|
Gemi doğru rotaya sokuldu ama..

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen''in yaptığı açıklamayla bazı MİT görevlilerini kapsayan KCK soruşturması rayına oturtulmuş oldu.

Başsavcı Vekilinin açıklamasında öne çıkan vurgular şöyle:

BİR: KCK soruşturması sırasında bazı devlet görevlilerinin kendilerine yürütme organı tarafından verilen görevin dışına çıkarak hareket ettikleri ve bu suretle örgütün eylemlerini gerçekleştirmesine yardım ettikleri şüphesi doğuracak deliller elde edildi.

İKİ: Soruşturma sadece bu görevlilerin eylemlerine yönelik..

ÜÇ:Huzur ve güvenin temin edilmesi amacıyla yürütülen iyi niyetli girişimlerin soruşturma konusu yapılması sözkonusu değil.

Başsavcı Vekili''nin açıklamasından çıkan en önemli sonuç, “Oslo görüşmeleri”ne katılan MİT yöneticilerinin soruşturma kapsamında olmadıklarının hiçbir tartışmaya yer vermeyecek netlikte belirtilmesiydi.

Böylece Ankara''yı sarsan bir kriz en yetkili ağızdan yapılan açıklamayla geçiştirilmiş oldu. “KCK” içindeki bazı istihbarat görevlerinin eylemleri ise soruşturulmaya devam edilecek.

Peki ama, sözkonusu devlet görevlileri, suçlandıkları eylemlerin “yaptıkları görevin mahiyeti icabı” olduğunu iddia etmeleri durumunda ne olacak?

Zurnanın zırt dediği nokta da, bu.

Mahir Kaynak''ı hatırlattı bu soruşturma bana.

Zira, “Baas” tipi bir rejim kurmak amacıyla 9 Mart 1971''de darbe yapmayı planlayan bir cuntanın içine sızmıştı Kaynak.

Cuntanın sivil liderlerinden Doğan Avcıoğlu''nun sağ koluydu Kaynak ve pek çok toplantıya katılmıştı. Hatta bazı toplantılar Kaynak''ın evinde yapılmıştı. Bu toplantıların birinde, dinleme aleti olup olmadığını kontrol etmek için cuntacıların üzerini arayan da kendisiydi. Oysa dinleme aleti kendi üstündeydi.

MİT mahkemede Kaynak''ı deşifre etmeseydi belki o da diğer cunta sanıkları gibi hapse girebilirdi. Kaynak''ın durumuyla, KCK''daki istihbarat görevlilerinin durumu birebir örtüşmüyor ama bir fikir verir.

Bu noktada Mahir Kaynak''a yorum görevi düşüyor.

Sözkonusu istihbarat elemanları “bize verilen görevleri yaptık” diyecekler ve görev verenler de nasıl bir görev verdiklerini açıklamak durumunda kalacaklar. Belki de asıl fırtına o zaman kopacak.

Köstebekler..

Madem konu “MİT”ten açıldı, Türkiye''ye sığınan Suriyeli Albay Hüseyin Harmuş ve bir arkadaşının kaçırılarak para karşılığında Suriye''ye teslim edilmesi olayına da değinmek gerekecek.

Hatay''daki bu kaçırılma olayına bir MİT görevlisinin adı karıştı. Aralarında bu MİT görevlisinin de yer aldığı 5 kişi tutuklandı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin MİT görevlisiyle ilgili olarak, “Şu anda MİT ile ilişiği olmayan, o kaçırma olayına karışmış olmasından sonra yapılan iç değerlendirme ve soruşturma sonucunda teşkilattan ihraç edilmiş, ilişiği kesilmiş bir kişidir” demişti.

Sinemayla da ilgilenen bir gazeteci olarak, hangi türden olursa olsun, kitaplığımda bulunan romanların filme uyarlamalarını izlemek gibi bir hobim var. John Le Carre''ın “Köstebek” romanından sinemaya uyarlanan filmi de kısa bir süre önce seyretmiştim.

Ne tesadüf, ikinci kez okuduğum Carre''ın “Son Casus” romanını bitirmek üzereyim. Roman''ın kahramanı İngiliz gizli servis görevlisi “Magnus Pym” aniden ortadan kaybolmuştur. Pym''in Köstebek olduğundan kuşkulanılmaktadır ve böylece servisi panik havası sarmıştır.

Casusluk romanlarının üstadı John Le Carrre''ın diğer romanlarında da görüleceği gibi İngiliz gizli servisini en fazla korkutan da Köstebeklerdir. Bu konuda iyi bir şöhretleri yok İngilizlerin.

Köstebeğin ne zaman köstebek olduğu araştırılırken görev alanı içerisinde erişebileceği bütün dosyalar elden geçiriliyor. Bu tür vakalarda zihinleri en fazla meşgul eden husus da Köstebeğin hangi bilgileri vermiş olabileceği ve sersivi hangi ölçülerde zarara uğratmış olabileceği.

Servis içinde yalnız mıdır, işbirlikçileri var mıdır, ülke dışındaki ajan ağını deşifre etmiş midir, hangi operasyonu sekteye uğratmış olabilir?

Bütün bu soruların cevabı aranır Carrre''ın romanlarında.

Öte yandan Köstebeklerin hangi saiklerin(ideoloji, para, kirlenmişlik duygusu, cinsellik, vs) tesiriyle ihanet ettikleri de gizli servisleri meşgul eden önemli bir sorudur.

Kuşkusuz, MİT de Hatay''daki olaydan ötürü tutuklanan şahsın geçmişteki faaliyetlerini mercek altına almış olmalıdır. Almaması düşünülemez.

Teşkilat-ı Mahsusa efsanesi..

Bu konuda yıllar önce bir dizi hazırladığım için “Teşkilat-ı Mahsusa hala devam ediyor mu” sorusu bana da soruluyor. Amatör araştırmacıların yanı sıra akademik olarak konuyla ilgilenenler de bana sık sık e-posta aracılığıyla sorular yöneltiyorlar. Anlaşılan o ki verdiğim cevaplar tatmin etmemiş olmalı ki aynı soru “Habertürk”ten Murat Bardakçı''ya da sorulmuş.

Bardakçı''nın verdiği cevaplara ekleyeceğim pek bir şey yok ama bu vesileyle meraklıları için bazı bilgiler vermek istiyorum. Enver Paşa tarafından 1913''te Osmanlı Genelkurmayı bünyesinde resmen “Umur-ı Şarkiyye Dairesi” adıyla kurulmuş ve savaşın bittiği 1918''de de yine Enver Paşa''nın bir talimatıyla faaliyetlerine son verilmiştir.

Teşkilat-ı Mahsusa, “İttihat ve Terakki” dönemine özgü bir gizli teşkilattır ve faaliyetleri de büyük ölçüde Birinci Dünya Savaşı dönemiyle sınırlı kalmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa''nın en önemli projesi, Osmanlı Devletinin savaş halinde olduğu İngiltere, Fransa ve Rusya''nın sömürgesi altındaki müslüman halkları “İttihad-ı İslam” çerçevesinde harekete geçirerek bu güçleri zayıflatmaktı. Teşkilatın bir diğer görevi de Osmanlı egemenliği altında yaşayan Arapların İngilizlerin ve Fransızların yanında değil Osmanlı tarafında yer almalarını sağlamaktı.

1918''de feshedilen teşkilatın kadroları da dağılmıştır. Bir kısmı Enver Paşa ile birlikte hareket etmiştir, bir kısmı “Milli Mücadele” aleyhinde çalışan teşekküllerde yer almıştır, bir kısmı da “Milli Mücadele”ye katılmışlardır. Kimi Teşkilat mensupları da (Çerkes Ethem gibi) Mustafa Kemal Paşa''yla ters düşerek farklı maceralara sürüklenmişlerdir. Bu kadrolarda yer alan bazı isimler de 1926''daki “İstiklal Mahkemeleri''ndeki yargılamalarla tasfiye edilmişlerdir.

Teşkilat-ı Mahsusa''da görev alan kadroların bir kısmı Milli Mücadele ve Cumhuriyet döneminde bazı istihbarat kurumlarında görev almış olabilirler ama bu Teşkilat''ın organik ve kurumsal olarak devam ettiği anlamına gelmez. Sözün özü, Teşkilat-ı Mahsusa belli bir döneme özgüdür. Daha ötesine geçmek komplo teorisyenleri ile romancıların ilgi alanına girer.

12 yıl önce
Gemi doğru rotaya sokuldu ama..
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu