|
Ahmet Kekeç ve!..

Bugün Pakistan''ın darbeci lideri Perviz Müşerref geliyor Türkiye''ye. Çeçenistan''daki kanlı baskına denk düşen Ecevit''in ziyaretinin sonuçları da yazılmayı bekliyor. Ayrıca İZEDAK toplantısı, FP liderinin ABD ziyareti hakkındaki düşüncelerimiz, bizim ayrı bir önem atfettiğimiz DYP kongresi ve özellikle de DSP-MHP gerginliğinin doğuracağı muhtemel sonuçlar.

Hepsi kabul, fakat dünkü mevzu üzerinde biraz daha yazmak istiyorum. Yani yeni romanlar hakkında.

Akit gazetesinin kıvrak kalemli yazarı Ahmet Kekeç''in romanı, dün de ifade ettiğim gibi bana bir hayli değişik geldi. Sebebi de doğrudan bizi, bizim geçirdiğimiz bir süreci anlatması. 28 Şubat MGK kararı ile Erbakan''ın Başbakanlığı bırakmak durumunda kaldığı bir ara dönemi. Bizim öne çıkardığımız siyasî takvim başlarına bakarak, "Yağmurdan Sonra" romanının kaba bir siyaset dökümü olduğuna hamletmeyiniz. Hayır, bilâkis roman, bu ara dönemde İslâmî kesimlerde gözlenen bir evrilmeyi konu ediniyor. Kimileri romanı ihtiyacını duyduğumuz bir özeleştiri, kimileri de keskin bir viraj alış ve ideallerdeki bir pörsüme olarak okuyabilir. Yani bu roman, farklı farklı okumalara müsait bir edebî metin olarak çıkacak karşımıza. Herkes biraz kendini bulacak onda. Bazan içimizdeki bezginlikler, bazan kahredişler, bazan da derin moral çöküntülerini takip eden yeni aşk arayışları vs.

Yaşadığımız iç süreç''i kimler yazacak?

Bu romana niçin böyle önem veriyoruz?

Çünkü biz kendimizi yazmayı bilmeyiz. Burada "biz"den kasdım, kuşkusuz romancının kendisi değil. Doğrudan biz, hepimiz!.. Toplum olarak ortaklaşa geçirdiğimiz iç süreçler!.. Biz bunları nedense yazmaktan imtina eder dururuz.

Hatırlarsanız, Servet-i Fünûn romanlarında işlenen kişilerin hemen tamamını, tek bir "kişiliğe" indirgememiz mümkündür. Mâi ve Siyah''ın Ahmet Cemil''i ile, Eylül''ün veya Kırık Hayatlar''ın temel karakterleri arasında fazla bir fark yoktur. Bütün aşklar yarım, iradeler meflûç, istikbâl ise alabildiğine karanlık!.. Yani bu devir edebiyatından bize armağan ortak bir dünya ve hemen hemen müşterek bir "bakış açısı!..

Nedense her edebî dönemin böylesi ortak bakış açıları oluyor. Kuşkusuz bu bakış açısı ithaldi. Batılı realistlerden yansıyan bir anlayıştı bu.

Şimdiki hikâyemizde de azçok böyle bir hava hakim. Kar yuvarlar gibi müştereken oluşturulmuş, müşterek bir "insan"ı yazıyoruz. Giderek soyutlaşan, mübhem bir varlık bu. Kıyamet kopsa, zevkler değişse, siyasî ve içtimâî şartlar alabora olsa da, hep aynı soyut varlığın yazılışına şahit oluyoruz. Divan Edebiyatı''nın, yani klasik dönem edebiyatlarının realiteden soyutlaya soyutlaya bir hal olduğu mübhem bir varlığı. Orta yerde bir eleştiri mekanizması da söz konusu olmayınca, bu hikâyedeki iniş çıkışları izlemek de mümkün değil. Hep yerinde sayan bir tekerrür hissi hakim.

Burada Mustafa Kutlu''nun hikâyesi, doğrudan bize âit iç süreçleri ele almasıyla ayrı bir yerde duruyor. Bu çerçeve içinde değerlendirebileceğimiz hikâyecilerimiz de yok değil. Fakat asıl kanal daha farklı.

Bu romana dikkat!..

Ahmet Kekeç''in Yağmurdan Sonrası, öyle sanıyorum ki bir takvim başına dönüşecek. Doğrudan bizi, sağda solda savrulan, yıllardan beri yüksek ideallere hayatlarını adayan, din ve ideoloji üstadları önünde diz çöken, bir dediklerini iki etmeyen gepegenç nesillerin yaşadığı hüsran, doğrusu bize ağır gelecek, acı verecek. Roman kahramanı Murat''ı yanlış aşk arayışları ile kınayabiliriz. Evlilik kurumu karşısında takındığı derin lâkaydîyi onaylamayabiliriz. Belki onun geçirdiği iç süreci yadırgamak da mümkün. Ama burada unutmayalım ki birçoklarımız adına işlenmiş günahlar, isyanlar, içine düştüğümüz sukutu hayaller söz konusu.

İşte bu roman bir yanıyla isyanlarda, bir yanıyla da maruz kaldığı baskı ve zulüm karşısında dimdik ayakta durmaya çalışan sınıfların öbür tarafı!.. Yani üzerini sürekli örttüğümüz, kimselere açmak istemediğimiz yanlarımız. Burada, biz insanı çok mu yoruyoruz diye düşünüyorum.

Kendini belki bir cemaat olarak algılayan, içtimâî, siyasî bir bütüne mensup hisseden tarafımız, kuşkusuz böyle bir yazış karşısında biraz ürperecek. Bu yazış belki çoklarına kekre gelecek. Ama içtikçe artan bir susuzluk gibi, önümüzdeki sayfalar bizi, tekrar tekrar okumalara davet edecek. O kadar rahat okunan bir roman ki tahmin edemezsiniz. Kendileriyle görüştüğüm jüri üyelerinin de bu fikirde olması doğrusu beni şaşırtmadı.

Memnû okumalar

Ahmet Kekeç''in Akit''te yazdığı kıvrak yazılar karşısında, bu roman nerede duruyor? Belki burada itiraf etmemde bir sakınca yok. Diyorum ki, asıl Ahmet Kekeç şimdi ortaya çıkıyor. Yağmurdan Sonra, Kekeç''in yeni istikametini de işaret ediyor gibi. Sevgili Kekeç bu romanıyla, önümüzde duran bir putu da böylece kırmış oldu. Artık doğrudan kendimizi yazabilir, kendimizden sözedebiliriz sanıyorum.

Zira bizim ciddi bir realite terbiyesine ihtiyacımız var.

Yeri gelmişken buraya, Kekeç''in bir itirafını da kaydetmek istiyorum:

-"Üstadlar bize, şöyle rahat rahat ne Tanpınar''ı, ne Peyami Safa''yı, ne Tarık Buğra''yı ve ne de Cemil Meriç''i okuma fırsatı verdiler. Hatta Necip Fazıl''ı bile ön yargısız okuyamıyorduk." Diğer romanları da yazacağım.

24 yıl önce
Ahmet Kekeç ve!..
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî