|
Etnik terör ve uzlaşma..

1971''de Türkçe''ye çevirilen “Avrupa''da Milliyetçilik” isimli kitabında Elie Kedourie şu bildiriye yer vermişti:

“Osmanlılar! ... Misaller gözlerinizin önünde duruyor. İstanbul, Van, Erzurum, Eleşkirt, Harput, Kayseri, Marsovan, Amasya ve diğer şehirlerde kaç yüz serseri, Ermeni ihtilalcileri tarafından öldürülmüştür? Bu serseriler kimlerdi? Ermeniler, Ermeniler, yine Ermeniler! Eğer, hükümetinizin sizi inandırmak istediği gibi, bizim gayemiz müslümanlara veya müslümanlığa karşı olsaydı, niçin Ermenileri öldürecektik?”

Bu bildiri 1893''te ”Sivas”ta duvarlara asılmıştı.

Avrupa''da ve Ortadoğu''da milliyetçilikler üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan Prof. Kedourie, İtalyan milliyetçiliğinin babası sayılan Mazzini''nin “Uzlaşmaktan sakınınız! Uzlaşmak, tehlikeli olduğu kadar da ahlak dışıdır” şeklindeki sözlerini yorumluyordu kitabının bir bölümünde.

Ve şöyle devam ediyordu:

“Yakın tarihin herkesçe bilinen bir hususiyeti, milliyetçi partilerin, uzlaşmaya yanaştığından şüphelendikleri kendi milletlerinden olan kendi üyelerini öldürmeleridir.”

Terör yoluyla Ermeni istiklalini kazanmaya uğraşan Ermeni milliyetçilerin 1893''te yayınladıkları bildiriyi örnek göstermişti Prof. Kedourie.

Ermeni teröristler “Osmanlı bütünlüğü” içerisinde yaşamak isteyen Ermenileri öldürüyorlardı.

Bu böyle devam etmedi tabii, orada burada bombalar patlattılar, hatta Sultan II. Abdülhamit''i bir bombalı suikastle öldürmeye kalkıştılar.

Birinci Dünya Savaşı sırasında da Rus ordusu saflarında yer alarak müslüman halkı da öldürmeye başladılar.

Böylece Ermeni halkını da bir facianın içine sürüklemişlerdi.

***

Prof. Kedourie, ayrılıkçı milliyetçilerin dil, din ve kültür muhtariyetlerine rağmen terör yolunu seçtiklerini ifade eder.

Çünkü bu tür örgütlerin amacı, birlikte yaşamak değildir.

Birlikte yaşamanın yollarını arayanları da terör yoluyla sindirirler.

Bazı durumlarda pazarlığa açık görünseler bile, bu bir taktiktir ve ilk fırsatta torpillemeye hazırdırlar.

PKK da 1970''lerin sonlarına doğru sahneye çıktığında bölgedeki diğer Kürt örgütlerini yok etmekle işe başlamıştı.

Kendisinden başka hiç bir güce ve kendi görüşünden başka hiçbir görüşe yaşam hakkı tanımadı PKK.

Devlet politikalarındaki yanlışlıklar silsilesi de böyle bir örgütün süreç içerisinde kitleselleşmesine yol açtı.

Bu da, bir gerçek.

***

“AK Parti hükümeti”nin demokratik açılımlarından rahatsızlık duydu PKK.

Bölge halkı üzerinde baskı kurmak suretiyle farklı görüşlerin ifade edilmesini engelledi.

35 insanımızın kaybına sebep olan talihsiz bir operasyon bile örgüt mensuplarını sevindirebiliyor.

Tespit edilen telsiz konuşmalarından bu faciayı sevinçle karşıladıkları anlaşılıyor.

Ne kadar çok insan ölürse, hedeflerine o kadar yaklaşacaklarını zannediyorlar.

PKK''ya hak hukuk arayan, barış isteyen sivil bir örgüt muamelesi yapanlar neyi şirinleştirdiklerini düşünmeliler.

Öte yandan, hükümetin bölgede hiç kimsenin ölmemesi ve huzurun tesis edilmesi için “adalet”, “kardeşlik” ve “daha fazla demokrasi” çerçevesinde başlattığı çalışmaları ara vermeksizin sürdürmelidir.

Halkın devletten memnuniyeti arttıkça PKK''nın memnuniyetsizliği de artıyor(Kürtçe tv konusunda olduğu gibi).

Ve bir bakıyorsunuz, bu memnuniyeti tahrip etmeye yönelik eylemler gerçekleşiyor.

Her ne olursa olsun, devlet halkın memnuniyetini artırma yönündeki çizgisini bozmamalı.

Çünkü memnuniyetsizlik, terörün de, etnik terörün de yegane malzemesidir.

İntikam değil, hukuk arayışı..

“12 Eylül” darbesinin soruşturulması ülkemiz ve demokrasimiz için bir simge özelliği taşıyor.

Ömrünün sonuna gelmiş darbecilerin yargılanıp hapse atılmalarından çok daha önemlidir bu simgesellik.

Bu bir ''intikam arayışı'' değildir, bir'' hukuk arayışı''dır.

Tam teşekküllü darbelerin son örneğidir “12 Eylül” ve bugün yaşadığımız pek çok sıkıntının kaynağıdır.

Darbeciler hep ödüllendirildiler, kimisi “Cumhurbaşkanı” oldu, kimisi “Tabii Senatör”.

Bu darbecilerin yaptıkları ettikleri “yargı muafiyetleri”yle yargı kapsamı dışına çıkarıldı.

İşkenceler, yolsuzluklar, idamlar, ortadan kaybetmeler mahkeme önüne bile getirilemedi.

“12 Eylül” darbesine iliişkin soruşturma kapsamında hazırlanan Savcılık iddianamesi bu yüzden çok önemli.

İddianame kabul edildiği takdirde artık bu ülkede darbeciler yargı önünde hesap vereceklerini bileceklerdir.

Binlerce gencimizin hayatını kaybettiği karanlık olayların aydınlatılması, bu karanlık tezgahları kuranların hesap vermesi ülkemizin aydınlık bir geleceğe doğru daha emin adımlarla ilerlemesini sağlayacak.

Bu millet demokratik olgunluk içerisinde kendi sorunlarını kendisi çözebilecek kudrettedir.

“Darbe” lafının bile edilmediği bir Türkiye, değişen dünyada küresel bir aktör olarak hak ettiği yeri alacaktır.

Sadece devlet yetmez!

Eşten dosttan üniversitede okuyan çocukları için gelen burs taleplerinden bunaldığımı ifade ederek başlamak istiyorum.

Hele de büyük şehirlerde okuyan gençlerimiz için burslar çok daha elzem ve gelir düzeyi yeterli olmayan ailelerimiz için durum iç açıcı değil.

Burs taleplerine cevap verememek, insanlara yardımcı olamamak hakikaten çok üzücü.

Maalesef, bazı vakıflarımız, derneklerimiz de kendi çevrelerinden olmayan gençlere burs vermek konusunda çok da istekli değiller.

Eğer etkili kişilerden referansınız yoksa bu bu vakıflardan burs almanız mucize.

İşin tuhafı, bu vakıf ve derneklerin bazıları da gerçekten ihtiyaç sahiplerine değil, hali vakti yerinde olan ailelerin çocuklarına burs veriyorlar.

Doğru dürüst araştırmadan, sadece referanslarına bakılarak burs vermeyi tercih ediyorlar.

Bir zamanlar “İstanbul Büyükşehir Belediyesi“ burs veriyordu, CHP''nin yargıya başvurması yüzünden öğrenciler bu yardımlardan mahrum kaldılar.

Belediyeler bu uygulamaya yeniden başlayabilirler.

Burs taleplerine yardımcı olamamaktan bunalmış bir haldeyken Başbakan Erdoğan''ın parti grup toplantısında devletin verdiği burs yardımının artırıldığına ilişkin yaptığı açıklama beni bir parça da olsa rahatlattı.

Vakıflarımızın, derneklerimizin, sendikalarımızın ve işveren kuruluşlarımızın da burs halkalarını genişletmelerini ve bu eğitim mücadelesine daha fazla katkıda bulunmalarını bekliyoruz.

Devlet kadar özel sektörümüz için de bir yükümlülük bu.

12 yıl önce
Etnik terör ve uzlaşma..
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu