|
Kültür ihracı/enerji ithali

Biraz uzun süren Yunanistan gezim nedeniyle gündemle ilgili konulara değinemedim. Özellikle Yunanistan''la yaşanan baharın arkaplanını görmeye, iki toplum arasında "barış/savaş" gibi siyasi gündemi belirleyen temaların ne türden bir karşılık içerdiğini yakalamaya çalıştım. Bu konuya zaman zaman değinmeyi sürdüreceğim.

Türkiye açısından tarihi sayılabilecek birkaç önemli olayın meydana geldiği sırada uzakta olmak pahasına bile olsa yurtdışından içeriye bakmak; tarihî hafızadan yoksun siyaset ve kültür ortamının temelsizliğini, zaaflarını yakalama imkanı sunuyor. Bu tarih bilinci yoksunluğu yeni bir aşamada geliştirilmeye çalışılan Türk-Yunan ilişkilerinde daha bir kendini gösteriyor. Ancak şu kadarı rahatlıkla söylenebilir ki, Balkan ülkeleri arasında, toplum olarak hayat tarzı ve paylaşılan kültür anlamında bu kadar ortak yanları olup da siyasi olarak bu kadar gergin ilişkiyi sürdürebilen iki devlet herhalde yoktur.

Türkiye Balkanlar''da liderlik ve inisiyatif kullanma anlamında pozisyon kaybedip, bıraktığı boşluğun Yunanistan tarafından doldurulması gibi stratejik dezavantajı telafi etme yönünde çaba göstermesi gerekirken Balkan politikasını neredeyse romantik Yunan dostluğu etrafında geliştirilen bir retoriğe terketti. İki ülke arasındaki ilişki Türkiye açısından hiçbir temel sorunun halledilmediği, temel sorunların es geçildiği bir ilişki düzeyinde hâlâ. Yunanistan bir yanda Batı Trakya''daki azınlık sorunu dahil Türkiye ile ilişkileri AB bünyesine çekerek, içerde halletme stratejisini güderken diğer yanda Balkanlar''da, özellikle ekonomik olarak ağırlığını koymaya başladı. Örneğin ilişkilerinin düşmanlık noktasında olduğu Makedonya başta olmak üzere Yunan iletişim ve telekomünikasyon şirketleri bölgenin ihalelerinin büyük kısmını almış durumda.

İhracatımız ithalatı karşılıyor mu?

Benzer durum Orta Asya ilişkileri için de geçerli. Özellikle ABD''nin desteği ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri''nde atlama taşı olarak kullanılan Türkiye''nin kendi adına hiçbir ciddi stratejik ve kurumsal ilişki geliştiremediği yaşanan son siyasi gelişmelerde ortaya çıktı. Son on yıl içinde Rusya''nın henüz kendini toparlamadan Türkiye daha rasyonel ilişkiler geliştirebilirdi.

Bunun yerine içi boşaltılmış bir Adriyatik''ten Çin Seddi''ne romantizmine yelken açmak daha çok hoşumuza gitti. Oysa Türkiye''nin bu iddianın içini dolduracak ne yetişmiş insanı, ne ekonomik gücü vardı; dahası bu politikaları yürütecek siyasilerde buna karşılık gelecek vizyon vardı.

Türkiye sadece ABD ve Batı Avrupalı büyük şirketlerin büyük Orta Asya pazarına girmeleri için kültür taşıyıcılığı işini üstlendi. İsrail dahil bölge üstünde hesabı olan tüm ülkeler Türkiye üzerinden büyük iş yaparken Türkiye bölgeye laiklik ihraç etme adına despotik yapılara destek verdi.

İran dahil bölge üzerinde söz sahibi olmak isteyen tüm ülkeler Türkiye''den daha güçlü durumdalar. Laiklik ihraç etmek yerine nasıl enerji ithal edebileceğimizi düşünseydik çok daha farklı yerde olabilirdik. Gelinen nokta, Amerikan desteği ile, Amerikan stratejilerine bağımlı bir Orta Asya politikasının iflasından başka bir şey değildir. Clinton''ın, "21. Yüzyıl Türkiye''nin olacak" demesi hoşumuza gitse de bunu niçin ve ne karşılığında söylediğini farketmek de stratejik düşünebilen, tarihi ve kültürel vizyona sahip devlet adamlığının gereğidir. Evet Türkiye gerçekten 21. yüzyılın ülkesi olabilir ama bu politika ve stratejilerle değil.

Lübnan: İsrail mitinin bitişi mi?

Aynı türden strateji yoksunluğu kronik olarak Ortadoğu ilişkilerinde de yaşanmaktadır; dış politikamızı bölgeye yabancılaşma üzerinde kuran bir anlayış derin çelişkilere rağmen ısrarla sürdürülmektedir. Bunun geldiği doruk noktası İsrail ilişkilerinde somutlaşıyor.

Bölgenin en yerli ve köklü unsuru olmak yerine yapay unsurlara eklemlenmeyi tercih eden dış politika anlayışı için İsrail''in geldiği nokta hayli ibretlik olmalı (?) Askeri ve ekonomik gücü bile her zaman için her şey demek olmadığının somut bir göstergesi olarak İsrail 22 yıldır işgal ettiği Güney Lübnan''dan çekiliyor. Bir zamanlar Beyrut''a kadar gelebilen İsrail; askeri olarak hâlâ bu güce sahip olmasına rağmen Lübnan''dan çekilmek zorunda kalmıştır.

İsrail''in Güney Lübnan''dan çekilmesi ve komşularıyla barış yapması, İsrail''in bölgeye, bölge halklarına, tarihine, kültürüne rağmen siyasi varlığını temellendirdiği politikasının/dayatmaların bir noktaya kadar sürdürebileceğinin hazin sonucu olarak okunmalıdır.

Türkiye Balkanlar, Orta Asya ve Ortadoğu üçgeninde en avantajlı olduğu, en güçlü olduğu konuda kendi kendini yabancılaştıran bir "kültür ve tarih yoksunluğu"nun getirdiği hafızasızlık örneği politikalara kurban ediliyor. Ortadoğu''ya İsrail''le girmek, Balkanlar''da inisiyatifi Yunanistan''a bırakmak, Orta Asya''da ABD ve Batı adına kültürel tetikçiliğe soyunma imajını doğuracak stratejileri sürdürmek bu ülkeye yakışmıyor.

24 yıl önce
Kültür ihracı/enerji ithali
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri