|
On derste Huntington

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ''un yaptığı konuşmada atıfta bulunduğu Batılı enteller arasında geçen yıl ölen Samuel P. Huntington da yer aldı.

"Toplumsal Tarih" dergisinin Mart sayısında "1970''li yıllardan 2000''li yıllara bir Neo-con''un önlenemez yükselişi" başlıklı yazısında Huntington''u anlatmıştı Aykut Kansu..

"Kim bu adam" diyenler için bu yazıdan Huntington''un bir minyatürünü çıkardım sevgili okurlar..

BİR: Amerika''nın aşırı muhafazakar ve demokrasi düşmanı ''devlet danışmanı'' akademisyenleri arasında yer alan Huntington "Demokrasi bunalımı" edebiyatının yaratıcılarından biridir.

İKİ: Kendi ideolojik tercihlerini bilimsel veri gibi zikretti. 1970''li yıllarda çıkan makale ve kitapları ''demokrasi korkusu'' ya da ''demokratikleşme endişesi'' karşısında Neo-con cepheye mühimmat sağladı.

ÜÇ: Azgelişmiş ülkelerde demokratikleşmenin ciddi istikrarsızlık yaratacağını iddia etti.

DÖRT: Huntington için 1960''larda Amerika''da Siyahların, Kızılderililerin, Meksikalıların, beyaz etnik azınlık gruplarının, öğrencilerin, kadınların daha fazla hak talebinde bulunmaları Amerikan sistemi için endişe vericidir. Devlet demokratikleştiği ve demokratik taleplere cevap verdiği için krize girmektedir.

BEŞ: Devlet, sosyal refah harcamalarını kısmalıdır, çünkü devletin iflası ''aşırı'' demokratikleşmenin kötü sonuçlarından biridir.

ALTI: Amerikan siyasetinde yaşanan bunalımlar demokrasi fazlalığından ileri geliyor. Bu yüzden demokratik olmayan bir otoriter yapı yeniden tesis edilmeli, ayrıca siyasal ilgisizlik ve kayıtsızlık arttırılmalıdır.

YEDİ: Huntington''a göre dünyada demokrasinin yaygınlaşması çoğunlukla antidemokratik bir şekilde noktalanıyor. Mesela Şili''de Allende''yi deviren General Pinochet''in askeri rejimi aşırı demokratikleşmenin doğal sonucudur. ABD''den onaylı bu darbeyle Şili siyasal istikrara kavuşmuştu.

SEKİZ: "Wietnam savaşı"nın yürütülmesindeki baş sorumlulardan biriydi. Hem 1980''li yıllarda Brezilya''daki askeri diktatörlüğe, hem Güney Afrika''daki ırkçı-beyaz yönetime akıl hocalığı yapmıştı. Huntington''a göre Güney Afrika huzurlu bir ülkeydi, ''kötü niyetli siyahlar'' sorunu abartıyordu.

DOKUZ: 1991''de yazdığı "Medeniyetler Savaşı ve Yeni Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması" kitabında soğuk savaşın bitmesinin ardından Dünyayı yeniden düşmanca bir bakış açısıyla kendi ideolojik tercihlerine göre bölmeye çalıştı. 2004''te yazdığı "Biz Kimiz/ Amerika''nın Ulusal Kimlik Arayışı" kitabında ise aşırı muhafazakar kesimlerin ırkçılığına yeni bir hayatiyet kazandırdı. Bu kitapta Huntignton, "Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan" kültürün yok olma tehdidi yaşadığını iddia etti. Meksika kökenli göçmenler Amerika''nın birliği ve bütünlüğünü bozuyordu.

ON: Huntington''un Neo-con''lar tarafından baş tacı edilmesini sağlayan şey ''demokrasi korkusu''nu sürekli gündemde tutmasından kaynaklanıyor. Ahlak ve namus sahibi akademisyenlerin ağzına almaktan bile utanç duyduğu en banal tartışmaları bilimsel söylemin arkasına sığınarak fütursuzca pazarlayabiliyordu.

Mahalle kavgası..

"Ergenekon davası" sanıklarına toz kondurmayanlar var. "Onların darbeci olduklarına inanmıyorum ama darbe girişimine destek vermişlerse yollarımız ayrılmıştır" bile diyemiyorlar. Aynı mahalleden olmak her türlü cürümü masumlaştırıyor, kapatıyor.

Ortaokul yıllarımda bizim kasabada da mahalle kavgaları olurdu. Biz orta mahalleliler, kıyı mahallenin çocuklarıyla kapışırdık. Herkesin kendi mahallesi, herkesin kendi adamı haklıydı.

Derken, orta mahalle, kıyı mahalle gitti, yerine ideolojik mahalleler geldi. Aleviler, sünniler, sağcılar, solcular, vs. Türkiye''nin manzarası da bizim kasabaya benzedi. Mahalleleri biribirine karşı kışkırttılar. Mahalle kavgası 12 Eylül''de çalan düdükle mahkemede bitti. Ayrı mahallelerin çocukları aynı hücrelerde biribirlerinin işkence yaralarını tımar ettiler.

Sonra yeni mahalleler, yeni cemaatler girdi hayatımıza. Siz bakmayın "biz cemaat değiliz, sivil toplum kuruluşuyuz" hikayesi anlatanlara. Bal gibi cemaattirler. Bal gibi mahalle kavgası vermektedirler. Ergenekon davasında da görüldüğü gibi birinin suçlusu, öbürünün masumudur.

Halbuki herkesin hukuk devleti yerleşsin, demokrasi gelişsin, kimse inançlarından ve düşüncelerinden ötürü acı çekmesin diye el ele vermesi gerekirdi. El ele verselerdi, Türkiye güllük gülistanlık olurdu. Oysa bir mahalle acı çekerken, öbür mahalle acı çektirenlere alkış tuttu.

El ele vermedikleri için kazananı yok bu kavganın. Çünkü mahalleler, cemaatlar kavga edince birilerine hakemlik görevi düşüyor. Düzenek böyle kurulmuş. Bu hakemlik, devlet kuşu gibi sırayla birinin başına konuyor. ''Sivilleşememe''nin cezasını milletçe çekiyoruz. Birileri ağlıyor, birileri gülüyor. İşin tuhafı bu hep böyle devam ediyor.

Yalana bak!

2008 Nobel İktisat Ödülü sahibi Paul Krugman''ın Türkiye''yi "iflas potansiyeli yüksek ülkeler" arasında gösterdiğine ilişkin imzasız haberler çıkmıştı hafta içinde.

Gündeme bomba gibi düşen bu haber kriz fırsatçısı grupları çok sevindirmişti.

Krugman ise yaptığı konuşmada Türkiye''nin adının geçmediğini açıklamış. Yani, haber yalan çıktı.

Peki Krugman''ın konuşmasını Türk basınına çarpıtarak aktaranlar kimler?

Bu haberi kaynağından doğrulatmadan servis edenler ne yapmaya çalışıyorlar?

IMF''nin öne sürdüğü bütün koşulları Hükümetin şartsız şurtsuz kabul etmesini isteyen menfaat grupları olmasın sakın bunlar!

15 yıl önce
On derste Huntington
2020 Temmuz’da memur, sözleşmeli ve emeklilere yapılan birçok ödeme değişti
Kara dinlilerle milletin savaşı
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!