|
Şeyhülislam Feyzullah Efendi

Müderris, kazasker, şehzade hocası ve en sonunda Şeyhülislam…

Gittiği her yerde çok çabuk yükselen, müthiş birikimli ve oldukça ihtiraslı bir âlimden bahsedilir.

Kendisi 1639 yılında Erzurum''da doğmuş. İlk eğitimini, aynı zamanda Erzurum müftüsü olan babası Seyyid Mehmed Efendi''den almış. Sonra dönemin en ünlü âlimlerinden Vânî Efendi''nin derslerine devam etmiş.

Feyzullah Efendi, kaynaklarda güler yüzlü, bilgili, faziletli, zeki, nüktedan, vakur ve yumuşak huylu birisi olarak anlatılır. İşte bu özelliklerinden dolayı; bulunduğu meclislerde hemen bütün dikkatler onun üstünde toplanır.

Bir zaman sonra kendisinden ders aldığı Vânî Efendi''yi öyle derinden etkiler ki; Hocaefendi kızını kendisine vermekte tereddüt bile etmez. Feyzullah Efendi, artık hem öğrencisi hem de damadı olduğu Vânî Efendi''nin ısrarlarına dayanamaz ve İstanbul''a yerleşir.

Aslında içten içe İstanbul''a yerleşmeyi baştan beri istemektedir. Zira Vânî Efendi, Padişah hocasıdır. Sarayda oldukça güçlü ve etkili bir isimdir.

Feyzullah Efendi kayınpederinin nüfuzunu ustalıkla kullanır. Zekâsı ve ikili ilişkilerdeki sıcaklığı işini oldukça kolaylaştırır. Ve ismi gün geçtikçe daha da geniş çevrelerce duyulmaya başlar.

Önce Süleymaniye Darülhadis Medresesi''ne müderris yapılır. Sonra İlmiye sınıfı içinde hızla yükselerek Haydarpaşa, Üsküdar Mihrimah Sultan, Sahn-i Semân ve Ayasofya medreselerinde müderrislik yapar.

Başarıyla tamamladığı görevlerinden sonra Rumeli Kazaskeri olarak tayin edilir. Ve en sonunda Şehzade II. Mustafa''nın hocası olur. Şehzade, Hocaefendi''nin ilmine, hâline, tavrına hayran olur.

Ancak Feyzullah Efendi''nin aklı fikri bambaşka bir yerde; Şeyhülislamlık makamındadır. Hırslıdır. Kendisini Saray''a daha da sevdirir. Kendisine verilen görevleri eksiksiz yapar.

Ve en sonunda istediğine kavuşur. 1688 yılında Şeyhülislamlık makamına getirilir. Ancak daha ne olduğunu anlamadan, 17 gün sonra bir Yeniçeri isyanı başlar. Askerler yine kazan kaldırmıştır. Siyavuş Paşa katledilir, Feyzullah Efendi azledilir ve memleketine yollanır.

Bu olay kendisini derinden yaralar. Kendisini evine kapatır ve beklemeye koyulur. Her geçen gün Yeniçerilere olan nefreti artar. Yönetimin bir türlü otoriteyi sağlayamayışından rahatsız olur. Ve gün geçtikçe kör bir motivasyonla bilendikçe bilenir.

Aradan tam 7 sene geçer. II. Mustafa tahta geçer. Padişah hocasını çok özlemiştir. Hayran olduğu âlime danışacağı çok şey vardır. Hemencecik Feyzullah Efendi''nin Şeyhülislamlığa geri dönmesine dair talimatını verir. Ve Hocaefendi''yi başının tacı yapar.

Ancak Feyzullah Efendi artık bambaşka bir adamdır.

Saray''a döner dönmez, II. Mustafa''nın kendisine karşı zaafını fark eder ve bu boşluktan faydalanmaya başlar. Etrafına eşini, dostunu ve arkasından yürüyen sevdiklerini toplar ve hepsini önemli makamlara getirmeye başlar.

Ancak Padişah bunlardan hiç rahatsız olmaz. Üstüne üstlük Sadrazamlarına ''Şeyhülislam''ın re''yinden asla çıkmayın'' diye emir verir. Feyzullah Efendi bir anda Osmanlı topraklarının en önemli ikinci adamı oluverir. Ve iktidar hırsı gözünü döndürür.

''Beşik alimliği'' diye bir şey icat eder ve kendisinden sonra Şeyhülislam olacak kişinin oğlu Fethullah olmasına dair izin çıkartır. Bürokrasinin, askeriyenin, kadıların, valilerin tayinlerine karışmaya başlar. Artık devlet içinde devlet olmuştur. Saray''da ondan habersiz kuş uçmaz.

Bu durumun başına iş açacağını düşünen etrafındaki kişiler, Feyzullah Efendiyi uyarmışsa da Hoca''nın cevabı her defasında manidar olur: ''Bizim halimiz Bahr-i Muhit''te fırtınaya yakalanan bir gemiye benzer; ya kenar-ı selamet, ya liman-ı aman buluncaya dek rüzgârın önüne düşüp gitmekten gayri çaremiz yoktur.''

1699 yılıdır. Dört yüzyıldan beri fetih gerçekleştiren İmparatorluk ilk defa topraklarından vazgeçmiştir. Karlofça Anlaşması''ndaki ağır maddeler herkesi travmaya sokar. Bir suçlu aranır ve hemen bulunur: Feyzullah Efendi.

Şeyhülislam, müthiş zekâsına rağmen kendisine karşı yoğunlaşan nefretin farkında değildir. Karıştığı devlet işleri başına bela olmuş, seçilmeyen ya da mağdur olan kişiler kendisine karşı birleşmiştir. Bir Cuma günü ücretlerini alamayan Yeniçeriler halkı galeyana getirir. Ve Ayasofya''da başlayan gösteriler çığ gibi büyür.

İsyancılar Edirne''de bulunan Padişah''a elçi gönderirler ve Feyzullah Efendi ile oğullarının kendilerine teslim edilmesini isterler. II. Mustafa daha olaydan haberdar olmadan Feyzullah Efendi hemen Sadrazam''a emir verir ve elçileri zindana attırır.

İsyancılar bu olay üzerine daha da hırslanırlar. II. Mustafa kendisinden habersiz alınan bu kararı öğrenince çok sinirlenir ve hemen Hocaefendi''yi azledip memleketine geri dönmesini emreder.

Ancak iş işten geçmiştir. Dönüş yolunda Feyzullah Efendi isyancılar tarafından yakalanır. Ve maalesef Osmanlı tarihinde hızlıca geçmek istediğimiz sayfalara not düşülecek hazin olaylar yaşanır. Artık hiçbir sınırı kalmayan, İslâmî ve insanî hassasiyetlerden yoksun Yeniçeriler türlü rezilliklerle, iğrenç barbarlıklarla Şeyhülislam Efendi''nin hayatına hunharca son verirler.

***

Allah, elindeki silahını suçlu-suçsuz kim olursa olsun kendi halkına ve yöneticilerine doğrultan askeriyeden bizleri korusun.

Zekâsıyla parlayan, bütün coğrafyaya ve dünyaya hayırları dokunan/dokunacak âlimlerin hem bu dünyalarını hem de ahiretlerini berbat edecek siyasi hırstan onları alıkoysun.

Her iki sınıf da nefislerine zulmedip hadlerini aştıklarında, onlara çeki düzen verecek basiretli yöneticileri ise başımızdan eksik etmesin.

10 yıl önce
Şeyhülislam Feyzullah Efendi
Hususi ziyaretler, neyin habercisi?
Ahfeş’in keçisi ile keçinin Ahfeş’i
Kurda tuzak: Diyanet ve Tevhid-i Tedrisat
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”