|
Satılık hafızalar ülkesi
26 EKİM 1999 / SOFYA

Alabildiğine görkemli olmasına özen gösterilen binanın sütunlu girişi, mevcudiyetinden emin olmadığım Bulgar mimarisini yansıtmaya çalışıyor. Yapı, mimari olarak ne tür özelliklere sahip olursa olsun bahçesinde, binanın önüne dikilen devasa heykel Bulgar kimliğinin referanslarını veriyor. İncil''i ilk defa Bulgar Kiril alfabesiyle yazan iki azizin heykeli. Bulgar Milli Kütüphanesi''nin önünde tarihçi Evgeni Raduşev, Türkiye''den gelen vagonlar dolusu belgenin hikayesini anlatıyor. Anlatırken hafif bir tebessüm dudaklarından yüzüne doğru yayılıyor. Sanki hiç beklemediği, hatta kendisine layık görmediği bir hediyeye, edinebileceğini aklının ucundan bile geçirmediği bir servete ansızın konmuş insanlara özgü bir ifade... Ben kendi adıma, sahip olduğu serveti elinden ahmakça kaçıran insana bakarken takınılabilecek bir küçümseme edası hissettim. Aslında diyor, bilinen hikaye. "1930''lu yılların başında Türkiye Bulgaristan''a hurda kağıt satıyor. Sofya yakınlarındaki kağıt fabrikasında yeniden hamur haline getirilip kağıt yapılmak üzere tam 5 vagon kağıt iki tüccar tarafından alınıyor. Tüccarlardan biri Ermeni diğer yanlış hatırlamıyorsam Yahudi. Vagonlarla fabrikaya kadar getirilen, tırnak içinde hurda kağıtlar işlenmek üzere yığıldıklarında oradan geçen bir tarihçi tesadüfen bunları farkediyor. Ve biraz dikkatlice bakınca bu hurdaların ne anlama geldiğini hemen anlıyor ve Sofya''ya haber veriyor. Hurda kağıtlar incelemeye alınıyor ve bugün İstanbul, Kahire''den sonra dünyanın en zengin Osmanlı arşivlerinden birine sahip oluyoruz." Daha sonra görüştüğüm kimi Bulgaristanlı Türk tarihçiler bir noktaya itiraz ediyor. Belgeleri tesbit edenler bilim adamları falan değil. Sıradan işçiler kağıtların kalitesine ve içinde yazılı olanlara bakarak durumdan kuşkulanıyorlar. Ve durumu üst makamlara bildirmeleriyle fabrikaya gelen uzmanlar ellerindeki hazineyi keşfediyorlar. Kendi tarihinden bu kadar nefret eden, kendini bu denli aşağılayan başka bir anlayış yeryüzünde görülmüş müdür acaba? Zorkas İvonava tam 20 yıldır Milli Kütüphane''de Osmanlı arşivleri üstüne çalışıyor. "Kimileri kabul etmese de" diyor "bu Osmanlı arşivleri arasında Bulgar tarihi açısından beyaz sayfaları ortaya çıkarıyorum." Akla ilk anda resmî Bulgar tarih anlayışına ince bir eleştiri yaptığı gelse de bu eleştirinin bir ucu bize kadar geliyor. Kıbrıs''la ilgili belgelerden sicillere kadar vagondan indirilmiş bir tarih. Dünyada birkaç kopyası olan kimi orijinal yazmalar, 13. yüzyıla ait Kur''an''dan 16. yüzyılda Sofya''da yazılan hadis kitaplarına kadar 3800 el yazma ve 2000 eski baskı kitaptan oluşan zengin birikim... "Samakof kasabasında bir Türk''ün yazdığı kitabın cildinin bir Bulgar tarafından yapıldığını görmek tarihe başka açıdan bakmayı gerektiriyor bize" diyor. Ne garip ki onlar da resmî tarih anlayışından yakınıyorlar.

1 KASIM: YENİ LOCKHEED SKANDALI

Hesabı sorulmamış yolsuzluklardan, skandallardan, işlenen hukuk cinayetlerinden yakınıp duruyoruz. Bunu da çabuk unutan bir millet olmamıza bağlayıp hafif bir hayıflanmayla geciştiriyoruz çoğu kez. Bunca tarihî deneyimden sonra çabuk unutan bir millet olmak çabuk unutturulan bir millet olmakla mümkün ancak. Boğazlar''ın radar denetimi Lockheed firmasına verilmiş. "Çabuk unutan bir millet" olmasaydık herhalde bu ihaleden sonra yer yerinden oynar(mıy)dı? Lockheed firmasının 1976 yılında dünyanın pekçok ülkesinde askeri uçak alımı için milyarlarca dolar rüşvet dağıttığı ortaya çıkınca Lockheed skandalı olarak anılan yolsuzluk tüm dünyanın gündemine oturmuştu. Ve Belçika''dan Japonya''ya kadar tüm ülkeler rüşvetçileri tesbit edip cezalandırdı. Bunun tek istisnası var: Türkiye. Amerika Birleşik Devletleri Dış İlişkiler Komisyonu Türkiye''den de pekçok kimsenin Lockheed firmasından rüşvet aldığını açıklamış ama bunu soruşturmak üzere kurulan TBMM Araştırma Komisyonu''nun raporları her ne hikmetse rafa kaldırılarak unutulmuşluğa mahkum edildi. Tarihî hafızanın hurda kağıt niyetine vagonlara doldurulduğu bir ülkede yolsuzlukların rafa kaldırılması, bunların unutulmuşluğa mahkum edilmesi ve dahası hiç kimsenin hesap sor(a)maması olağan değil mi?

5 KASIM 1999

Başbakan Ecevit Rusya ile imzaladığı Terörle Mücadele Anlaşması''na ilişkin haberleri hüzünle izliyorum. İmam Şamil''in ortaokul yıllarındaki hayatını ilk okuduğum günlerime gidiyorum. Kimi zaman gözyaşlarımı tutamayarak okuduğum İmam''ın hayatı hafızamda tekrar canlanıyor. Televizyon ekranlarının insanı duyarsızlaştıran, yabancılaştıran görüntüleri arasında Çeçen muhacirlerin acılı feryatları birer anlam kazanmaya başlıyor. İmam Şamil''in hesap soran bakışlarıyla muhatap olmamak için artık yaş bile akıtamayan gözlerimi kapatıyorum. Çabuk unutamayacak kadar vahim. Vagonlara sığmayacak kadar vebal yüklü.

24 yıl önce
Satılık hafızalar ülkesi
İsrail’in saldırı dönemi bitti, ‘savunma’ dönemi başladı. Fırtına ilk kez tersine döndü. Filistin’e askeri yardım zamanı. Türkiye aklı harekete geçmeli.
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit