kopan Zileli şimdi İngiltere''de yaşıyor.

"Havariler", "Sapak", "Yarılma" başlıklı kitaplarıyla geçmişinin muhasabesini yapmıştı..

Sanırım Havariler''de Zileli, MİT tarafından ele alınan TİKP''li bir gencin hikayesini anlatır.

Şiddet olaylarının tırmandırılması amacıyla bir gün arayla CHP ve MHP binalarını bombalayan bu genç, yaptıklarından nedamet duyarak durumu parti merkezine bildiriyor.

Zileli şöyle noktalıyor bu olayı:

"Gencin anlattıklarını kayda geçtik ve bir ''itiraf dizisi'' hazırladık. Ne var ki, dizi yayınlanmadan 12 Eylül darbesi gerçekleşti."

* * *

Geçenlerde Erzincan''da tutuklanan üç MİT mensubunun adı da bir dini cemaate yönelik bir komploya karıştı.

İddialara göre "İrticayla Mücadele Eylem Planı"nın bir parçasıymış bu olay..

Yargıya intikal ettiği için bir şey diyemeyeceğim, ak koyun kara koyun sonra belli olur.

Erzincan Olayı''yla yıllar önce Elazığ''da yaşanan bu hadise arasında benzerlik var.

Öte yandan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç''a bir suikast girişimi sözkonusuymuş.

Arınç''ın Ankara''daki evinin yakınlarında şüpheli hareketlerde bulunan iki subay yakalanmış.

Polis, askeri yetkililere teslim etmiş şüphelileri..

Bu olayın detayları da yakında ortaya çıkar..

* * *

Şuraya gelmek istiyorum..

Devletin en mahrem kurumlarında, devletin imkanlarını, devletin unvanlarını kullanarak insanlara tuzak kurma döneminin kapandığına inanmak istiyorum.

Yakın tarihimiz maalesef, bu tuzaklarla istikballeri heba edilen, canları ucuzca harcanan nice memleket evladının hazin hikayeleriyle dolu.

Nasıl oluyor da birtakım devlet görevlileri bu tür entrikalarla meşgul olabiliyorlar?

Bu cüreti nereden alıyorlar?

Nasıl bir eğitimden geçiriliyor bu insanlar?

Bu ülkenin insanları devletin kurumlarından emin olamayacaklar mı?

Güvenlik dediğimiz şey, sadece memleket hudutlarının korunmasından ibaret değil.

Güvenlik dediğimiz şey, sadece asayişin sağlanması yahut can ve mal emniyetini sağlamak da değil.

İnsanların akıl, ruh ve kalp yönünden de kendilerini emin ve güvende hissetmeleri "milli güvenlik" denen kavramın kapsamındadır.

Bu memlekette hiç kimse, her an kendisine tuzak kurulabileceği düşüncesine kapılmamalı.

Devletin görevi bu endişelere son vermektir.

Hiç kimse suç işleme ayrıcalığına sahip değildir.

Cumhuriyeti biz böyle anlıyoruz.

Çok şükür, artık işler eskisi gibi gitmiyor.

Yasalarla kendisine verilen görevlerin dışına çıkanlar er-geç yargı önüne çıkarılacaklarını hesap etmeliler.

Sahne değişti.

Bunu önce devlet görevlileri anlamalılar.

Ertuğrul Özkök''ün ''mizah'' dediği…

Ertuğrul Özkök, "Penguen" dergisinin "2009 karikatür yıllığı"na bakmış.

Yıllıkta "Ergenekon Davası"na ilişkin tuhaflıkları anlatan 15 kadar karikatür de yer alıyormuş.

Sonra da komutanına suikast yapmakla suçlanan ve intihar eden yarbayın cenaze törenine o komutanın katıldığına dikkatimizi çekmiş Özkök..

İntihar eden yarbay hakkında Ergenekon Davası sanıklarından Veli Küçük''ün "Alevidir, hemen tasfiye edilmeli" şeklinde bir fiş tuttuğunu hatırlatıyor.

Ve şöyle diyor Özkök:

"Bir ''Ergenekoncu'' bir başka ''Ergenekoncunun'' tasfiyesini istiyor.

Tasfiyesi istenen öteki ''Ergenekoncu'' ise Silahlı Kuvvetler mensubu olduğu için ''potansiyel Ergenekoncu'' komutana suikast planlıyor."

Sonra da ekliyor:

"Ee, mizah böyle bir durum karşısında eli kolu bağlı durabilir mi?"

Ergenekon Davası''nda mizaha konu olabilecek çok şey var belki ama bir o kadar trajik değil midir?

Artık kendisini savunamayacağı için merhum yarbay olayını burada bırakalım.

Özkök''ün cuntacılar ve darbeciler hakkında bu kadar bilgisiz olabileceğini tahmin etmiyordum..

Oysa trajedi ve mizah, paralel gider bu tür girişimlerde.

Özkök''e "12 Mart" öncesi cunta girişimlerine ilişkin kitaplara göz atmasını öneririm..

Mesela fırsat bulursa, "Madanoğlu Cuntası Davası"na ilişkin tutanaklara bir baksın, mizah olarak gördüklerinin alasını görecektir bu tutanaklarda..

12 Mart yerine "Baas tipi" sol bir darbe planlayan "9 Martçılar Olayı" bugün artık tarihi bir gerçektir.

Bu cuntada yer alan isimlerin yıllar sonra yaptıkları itiraflarla artık bunu biliyoruz.

Şunu da biliyoruz ki 9 Martçı cuntacılar mahkum edilemediler.

Yargılatanlarla yargılayanların aynı cuntada yer aldıkları mahkemelerde sanıklar tarafından sıkça dile getirilmişti.

"Biz buradayız, onlar neden burada değiller" diye bağırıyorlardı.

Erenekon Davası sanıklarından bazıları da böyle söylemiyorlar mıydı?

"Madanoğlu Davası" tutanaklarında cuntacıların kendi aralarında da anlaşamadıkları ve arkadan birbirlerinin kuyusunu kazdıkları anlatılır.

Birbirlerinin etnik kökenlerine ve akrabalarına ilişkin suçlamalar da sözkonusu olmuştur bu gizli toplantılarda.

Onu da bir kenara bırakalım.

"12 Eylül" öncesi yaşananlar da mı birşeyler anlatmıyor Özkök''e.. Nasıl oluyor da sabah bir devrimciyi öldüren silah akşam bir ülkücüyü öldürüyor mesela?

Özkök''ün mizahı konusu haline getirmeye çabaladığı olayların 1970-1980 arasında sıkça yaşandığını unutabilir miyiz?

Ve soruyorum..

Bu tür tuhaflıkları bir mizah yahut bir fantezi ögesi olarak görebilir miyiz?

İş bu kadar basit midir?

Tepki göstermekte haklıyız

Avrupa Birliği''nin Türkiye''ye-hem de Gümrük Birliği Anlaşması''nı imzaladığı halde- vize uygulamasını sürdürmesini anlamak mümkün değil.

Aynı Avrupa Birliği, bir zamanlar Avrupa''nın dışında gördüğü Sırbistan, Makedonya ve Karadağ''a vize muafiyeti getiriyor.

Bu ülkelerden Sırbistan henüz AB''ye üyelik başvurusunda bulunmadığı halde getiriliyor bu muafiyet.

Getirsinler, bir şey dediğimiz yok ama Türkiye''ye yapılan da yanlışlıktan öte bir art niyet ifadesidir.

Balkanlar''ın halkı Müslüman ülkelerinden Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova''ya da vize uygulamasının sürmesi, sözkonusu yaklaşımın tarihi birtakım önyargılardan beslendiğine işaret ediyor.

Bu çifte standart ve bu kendine güvensizlik yakışıyor mu AB''ye?

Brüksel''de Türkiye ile AB arasında çevre faslının müzakereye açıldığı konferansa katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu da, "AB ile vizesiz seyahat için tüm hazırlıkları yapacağız. Buna rağmen AB vizesi kalkmazsa çifte standart olur" demiş.

Benim eleştirim sadece Türkiye''nin AB üyesi olup olmamasıyla ilgili değil sevgili okurlar.

"Gümrük Birliği" anlaşmasını imzalamışız, Avrupa sermayesi istediği zaman girip çıkıyor ülkemize.

İstedikleri yatırımı yapıyorlar, istedikleri fabrikaları satın alıyorlar, buna bir engel yok..

Sermaye serbestçe dolaşıyor ama iş, emeğin serbest dolaşımına gelince kapitalizmin yüreği kabarıyor.

Dünya kadar engel çıkarıyorlar.

Bunu da Batı medeniyeti ve kapitalizm hesabına yazılmak üzere bir kenara not etmek lazım.

14 yıl önce
Devletten emin olmak!
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî