|
Önce refik, sonra tarik..

''Önce yolda yoldaş, sonra yol'' demiş büyüklerimiz. Aziz dostumuz, kardeşimiz, ağabeyimiz, yoldaşımız Abdülkadir Kibar"ın vefatıyla bu sözün hakikatini bir kez daha kavradık. Şaka değil, 35 yıldır çeşitli mücadelelerin şurasında burasında olmuşum, gerçekten yoldaşlık "yol"dan önce geliyormuş. Yaşadıklarımdan çıkardığım ders, bu.

Tanıyanlar ittifak ederler ki Abdülkadir Kibar, sırtımızı dönebileceğimiz, sözünden emin olabileceğimiz, sırrımızı emanet edebileceğimiz bir yol arkadaşıdır. Yoldaşlık aynı zamanda ''yoldaşı yolda tutmak''tır. Abdülkadir Kibar ''yoldaşı yolda tutmak'' gibi ağır bir mesuliyeti yüklenmiş nadir şahsiyetlerden biriydi. Düzgün bir muvahhid idi, onu bozuk bir ruh hali içinde hiç görmedik; her zaman sakin, mütebessim, her zaman sabırlı, vakur.

Düzgün adamların kaybından her zaman büyük üzüntü duymuşumdur. Şahsen tanımasam bile, şehadetine güvendiğim insanların değer verdiği düzgün adamların bile aramızdan birer birer çekilip gitmeleri bana hep yolumuzu düzeltmemiz için bir işaret olarak görünür. Düzgün adamlar vedalarıyla ölürken bile geride kalanlara ''dost'' yüzlerini gösteriyorlar.

Abdülkadir Kibar ile 25 yıldan fazladır yol arkadaşlığı yapmışım. Ondan önce de birbirimizi tanımıyorduk ama aynı yolun yolcusuyduk. ''Eylül darbesi'' herbirimizi bir tarafa savurduğunda takdir-i İlahi bizleri buluşturdu da yine aynı yolun yolcusu olduk. Bu kez yolumuzu kendimiz çizmiştik, akidemize ters düştüğüne inandığımız herşeyden yüz çevirmiştik. Kınayanların kınamasına aldırmadan, kendi bildiğimiz yoldan gitmeye karar kılmıştık.

İçimizde ikbale en yakın olanımız oydu ama o hep makam-ı İlahiye teveccüh etti, vakarı, sadeliği, tevazuyu seçti. İzzeti "Hakk"ta arayan, özü sözü bir ağabeyimizdi, eğriliğini görmedik. İnandığı gibi yaşadı, yaşadığı gibi inandı, olduğu gibi göründü, göründüğü gibi oldu. Üzüntümüz büyük, zira yol arkadaşları olarak ne kaybettiğimizi çok iyi biliyoruz.

Şimdi daha iyi anlıyoruz ki, keşke onunla daha fazla vakit geçirebilseymişiz. Abdülkadir Abi hep ulaşabileceğimiz menzildeydi ama birgün emr-i Hak vaki olup aramızdan çekileceğini aklımıza getirmemiştik, yazık! Oysa ölüm ne kadar yakınmış, bilemedik. Bu yazıyı okuyanlara tavsiyemdir, çevrelerindeki –maalesef sayıları giderek azalan-düzgün adamların kıymetini bilsinler, onlarla daha fazla vakit geçirsinler. İnanın, sonradan üzüntüsü büyük oluyor.

Tek tesellimiz, ''Rıza-yı Hüda, Niyyet-i Gaza'' üzre yaşadığına tanıklık ettiğimiz ağabeyimizi Rabbimizin ikramla karşılamış olduğuna dair inancımızdır. Yol arkadaşları olarak 20 günden fazladır ''Bezm-i alem Hastanesi''nin avlusunda bekledik, aramıza dönmesi için sabah akşam dua ettik, ne ki Rabbimiz, Abdülkadir Kibar"ımızı kendi katına aldı. Mustafa Necati Efendinin Güldeste-i Necati"de söylediği gibi'' Eğer Hakk ile birleşmek dilersen/O maşuka bu can kurban gerektir'' kavlince gitti. Geçen Salı günü ağabeyimizi son yolculuğuna uğurladık. ''Bezm-i elest'' makamında Rabbiyle yaptığı kadim misaka uyduğunun şahidiyiz. Madem makam-ı İlahiye teveccüh etti, makamı cennet olsun.

12 yıl önce
Önce refik, sonra tarik..
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî