|
DSP ve Milli Eğitim

Anadolu''daki gezim sırasında dehşet verici Milli Eğitim hikâyeleri dinledim.

Meselâ, bir yakınım, Antalya''da, başörtülü bir öğretmeni pes ettirmek için nasıl boğucu bir düzen kurulduğunu anlattı. İHL''den alınıp başörtüsü takmakta zorlanacağı bir ilk öğretime sürgün, orada oluşturulan veli-öğrenci-idareci kıskacı, güdümlü soruşturma-müfettiş terörü... Hamile olan öğretmenin yaşadığı acıyı tasavvur edince içim ezildi, ürperdim. Nasıl bunca insan, bir kadın üzerinde terör estirmek için işbirliği yapabilirdi? Bir insaflı ses yükselemez miydi? "Olmaz böyle şey "diye isyan edecek bir vicdan çıkamaz mıydı? Başörtüsü farkı, bir insanı ezmek için nasıl bunca öfkeyi bir araya getirebiliyordu?

Rahmetli baldızım, Kadıköy İmam Hatip''ten Kenan Evren Lisesi''ne, orada göreve başlamadan bir başka ilköğretim okuluna sürgün gönderilmişti kazada ölmeden önce... İşkence sadece nezarethanelerde yapılacak değildi ya...

İstanbul''da bir tanıdığım bayan öğretmen, başını açtığı halde sürgüne gönderilmekten kurtulamamıştı. Gidip Milli Eğitim Müdürlüğü''ne sorduğunda;

-Başörtünü çıkarmanı samimi bulmadık, cevabını almıştı.

Güler misiniz, ağlar mısınız? Sadece baskı ile hayat tarzınızı değiştirmeniz yetmiyor, bir de "ihlâs-samimiyet testi"nden geçiriliyorsunuz.

Bunlar, insanın yüreğini parçalayan, ama gelinen baskı yönetimi açısından ülke hesabına kaygılandıran örneklerden sadece ikisi...

Soruşturdum Anadolu''da:

-Milli Eğitim Bakanlığı DSP''de. DSP alt yapısı-tabanı sınırlı olan bir parti. Son seçimlerde bir sıçrama yaptı. Milli Eğitim''de kadrolaşmak için yeterli elemanı olduğu söylenemez. Yani, DSP eksenli partizan bir kadrolaşma söz konusu olmamalı... Peki kimler icra ediyor bu kaba terörü? DSP''li Bakan hangi kadrolardan yararlanıyor? "İnançlara saygılı laiklik" vurgusu yapan DSP şemsiyesi altında, "Başörtüsü-İnançlar" konusunda bunca öfkeyi hangi kadrolar sergileyebilir?

Parti olarak CHP-ÖDP eğilimli bir kadrolaşmadan söz edildi. Ama parti ekseninden daha geniş bir ideolojik kadrolaşma söz konusuydu Milli Eğitim''de...

Sordum:

-Özgürlükçü Demokrasi Partisi (ÖDP), lideri Ufuk Uras''ın şahsında demokrat bir kimlik sergiliyor. Nerdeyse sesini en geniş duyurabildiği tv kanalı da, Kanal 7. Haber bültenlerinde Kanal 7''den Ufuk Uras''ı dinleyen toplum kesimi, ertesi gün, aynı siyasi çizgideki "militanlar"ın Milli Eğitim''de estirdiği fırtınaya maruz kalıyorlar. Sanki partinin alt kadrolarına inildikçe ateist-materyalist-din karşıtı, üstelik baskıcı bir oluşum ortaya çıkıyor. Gerçekten ÖDP böyle mi ve gerçekten böyle bir ÖDP ağırlığı var mı Milli Eğitim''de? Yanılıyor olmayasınız!

Belki de yerel-sınırlı bir gözlemdi bana aktarılan.

Ama gerçek olan şuydu: DSP''li Bakan''ın yönettiği kurumda, dehşet verici bir baskı ortamı oluşturulmuştu.

Altı çizilen husus, "parti ekseninden daha geniş bir ideolojik yapılanma" idi... Bu kimi zaman CHP, kimi zaman DSP, bazan da ÖDP çatısı altında arzı endam edebilirdi.

Yer yer, aklı başında Aleviler''in bile dışladığı, Aleviliği bile başka amaçlar (İzzettin Doğan''ın fadesiyle siyasi amaçlar) için kullanan bir çizginin tahakkümü söz konusuydu.

Nitekim bu açıdan bakınca, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan''ın Alevilik alanındaki tedirginliğine hak vermemek elde değil: "Türkiye''de Hazreti Ali''yi, Hazret-i Muhammed''i, Kur''an-ı Kerim''i tanımayan ama kendisine Alevi diyen gruplar türedi. Gerçekte Alevi olmayan insanların aslında amacı bu büyük kitleyi yani Aleviler''i kullanarak çıkar sağlamak. Bazı gruplar, Alevi büyüklerinin adını kullanarak kamuoyunda Alevilik hakkında yanlış bir imaj yaratmaya çalışıyorlar. Bir kısmı siyaseten, bir kısmı bilinçli olarak." (Yeni Binyıl, 13 Temmuz 2000, s. 19)

28 Şubat sürecinin oluşturduğu ortamda, "irtica ile mücadele"yi, dindar insanların eğitim kadrolarından tasfiyesi biçiminde anlayan bir ideolojik huruç hareketi devam ediyor. DSP şemsiyesi altında...

Bir klinik vak''a olarak, sadece İlköğretim alanında yaşanan müfettiş terörünü gündeme almak, Milli Eğitim''de yaşanan sancıyı müşahede etmek için yeterli olabilir.

DSP''de bir Milli Eğitim sancısının bulunduğunu biliyorum. Ama Bostancıoğlu, burnunun doğrultusuna gidiyor. Bu konuda ortaklarından gelen tepkiler bile "herkes kendi bakanlığına baksın" duyarsızlığı ile karşılanyor.

Şunu bir gözlemci olarak çok net biçimde ifade edebilirim: DSP''ye en büyük bedeli Milli Eğitim''deki uygulamaları ödetecek. Ecevit''in "demokratik" sol ve "inançlara saygılı laiklik" çizgisinin, en fahiş biçimde iflas ettiği alan Milli Eğitim alanıdır.

Sadece şu birkaç yıl içinde kahredici bir yokedişe maruz kalan bayan öğretmenlerin gözyaşları, DSP''nin toplumsal zeminini eritecek bir yoğunluğa ulaşmıştır. Bunca göz- yaşı karşısında ayakta kalabilecek bir baskı düzeni henüz keşfedilmemiştir.

24 yıl önce
DSP ve Milli Eğitim
Devlet Personel Başkanlığı yanlışta ısrar etmemeli
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?