|
Demokrasi yasta: Mandela öldü...

Önünde yıllarca saygıyla eğildik, şimdi saygıyla sonsuzluğa uğurluyoruz. Demokrasi yasta. 20. yüzyılın en büyük barış simgesi, Mandela öldü.

Karşımda, masamda bir deniz tarağı fosili var. Çok değil bundan 7 ay önce, Mayıs başında Mandela''nın ömrünün bir kısmını, 18 yılını mahpus olarak çürüttüğü Robben Adası''ından, onun koğuşunun hemen önünden yasak dinlememiş almıştım gizlice.

Benim en kıymetli objelerimden biri...

MANDELA RUHU

Mandela hem mahpusluğu simgeler, hem inanılmaz bir demokrasi mimarisini...

27 yılık hapis-siyaset hayatı ise Robben Adası''nda başlar.

Oradan, Mayıs ayından kalanlardan yola çıkalım...

Robben Adası, ayrılıkçı rejimin kültürel başkenti Cape Town''a 12 mil mesafede. Flamancada ''kapat(ıl)ma'' anlamına geliyor.

Kaderi hiç değişmemiş adanın. 17. yüzyıldan bu yana hasta ve tutukluların toplumdan izole edilmesi için kullanılmış. Bugün artık müze. Ama olduğu gibi duruyor.

Adanın derinlerinde bir yerde bir bölüm var, bir koridorda hücreler yan yana sıralanıyor. Mandela''nın yıllarını geçirdiği hücre de burada, koridorun ortasında. Tam 5 metre kare. Bir duvarın tepesinde demir parmaklıkla küçük bir penceresi var. Kapı kapandı mı, zifiri karanlık. Hücrede Mandela''dan kalma küçük bir tabure ve yatak-battaniye bırakılmış.

Rehberimizi hatırlıyorum. Adı Sparks Mlilwana''ydı. 1982-1990 arasında eylemcilik, silah ve patlayıcı bulundurmak suçundan adada yatmış. Sparks bir gün Mandela''yla karşılaşmış. Mandela ona, ''tahliye edildikten sonra ne yapacaksın'' diye sormuş, Sparks, ''intikam alacağım'' deyince, ''Hayır'' demiş Mandela, ''intikam almayacağız, intikam iç savaşı getirir, o zaman herkes kaybeder''.

Sparks''ın şiarı olmuş bu.

Bu yanıtı benimseyen sadece Sparks değil, pek çok siyah olmuş...

İşte öykünün özü bu...

Güney Afrika''da herkes, özellikle beyazlar Mandela''nın çözüm sürecindeki ''olmazsa olmaz'' yerini dilden düşürmüyorlar. Mandela''nın varlığının, demokrasi ve uzlaşma dilinin beyazları teskin ettiği kadar, geçiş sürecinde birbirine giren siyahları sakinleştiren ana figür olduğunu belirtiyorlar.

Gücü buydu o efsane adamın...

Robben Adası ve Mandela''dan söz etmişken çalışma kampının altını çizmemek olmaz. Adada bir taş ocağı var. Mandela dahil tüm mahkumların günde 8 saat taş kırdıkları ocak. Şimdi elbet boş bir alan halinde. Ama orta yerinde üst üste konmuş taşlardan huni şeklinde bir öbek var. Mandela devlet başkanı olduktan sonra buraya gelmiş ve bu öbeğin en altındaki taşı koymuş, sonra eski mahkumlar gelişlerinde birer taş koymuşlar ve öbek oluşmuş.

Nasıl bir ülkedir Güney Afrika, nereden nereye ve nasıl gelmiştir?

Bu soruların yanıtı bizi Madela''ya götürür.

ZULÜM TARİHİ

2. Dünya savaşı sonrasının ayrımcılık, baskı, utanç açısından önde gelen ülkesiydi Güney Afrika. 1948 yılında uygulanmaya başlanan ırk ayrımı politikası, beyaz ve renklilerin yaşam alanlarını ayırıyor, haklarını hiyerarşik olarak tanzim ediyor, renkliler içinde bile birden çok kategori yaratıyordu.

Öykü daha eski aslında...

Bölgeye 17. yüzyılda protestan Hollandalı, Fransız ve Almanlar yerleşir. ''Boer''ler diye bilinen topluluk oluşturarak ülkeye hakim olurlar. Kıymetli madenler, Batı Afrika''ya açılan yollar, Cap ve Kahire bağlantısı iştah kabartıcıdır. Nitekim İngiltere Güney Afrika''yı kendi egemenlik alanlarından biri kılmaya çalışır. Ve ülke 100 yılı aşkın bir süre Boerler-yerli halk, İngiltere-Boerler ve İngiltere-yerli halk arasındaki kanlı egemenlik mücadelelerine sahne olur. Güney Afrika 1910 yılında Boerlerin egemenliğinde bağımsızlığa kavuşacaktır.

Ama nasıl?

Boerler, bu egemenlik çerçevesinde, işte o sistemi tarihin en acımasız sistemlerinden birisini kurarlar.

1948 yılında hükümet Apartheid''i (ayrımcılık) ilan eder.

1959''da siyah ahaliye, Bantulara pasaport taşıma zorunluluğu getirilir.

Şehir merkezlerine giremezler, kendilerine ayrılan bölgelerde yaşamak, takdir edilen işleri yapmak zorundadırlar.

Siyahların örgütlenmesi ve tepkisi gecikmez. Afrika Ulusal Kongresi kurulur ve (Bantuların partisi) mücadeleye başlar.

1960''ta pasaport yasasına karşı yapılan miting sırasında gerçekleşen, 60 kişinin ölümüyle sonuçlanan Sharpeville katliamı, 1964''te AUK''nin başkanı Mandela ve 7 yöneticisinin tutuklanıp, ömür boyu hapse mahkum edilmesi, 1976''da Boerlerin dilinin okullarda zorunlu dil olması üzerine Saweto''da ayaklanmaları bu mücadelenin kritik anlarını oluşturur.

80''lerin sonunda çatışmalar tahammül edilmez noktaya gelir ve çözüm arayışları kendisini dayatır.

1989''da De Klerk''in cumhurbaşkanı olmasından sonra örgütlenmeye ilişkin kimi yasaklar kaldırılır.

Ve 1990''da, 27 yıllık hapis hayatından sonra Mandela serbest bırakılır.

Aynı yıl hükümet ve AUK arasında müzakereler başlar.

1991 yılında Apartheid rejimi kaldırılır.

Kurulan anayasal meclis iki yıl içinde eşitlikçi yeni anayasayı hazırlar.

1994 yılında Mandela cumhurbaşkanı seçilir.

KURUCU ADAM

Mücadele adamı ve simgesi Mandela bu noktadan sonra kuruculuğa soyunacaktır.

Şöyle ifade edelim:

Yüzde 90''ını siyahların oluşturduğu bir ülkede, üstelik bunca zulüm sonrası mutlak bir siyah hakimiyeti yerine, eşit vatandaşlık düzeni nasıl kurulmuştur? Dahası bunca yıllık aşağılama, çatışma, bunca ölüm sonrası barış nasıl sağlanmış, ulus yeniden nasıl oluşmuştur?

İşte bu sorular da Madela''ya, Mandela''nın belki de asıl yüzüne, gücüne götürür bizi...

Ulusu yeniden kurar, çoğunluğun tahakkümünden özellikle kaçınır. Kimi siyahların aksi yöndeki taleplerine direnir.

Özellikle iki araçla...

Spor ve hukukla...

Öykü bildiktir. Rugby Güney Afrika beyazların ulusal ve iftihar sporudur. Siyahların ise doğal olarak tam bir nefret objesi.

Mandela cumhurbaşkanı olduktan sonra beyazlardan kurulu ulusal rugby takımını ikna ederek ve siyahları dinginleyerek bir yıl içinde garip bir iklim oluşturur. 1995''te Güney Afrika''da yapılan dünya şampiyonasında Güney Afrika milli takımı dünya şampiyonu olurken siyah beyaz herkes kendisinden geçecektir.

Güney Afrikanın yeni tarihine kritik bir andır bu: Ulus duygusunun doğuşu...

Ve hukuk...

Mandela''yla barış işine koyulan dönemin Boerslerin cumhurbaşkanı Klerk''in sağ solu Steward''ın şu sözleri hala kulağımda:

''Nelson Mandela başlı başına bir faktördü. Beyazlara güven verecek şekilde davrandı. Öylesine ki, reformlar ve müzakereler sonrası beyazlar içinde hiç bir değişime yanaşmayan kitlenin oranı yüzde 30''lara indi ve ana şemsiye her zaman hukuk ve hukukçular oldu...

Bunu sağlayan 6 yıllık sabır, katılım, müzakere, uyum sürecini simgeledi ve üretti Mandela...

Mandela öldü. Ama hep burada olacak ve şunu söylemeye her zaman devam edecek:

Birlikte yaşamak uzlaşmak değildir. Birlikte bir tahammül sistemi kurarsınız. Uzlaşmada önce kendinizi değiştirmeniz gerekir. İster mağdur olun, ister hakim, uzlaşma birlikte inşa etmektir...''

10 yıl önce
Demokrasi yasta: Mandela öldü...
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek