|
Huntington ne demişti?

“Medeniyetler çatışması” tezini ortaya atan Samuel Huntington, kitabının yayınlanmasından yıllar sonra, NPQ dergisinde (Kış, 2007) yayınlanan konuşmasında İslam dünyasını ilgilendiren ilginç sözler söylüyor. Medeniyetler çatışması tezi, entelektüel gücünden çok tezi ortaya atan kişinin siyasal bağlantıları, daha doğrusu, tez sahibinin Amerikan yönetimindeki konumu nedeniyle ilgi uyandırmıştı. Nitekim, soğuk savaş sonrası muhtemel Amerikan politikalarını meşrulaştırıcı çerçeve çizmekten başka önemsenecek, orijinal bir teorik temelden yoksundu fikirleri... Ama sonuçta, dünyayı ilgilendiren bir siyasal, askeri saldırganlığı haklı ve gerekli gösteren argümanları dillendiriyordu; bu açıdan önemliydi. Nitekim bu yönüyle çok tartışıldı. Temelde savunduğu tezlerinin geçerliliği konusunda hala ısrarlı olan Huntington, İslam medeniyetinin çatışmacı karakterine yaptığı vurguyu biraz daha hafifletmiş gibi olsa da temel tezlerini tekrarlıyor. Özellikle kültür ve kimlik konusunda yaptığı vurgu konuşmanın ana eksenini oluşturuyor. Birbiriyle çelişkili ifadelerle dolu konuşma boyunca tutarsızlıkları bir yana koyarsak; bu bağlamda, Ortadoğunun demokratikleşip, pluralist bir siyasal modele geçip geçemeyeceği konusunda: “çok yavaş gelişmelerin olduğu gözlemlense de İslam dünyasının bu konuda pek istekli olduğu söylenemez” diyerek üst perdeden iddialarını pekiştirmeye çalışıyor. İddialarının geçerliliği bir yana, iddialarını bölgeyi kan banyosuna çeviren askeri güçte doğrulatan bir teorisyenin tezleri yeni oryantalizm kategorisine bile girmeyecek türden tutarsızlıklarla dolu.

Edvard Said''in oryantalizm karşıtı söyleminde ürettiği farklı bir oryantalizm vardı. Ortadoğunun “batılı evrensel değerler” konusunda oryantalist söylemi eleştirirken Said, bu coğrafyanın sahip olduğu kültürel ve tarihsel birikiminin bu değerlerin benimsenmesinde engel olmadığını ileri sürerek oryantalizme karşı çıkar. Oysa tam bu noktada, “batılı değerlerin tartışmasız evrenselliği” tezinden hareket ederek, bu coğrafyanın sahip olduğu medeniyet değerlerinin anlamını bir çırpıda görmezlikten gelen bir yaklaşım sergiliyordu. Dünyanın kadim medeniyetlerinin yükseldiği bu coğrafyanın sahip olduğu İslam medeniyetine ait değerlerin, evrensel olduğu iddia edilen değerlerle boy ölçüşmek zorunda olup olmadığını hiçbir zaman sormayan bir karşı oryantalizm tartışması yapmıştı Edvard Said.

Huntington''un onunla kıyaslanamayacak kadar yüzeysel ve politik angajmanlı olduğunu belirtmeye gerek yok.

Tekrar söylemekte yarar var: Huntington''un tezlerinin alamet–i farikası, soğuk savaş sonrası saldırgan politikalar açısından kullanışlı argümanlar sunuyor olmasıdır. Onun savunduğu argümanların Amerika''nın stratejik yönelimlerini okumaya elverişli ipuçları vermek gibi bir işlevselliğinin olduğunu yabana atmamak gerekir. Nitekim Amerikan işgalinin devam ettiği, evrensel değerlerle tanıştırılmayı bekleyen(!) bu coğrafyada “kültür tek başına düşmanlık üretmese de devletlerarası ilişkiyi belirleyeceği”ni savunuyor. Yani medeniyetler çatışmasından başka askeri saldırganlığı meşrulaştıracak teorik arkaplan üretilebilmiş değil henüz. Ve işgale dayalı ABD stratejisinin önümüzdeki dönemler için geçerliliğini sürdüreceğini tahmin etmek güç değil.

Amerika''nın Irak''ı niçin işgal ettiğini sorgulayan, bu soruyu hatırlayan var mı? Tüm bu soruları sormadan ikinci sınıf teorisyenlerin peşine takılan bir dünyada siyaset vizyonunu varlığından, tutarlılığından, bu dünyaya vaat ettiği bir şeyden bahsedilebilir mi?

Farklı gibi görünse de benzer belirsizlik Avrupa için de geçerli. AB''nin kuruluşunun (o zaman AET idi) 50. yılı nedeniyle Avrupa''yı sorgulayan Oxford Üniversitesi''nden Timothy Garton Ash (Prospect, Şubat 2007) AB''nin ana fikrini çoktan yitirdiğini; çoğu Avrupalının artık nereden buraya gelindiği hakkında çok az fikri, ama geleceğe dair hiçbir perspektifinin”olmadığının altını çiziyor. Bu belirsizlik, sadece politik bir vizyon eksikliği midir? Kültürel farklılığın gelecekte de devletler arası ilişkileri (yani çatışmanın nedeni) belirleyeceğini iddia eden Huntington''a karşı Amerika''nın niçin Irak''ta bulunduğunu, ABD''nin ne yapmak istediğini sorgulamayan, ama evrensel Ortadoğuyu evrensel değer sınavına tabi tutma hakkını kendinde gören hegemonik güç ve temsil ettiği bir medeniyetle karşı karşıyayız.

Huntington''un eski tezini tekrarladığı bir sırada BBC''nin 27 ülkede yaptığı bir anketin sonuçları geldi. Buna göre, ankete katılanların yarıdan fazlası çatışmaların din ve kültür farkından çok siyasi iktidar ve çıkar gerekçeli olduğuna inanıyor. Küresel kapitalizmi yedeğindeki büyük devletlerin tüketim alışkanlıklarını/standartlarını garantiye almak adına giriştikleri kanlı savaşların gerekçesini İslama yıkarken, evrensel değer safsatasına karşı bu coğrafyanın okumuşları kendi değerlerinin farkındalar mı? Sorulması gereken soru bu olmalı.

17 yıl önce
Huntington ne demişti?
Mustafa Kemal’i de Vahdettin’i de anlıyorum
Kardeşlik ahlakı
Dört kupanın üçü gitti biri mucizelere kaldı
Trabzonspor taraftarıyla
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu